Kar yağıyor İstanbul’a… Penceremden kar tanelerinin dansını izlerken yazıyorum bu yazıyı… Az önce sokağı seyrettim uzun uzun… Dünyayı düşündüm… Hayatlarımızı düşündüm… İçimi ısıtan şeyler düşünmeye çalıştım ama son günlerin dehşeti bölüp durdu hayallerimi…” Kötülüğün de bir sınırı var” diye avuttum kendimi.
Geçen yıl da böyle seyretmiştim kar tanelerini… Zaman algısı ne garip. Geçen yıldan bu yana olanlar, yazımı yazmaya çalıştığım bu ana yüklenen bellek.
Penceremin önünden kuşlar geçiyor; insanlığın tırmalayan gürültüsüne karşı sessizliği ve özgürlüğü hatırlatarak. Karşıdaki ağacın dalına kara bir kuş tünemiş. Karga olmalı… Çok uzun yaşarmış kargalar.
Hayatı anlatan bir şey var sanki şu kar tanelerinde; öylece uçuşup düşmeleri, bir yere konup başka kar taneciklerine karışmalarında…
Sessizlik, beyazlık ve masumiyet… İyi geliyor bu bana… Onca kötülükten sonra iyiliği ve güzelliği çağrıştırıyor.
Kar yağarken şehirdeki herkesin bu anı yaşadığını düşünüyorum. Şehri birleştiren beyazlık duygusunu… Hayat mucizevi bir şey her şeye rağmen. Birden bembeyaz bir yumuşaklıkla buluşturabiliyor insanı.
Bu seyretme hali başka şeyleri de düşündürüyor bana. Hayatı ekranlardan seyredişimizi örneğin. Sıcacık evimizde kanepeye uzanmışken karşımızdan geçip duran ölümleri; acının bin bir çeşidini… Hayat bir sahne, evet… Hem oyuncusu hem de seyircisi olduğumuz.
Yaşama sevinci önemli ama… Karanlığın ortasından çıkıp gelebilmesi birden…
Bazı mutlu anlarımız vardır ki biz onları yaşarken başkaları mutsuz olur. Dünyanın en temel meselelerinden biri bu zaten. Bizim zaferlerimizin başkaları için husumet demek olması… Bizim kavuşmalarımızın başkaları için ayrılık, bizim gülüşümüzün başkaları için gözyaşı, bizim refahımızın başkaları için sefalet olması. Hem bireysel hem de toplumsal düzeyde yaşanabilen bir şey bu. Bu denklemi değiştirmek belki de önemli olan. Yarışmayı, kıskançlığı yok etmek… Paylaşabilmeyi, başkalarının mutlulukları için sevinebilmeyi öğrenmek. Birbirimizi kollayarak ilerlemek. Zor belki de bu... Küçük trajediler hep olacaktır hayatta. Büyük yıkımları önlemek önemli olan.
Onca bilgelik var dünyada. Yüzyıllardır birikmiş düşünmeler var. Buna rağmen başka bir dinamik bozabiliyor her şeyi… İnsan, ölümle savaşında bir yerlere gelmiş, pek çok hastalığı yok etmiş, ömrü uzatmışken bir yandan da eski çağların vahşeti aynı şiddette devam edebiliyor.
İçimizi acıtan onca şey var evet ama mutluluk da bir yerlerden ışıldıyor ara sıra.
Bu dünyadaki varlığımız kimileri için mutluluk nedeniyken bazı başkaları için bir nefret nesnesi olabiliyoruz. Aynı insan hakkında çelişkili anlatılarla dolu dünya. Görme biçimleri farklı çünkü.
Kendi vicdanlarımızda sürüp gidenden daha önemli değil ama bunların hiçbiri.
Kar taneleri böyle yumuşacık düşerken sevgiyle kucaklandığımız anları anımsatıyor en çok da… Hayatın uçuculuğunu, ağırlıksız ve devingen olmayı anımsatıyor.
Birilerinden işitmek istediğimiz bir söz vardır ya hep… O sözü söylese diye bekleriz. İçimizin ta derinlerinde bir dilek ışır kimi zaman… Kar bu dileğin usulca kaplaması gibi yeryüzünü. Sessizce düşüşü, bir hayali anlatmak ister gibi…
Bu yıl iyi şeyler olacak diye bir duygu var içimde. Karlar altındaki bir yerde Kıbrıs’ı konuşurken belki o masumiyet gelip dokunur görüşmecilerin içine. Belki insanın geçiciliğini, hayatın iyiliğe ve güzelliğe dair fısıltısını daha güçlü hissederler. Belki geleceğin uzun süreceğini, bugün için geleceği feda etmenin anlamsızlığını görürler. Kar onlara güzelliklere dair bir esin verir.
Barış’ın rengi de beyaz değil midir zaten?