Murat OBENLER
Kuzey Afrika ve özellikle Faslı kökleri ile yaşadığı İsrail ve zengin Ortadoğu coğrafyası yanısıra Akdeniz’in kültürünü çağdaş caz ile birleştirerek kendine özgü bir müzikal dil oluşturan besteci ve davul sanatçısı Yogev Shetrit ile 4 konserlik Kıbrıs turunun Gillham Wineyard durağında sohbet ettik.
Sweeping Endülüs Cazı olarak tanımladığı müziğiyle 30’dan fazla ülkede sahne alan sanatçı ile müzisyenliğe başlama hikayesini, 2 albümünü ve bundan sonraki projelerini konuştuk.
“Ailemde müzisyen olmamasına rağmen evde herkesin farklı birçok müzik dinlemesi bana hep ilham vermiştir”
İnsanın çocukluk ve gençlik dönemleri özellikle sanat söz konusu olduğunda irdelenmesi gerekir. Aile, çevre, arkadaşlar gibi birçok şeyden etkilenir insan? Senin müzik ile tanışmanda bu faktörlerin etkisi var mıdır?
Benim müzik yolculuğumun çok ilginç olduğunu söyleyebilirim. Ben müzisyen olmayan bir evde büyüdüm.Babam ordu mensubu, annem ise saç tasarımcısı(kuaför) idi. Evde her türlü müzik bolca dinleniyordu. Annemin köklerine ait Fas müziği, Endülüs müziği sürekli evde çalınırdı.Annem müthiş Dave Broubeck’in “Take Five” adlı parçasını bana ilk kez dinleten kişidir.Ayrıca Julio İglesias gibi 70’lerden efsane müzikleri de çok dinlerdi. Babam da müzik seven birisiydi. Kardeşlerim bol bol popüler müzik(80’ler) dinliyorlardı. Erkek kardeşim Ortadoğu müziği hayranıdır. Ben de bu müziği seviyordum. Yunan,Arab, Türk,Fas,Lübnan,Mısır,Hebrew müzikleri yanında yerel grupları (örneğin Ex Machina)da dinliyordum.Ben de tüm bu müzikleri dinleyerek bunların eklektik şekilde harmanlanmasından kendi tarzımı keşfetmeye çalıştım.
Ailem kardeşime küçük, evde çalmalık bir davul seti almıştı. 11 yaşındaydım ve bu sete hayran oldum. Birlikte çok ortak çalışmalarımız oldu. Tabi 11 yaşında şehir hayatında sürekli davul çalışmak çok zordu ve ben de bunları yaşadım. Çaresiz hissettiğim dönemler oldu ama ben her zaman mucizelere inanan bir kişiyim. Bu dönemde birçok lokal grupta çaldım. Rock müzik ilk çaldığım tarzdır. Caz ile hala daha derinden bir bağlılığım da yoktur. Seviyemi biraz ilerletince kendi yoluma gittim. Usta olmak gibi bir derdim yok. Kişiliğim tamamlanma süreci olarak bakıyorum müziğe ve henüz daha tamamlanmadı. Ailemde müzisyen olmamasına rağmen herkesin birçok farklı müzik dinlemesi bana hep ilham vermiştir.
“Ben kendi hayalimi yaşıyorum ve çok heyecanla bunu yapıyorum.”
Hayatta hangi mesleği yapmayı kararı verecek yaşa geldiğinde aileler tarafından sakın sanatçı (tiyatro,müzik,edebiyat vs.)olma diye bir baskı gelir. Gerçek bir meslek olarak görülmez. Senin bu konudaki hikayen nedir?
Annem müzik yapmanın gerçek bir iş olmadığını ve hayatı idame ettiremeyeceğimi düşündüğü için müzisyen olmamam için bana defalarca farklı tavsiyeler yaptı ama ben müziğe inanıyordum ve bunun için mücadele vermeye hazırdım . Hala daha annem zaman zaman serzenişte bulunur. Ancak beni gazetelerde, programlarda, festivallerde, televizyonda gördükçe bu algısı değişti ve gurur duymaya başladı. Para kazanma konusunda en iyi meslek değildir ama benim için de beste yapmak, müzik yapmak,başka müzisyenlerle tanışmak ve onlarla sahneyi,hayatı paylaşmak çok önemlidir. Ben kendi hayalimi yaşıyorum ve çok heyecanla bunu yapıyorum.
