Henüz daha çok sıcak ölümün acısı…
Gencecik bir beden…
Bir ‘inşaat’tan nefessiz yükseldi gökyüzüne.
Ne büyük bir acı ki, şantiye şefi, oğlunun ölüsüne sarıldı, ekmek teknesinde…
***
Daha kaç saat, kaç gün geçti ki üzerinden…
Şöyle bir göz atınız çevrenize…
İnşaatlara bakınız yol boyunca…
Mahallenizde…
Şehrinizde…
Tek bir ‘işçi’ var mı başında ‘baret’…
Tek bir inşaat var mı, ‘güvenlik’ şeridi içinde…
Yok!..
Ölüme rağmen yok!..
Onca gündeme, tartışmaya, öfkeye, uyarıya, açıklamaya rağmen yok!..
Yok!..
***
Korkmuyor, ürkmüyor, çekinmiyor, ders almıyor kimseler...
Ne inşaat sahiplerinin umurunda…
Ne de işçilerin, emekçilerin…
Sizin, bizim umurumuzda mı peki?
***
Biliyoruz, denetim olmayacak…
Biliyoruz, tek bir ‘müteahhit’, tek bir ‘taşeron’ yargılanmayacak.
Böyle gelmiş…
Böyle gidecek…
Biliyoruz…
***
Bakanlık denetlemiyor, hükümet hesap sormuyor, yasalar uygulanmıyor.
Tamam da…
İlla ki birilerinin ‘topuzla’ başımıza mı vurması gerekiyor, doğruyu yapmak için!.
Tek bir ‘vicdanlı’ müteahhit, inşaat patronu, ustabaşı yok mu yani…
Lanet olası bu düzende ‘yaptırım’ yok anladık da, buna gerek kalmadan ‘doğru’yu uygulayacak insan yok mu?.
***
En güzel arabalara binen, çocuklarını en özel okullarda okutan, en akıllı telefonları cebine alan, en gösterişli ülkelerde tatilini yapan, en güzel evlerde oturan, en güzel restoranlarda kadeh tokuşturan kalabalıklar; aynı zamanda nasıl bu kadar cahil, duyarsız, umursamaz, bencil, ‘geri kalmış’ olabiliyor!..
***
İnşaatları gözlemledim dün…
Çimento, kireç, tuğladan çok ‘ölüm’ kokuyor…