Bet ofisleri kapatmak!

Mert Özdağ

Malum, bet ofisler yine gündemde.

Nam-ı diğer bahis oyunları…
"Bet ofis işletmeleri" özellikle gençleri "cafe" şeklindeki şubelerine çekiyor uzun süredir.
Bu ortamlardaki gerek ikramlar ve gerekse canlı maç yayınları ile içeriye girenleri olabildiğince uzun süre tutacak şartları oluşturmuş.

Mekanlar çok daha fazla bahis oynanmak için tasarlanmış adeta…
Hatta evlere ve iş yerlerine bahis broşürleri bile dağıtılıyor.
Pek tabii olayın "vergi" tarafı da var, bunu kimse yok saymıyor.
Parmağımın arkasına saklanacak değilim, bu “sektör” devlet için iyi bir gelir kaynağı.
Buna bir de 'vergi kaçağı' konusunu ekleyince ortada çok daha büyük bir kaynağın olduğunu söylemek güç değil…

5 Bet Ofisi şirketi, 51 bahis evi işletiyor… Buradan Spor Fonu’na 6,7 Milyon Euro, Vergi Dairesi’ne 8 Milyon Dolar gidiyor.

Tabii bu rakamlar yaklaşık hesaplar…

Son yıllardaki vergi listelerinde gördük, en fazla vergi verenlerde bet ofis şirketleri ilk 20'deydi.
Peki ne yapmalı sorusu akla geliyor, ne yapmalı?
Evet kapansın da, nasıl?

Siyaset şimdiki konumu ve mevcut şartlarla sorunun çözümüne ilişkin radikal bir karar alabilir mi?
Yani kimilerinin dediği gibi bu ofisleri kapatmak mümkün mü?
Bunu tartışmak gerekiyor.

                                                                     ***

Yıllık olarak verilen oyun imtiyazlarının Türkiye’deki Milli Piyango ihalesine benzer bir süreç sonunda ihale açarak 10 yıllık süre için bir tek bir şirkete verilmesiyle ihaleden elde edilecek gelir ve müşterek bahislerden alınacak vergilerin ilgili sözleşmelerle güvence altına alınarak maliye kasasına aktarılması ve mevcut dağınıklıktan kaynaklanan sorunların çözülebileceğini düşünüyorum.
Bu bir düşünce pek tabii…

Çok daha farklı opsiyonlar tartışılabilir.

Daha açık söylemek gerekirse çok ciddi bir “piyango idaresi” yapılanması ile hem mali yapının hem de idari yapının tek elden yönetilmesi ile durum çok daha düzenli olabilir.
Bu durumda hem devlete olan mali kaynak akışı sürer, hem de her köşe başında mantar gibi çoğalan kafe tarzındaki yerlerden kurtuluruz.

Tabii böylesi bir uygulamada çok titiz bir çalışmaya ve güçlü bir siyasi iradeye ihtiyaç olacak.
Zira "ihale şartnamesine" konulacak detaylı hükümlerle ihaleyi kazanan işletmenin açabileceği toplam bayi sayısının sınırlandırılması, kapsamının daraltılması ve buna benzer hükümlerin çoğaltılması faydalı olabilir.
Oyunların sayısı da bu şekilde azaltılabilir.
Örneğin at ve köpek oyunlarını böylelikle ortadan kaldırmış olabiliriz.

Burada esas amaç hem oyunları, oyun sayılarını ve yatırım miktarlarını düşürmek hem de devletin aldığı  şans oyunları vergisi ve stopaj gelir vergisi gibi gelirleri daha da yukarıya çekmek.
Böylesi bir sistem hem devletin bu alandaki gelir kaybını önler, hem de önüne geçilemez şekilde ilerleyen "ofisleri" durdurur.

Elbette konunun üzerine düşünmekte fayda var.

Ancak "kapatalım" sözünün tribünlere oynamaktan başka işe yaramayacağını düşünüyorum.
Kapattık varsayalım, güney var, gider orada oynarlar…
Ya da kapatsak, internette bahis oyunu oynamak da mümkün, bunu sanal bahis konusunda da izledik.
Kapatamıyorsak, (ki kapatamıyoruz)  bu durum, şimdikinden daha iyisini bulmamıza engel değil elbette…
Eğer 'yeniden düzenlemek' gibi bir niyet varsa…
Bu arada bana sorarsanız kapatılsın, ama bu şartlarda yeniden düzenleme kulağa daha mantıklı geliyor.
En azından şimdilik.


Kimilerine gündem…

Öylesine ilginç bir ülkede yaşıyoruz ki biz.
Kimileri tarafından “siyasi tartışma” sanılan bitmek bilmez tantana üzüyor insanı…
Sanki kurulmuş bir makine gibi ürettikçe üretiyor kimileri!
Ve bu konularda ölesiye “fikir” üretiyorlar, alayına “tartışmaları” uzattıkça uzatıyorlar…
Bu “siyasi analistler” farkı da mı örneğin, Lefkoşa Surlariçi’ndeki insanların ısınma sorunu…
Başkentin tarihi sokaklarını dumana boğan sobalarda yananların sağdan soldan toplanan çöp atıkları olduğunun farkında mıyız?

“Yeni yıl kutlamasını” otelde mi, evde mangal başında mı, yoksa yurt dışı tatilinde mi kutlamalı diye düşünürken kimilerimiz, açlık derdi çeken insanlar olduğunu biliyor-hissediyor muyuz?
Kısacası yoksul insanımızın neler çektiğinden haberimiz var mı, farkında mıyız?
Peki ya “orta gelirlilerin” durumundan haberdar mıyız?
Belki açlık gibi sorunları yok ama, “ayı çıkarma” derdinin ne olduğunu biliyor muyuz?
“Elektrik çok gelmesin” diye kapatılan lambaların varlığını hissedebilir miyiz?

                                                                            ***

Isınmanın bir dert, barınmanın başka dert, eğitimin, sağlığın çok başka dert olduğu bu “yarım” adada ekonomiden daha önemli sorun var mı, ben göremiyorum.
Bir çocuğun kahvaltı yapmadan okula gitmesi, delik ayakkabısından yağmur suyunun parmaklarını ıslatması, rutubet kokulu soğuk duvarlar arasında dudaklarının titremesinden daha önemli bir sorun var mı ki?
Savaş koşullarında değiliz elbet.
Ancak kimilerimizin ekonomik bir savaş yaşadığı, girerek zorlaşan yaşam kavgasında zor günler geçirdiği aşikar!..

                                                                            ***

Siyasetin, ya da siyasetle ülkeye çözümler üretme iddiasında olanların böylesi ağır konularda çözümler üretmesini yeğlerim ben.
Abuk sabık konularda kafa patlatmak yerine yoksulluğu, ekonomik gerilemeyi, sade vatandaşın günlük hayatını daha kaliteli ve yaşanır hale getirmeye hedef alan siyasi tartışmalarımız yoğunlaşsa keşke…
İşte o zaman bu “yarım” ülkede çok daha güzel günleri yakalamaya bir adım daha yaklaşacağız.
Sosyal medyadaki kimi “tartışmaları” okuduğumda bunları hissediyorum.
Ve içimden bir ses “yeter artık be, yeter” diye haykırıyor.
Gerçekten yeter!