Müzik okurken sen de gruplarla müzik yapanlar kategorisinde misin?
O dönemde çok fazla grupla çaldım ve geleneksel Yahudi müziği,Sefardik müzik, fusion,caz vs. icra ettim.Tabi ben klasik müzik altyapısı olan birisi değildim ve klasik müzik benim için yeni bir dünya oldu. Birçok iyi bestecinin birçok iyi bestesini analiz ettim ve kendi bestelerime başladım.
“Her an beste yapabilecek bir hissiyatım var. İnsanları bu müzikle mutlu etmek çok güzel bir şey.”
Bestecilik bence sanatın en yaratıcı alanını oluşturuyor ve benim de çok fazla önem verdiğim bir nokta. Senin besteci ve yorumcu özelliklerin birleşince üst bir seviyeden sanatını icra ediyorsun. İnsanın kendi bestelerini yapması ve yorumlaması bir nevi müzikal özgürlük de yaratıyor değil mi?
Ben üniversitede müzik okudum ve bestecilik konusunda uzman değilim. Piyano çalarken melodi ve notalar aklıma geliyor ve ben de onları kahıda döküyorum. Bunun tanrı tarafından bana verilmiş bir hediye olduğunu düşünüyorum.Her an beste yapabilecek bir hissiyatım var.İnsanları bu müzikle mutlu etmek çok güzel bir şey. Bach’ın flüt için yazdığı besteleri öğrenmek için flüt satın aldım. Çok çalıştım ve çaldım. İlk albümümde Baveryalı bir bestecinin flüt için bestesini çaldım.
Askerliği hava kuvvetlerinde gönüllü olarak yaptım ve geceleri askerlere sinema gösterirdik.Orada da sanatı hayata kattım.
Bir müzisyen olarak günlük yaşamın nasıl geçer?
Erken kalkarım ve evde iki çocuğum ile vakit geçiririm. İyi,güzel enerjiye inanırım ve her sabah tanrıya duamı da ederim. Evde bir stüdyo kurdum ve hayallerimi bu stüdyoda gerçeğe dönüştürüyorum. Dersler de veriyorum. Şu anda İtalya’dan bir filmin müzikleriyle uğraşıyorum. Bu da oldukça eklektik bir durum. Tabi bu disiplinlerarası çalışmalar çok güzel ama kendimin(organizasyon olarak) menejeri de olduğum için herşeyi ben yapıyorum. Yüzmeyi çok severim.
İki albümün var ve 3’ncü için de çalışıyorsun. Bir sabit tarzı mı yoksa birçok tarzda dans etmeyi mi tercih ediyorsun? Ve Coolooloosh senin kendini başka müzikal şekillerde ifade ettiğin bir oluşumdu. Neler kattı sana?
Coolooloosh’da bana yogi diyorlardı. 2015’te dağılana kadar orda 11 yıl aktif olarak çaldım ve farklı tarzları ile bana çok şey kattı, birçok müzisyenin hayatıma girmesini sağladı. Bu arada benim piyano ile çalarak kaydettiğim parçaları arkadaşlarıma dinlettiğimde çok beğendiler ve onların da tavsiyesiyle 11 parçayı toplayıp piyanist arkadaşım ile birlikte Berlin’de iki konser verdik. 2016 Şubat ayında da ilk albümüm “New Path” ı kaydettim. Gerçekten yeni bir yola girdim ve devam ediyoruz. Albümün kaydından sonra performans imkanlarımız arttı ve çeşitlendi. Bugüne kadar 30’dan fazla ülkede sahne aldım,çeşitli festivallerde çeşitli müzisyenlerle bestelerimi icra ettim. Bu benim için müthiş bir yolculuk. 2019’da konser albümü “As is!” i yaptıktan sonra 2020’de Serenity albümünü kaydettik.
“Negative karşı her zaman pozitifi düşünen birisiyim ve o dönem benim için dinginlik dönemiydi”
Covid 19 dönemi senin için nasıl geçti. 2. Solo albümün de bu döneme denk geliyor sanırım.
Corona döneminde tüm turlarımız iptal oldu.Eve kapandık ve online çalıştık.Ben negative karşı her zaman pozitifi düşünen birisiyim ve çocuklarımı da bu dönemde eğitimlerini sürdürmeleri için pozitifte tutmaya gayret ettim. Benim için dinginlik- huzur dönemiydi ve bunu 2.solo albümüme “Serenity” ismini vererek yansıttım. Bu dönemde çokça beste yaptım.ve şimdi 3. Albümüm “Way of Tradıtıon” u kayıt sürecindeyim. Uzun süreçli yolculuğum sürüyor.
“Kültürel mirastan gelen müziğin çağdaş caz ve dünya müziği ile karışımından oluşan bir sound”
Albümlerinin arasındaki farklı nasıl ifade ediyorsun?
Yaptıklarımı kültürel mirastan gelen müziğin çağdaş caz ve dünya müziği ile karışımından oluşan bir sound olarak tanımlıyorum. Etel’de Yemen müziği çaldık, Endülüs müziği çaldık, Afro-cuban caz çaldık. Spotify’a çok teşekkür ederim.Onun sayesinde birçok araştırmalar yapıyorum. Farklı müziklere de açık bir müzisyenim.
Türk müzisyenleri de biliyor musun, onlarla da çaldın mı?
Türk müziğini çok seviyorum ve yeni albümümde “Ancient City” adlı bir parçada Türkiye’deki semahtan da ilham aldım. Korona zamanında katıldığım online kurslarda da Türkiyeden müzisyenler vardı. 2.albümümdeki Aba parçasında El Shahel, Türk klarneti de kullanıyor. İsrailli sanatçı Linet’in sesini çok severim. Göksel Baktagir ve Okay Temiz de hayran olduğum müzisyenler.
“Sweeping Endülüs Cazı yapıyorum.”
Afrika,Akdeniz, Ortadoğu ve cazı düşündüğümüzde büyük bir müzikal sentez ortaya çıkıyor. Sen de bunu başarıyla müziğine yansıtanlardansın. Bu harmoniyi biraz anlatmanı rica edeceğim.
Bana müzik tarzın nedir diye soru sorduklarında Sweeping Andulician Jazz-Köklü Endülüs Cazı (Endülüs cazı ile Dünya Müziği’nin karışımı gibi)diyorum yani benim Faslı kökenlerimden gelen kültürel değerler bütünü ile eğitimini aldığım çağdaş müzik kültürünün karışımından söz ediyorum. Biz Ortadoğuda yaşıyoruz ve orası da ayrı bir ilham veriyor.Bir fusion yani.
“Söz yazarı, besteci ve davulcu Brian Blade benim için en üstteki isimdir.”
Her müzisyene ilham veren kişiler(sanatçı) yerler, olaylar, mekanlar, durumlar vardır. Senin ilham kaynakların kimlerdir, nelerdir?
Annem, babam, kardeşlerim, çocuklarım hep çok sevdiklerimdir ve bana parçalarda hep ilham verirler.
Birçok müthiş müzisyen harika müzikleri ile bana ilham eriyor. Söz yazarı,besteci ve davulcu Brian Blade benim için en üstteki isimdir. Gitar çalıyor,davul çalıyor,çok yetenekli, şarkı yazıyor,beste yapıyor ve söylüyor.İnanılmaz bir sanatçı,ikonik. Yine Chick Corea var. Pat Matheny,Avishai Cohen, Antonio Sánche,Eric Harland,Norah Jones ve Gonzalo Rubalcaba gibi önemli sanatçıları da bu uzun listeye koyabiliriz.
Kıbrıs'la ilgili neler söyleyebilirsin?
Kıbrıs'ı çok seviyorum. 6. Kez buraya geliyorum. İlk kez 2 yıl önce gelmiştim. İnanabiliyormusun burası Tel Aviv’den 35-40 dk. uzaklıkta. İnsanlar burada çok kibar, çok güleryüzlü. Politikayı sevmiyorum, sanat sanattır ve sanatı politikadan uzak tutuyorum her zaman. Ben barış ve huzur istiyorum.
KISA KISA...KISA KISA...KISA KISA
Kudüs... Coolooloosh
Müzik... Hayat
Vurmalılar....Rüya
Bestecilik... Kendimi ifade etmek
Hebrew Üniversitesi... Bir tür yeni yol
Festivaller.... Rüya
Sahne... Sinerjiyi birlikte yaşamak
Seyirci.... Geridönüş
Öğretmek... Tecrübeyi paylaşmak
Afrika....Köklerim
Kıbrıs... Gerçekten güzel bir yer
Caz....Müziğin eklektisizmi