*** 6-7 Eylül 1955’te yağma olaylarını katıldığını söyleyen ‘Eski İstanbul kabadayısı’ Mikdat Remzi Sancak o geceyi anlatmaya devam ediyor
Çünkü bizim çok yakın bir akrabamız generaldi. Çorum olayları sırasında da Çorum’daydım. Bir sürü Alevi insan öldürüldü. ‘Aleviler camiyi yaktı’ diye duyduk, galeyena gelindi sonra 105 Alevi öldürüldü. Ben severim Alevileri, bizim Sünnilere göre daha açık kafalı, daha akıllıdırlar. Kadınları bizimkiler gibi yobaz değildir. İşte o zamanda bir sürü insanı öldürdüler. Yine bizim halk galeyana geldi. Aleviler iyi insanlar. Kürtler de iyidir ama üzüyorlar bizi. Ben de bir kitap var ‘28. İsyan’ diye. Yani bu mesele öyle yeni bir mesele değil. Bu ayrı gayrılık seksen yıllık hikâye. Kıyım olmadan altından kalkamayız bu işin… Neyse, darbeden sonra cezaevlerine Atatürk büstleri konması ve özlü Türk sözleri yazılması kural oldu. Çorum’da yoktu bu işi yapacak zanaatkar adam. Ben yaptım cezaevindeki Atatürk büstünü. Altına da ‘Türk, Öğün, Çalış, Güven’ diye yazdım.”
Kocası gayrimüslimdi, kaçırdım!
Mikdat Remzi Sancak dört evlilik yapmış. Daha doğrusu üç kadın kaçırmış. Bu üç kadının ortak özelliği Türk olmamaları. Sancak’ın dördüncü eşi, Stalin’in iktidarında Kremlin Sarayı’nda kalan Anna Simonovna Sakalova’nın kızı. Sakolova ise İnönü zamanında Sümerbank fabrikalarının kurulması için 65 genç arasındaki Ata İpekyılmaz’a aşık olup Türkleşen Yüksel İpekyılmaz.
Sakolova’nın aşk hikâyesini 2001 tarihli Hürriyet gazetesi şöyle anlatıyor: “Hayri Bey (Sümerbank Genel Müdürü) bizim için İsmet İnönü ve Politbüro üyesi Kalinin’in buluşmasını sağladı. Kalinin, bana ‘Evlenecek başkasını bulamadın mı?’ diye sordu. İnönü ise epey caydırmaya çalıştıktan sonra, ‘Seninle başa çıkılmaz. Tek şart koşuyorum, Müslüman olacaksın’ dedi. Kabul ettim. İnönü Türkiye’ye girmem için gereken belgeyi Kremlin’de imzalayıp verdi.”
Sancak ise işte bu Sakolova’nın kızı Müjgan’ı kaçırışını şöyle anlatıyor: “İlkinde Siirt’li bir Arap kızını kaçırdım. 16 yaşındaydı. Bir yıl falan sürdü. Sonra bir Arnavut’la evlendim. O da kısa sürdü. Üçüncüsünde amcamın kızını aldı. O da bir buçuk yıl kadar sürdü. Ama esas hanım benim başkaydı. Kırk bir yıl sürdü onunla evliliğim. Bir gün bizim lunaparka bir kadın geldi. Ama ne kadın! Çok güzel, kültürlü de üstelik. Yeşilköy güzellik yarışmasında birinci olmuş, yüzücü falan. Kadın evli, kocası gayrimüslim, iki de çocuğu var. Kadın da ecnebi, Rus. Benim kayınpeder Kremlin’den kaçırmış kayınvalideyi. Ben de kızını kaçırdım Yeşilköy’den. Evli, mevli ama kim takar? Kocasının maddi durumu yoktu. Kocası bir şey yapamadı tabii. Nasıl karşı gelecek bana. O zaman bütün Yeşilköy benim kontrolümdeydi. Burada bir lunapark vardı benim. Oraya her gün çuvallarla para taşırdım. Çekip gitti, adamcağız. Tamam, ben yaptığımın doğru olduğunu söylemiyorum, ama gençlik. Dinen de yasak ama Allah affeder.”
‘Gayrimüslimler bana sığındı’
“Ben geldiğimde buraya bir tane Türk Müslüman adam yoktu. Hepsi ecnebiydi. 5 tane araba vardı. Biri Madam’ın arabası, bir jipti… Yeşilköy’de beni herkes tanır, sever. Gayrimüslimler daha çok sever. Yeşilköy’deki Katolik kilisesinin inşaatında bile emeğim vardır. 1974 yılında Kıbrıs çıkarması oldu. O zaman Polat sitesi ünlüydü. Orada oturuyorum. Eve gittim. Hanımın bütün Rum arkadaşları korkmuşlar, bize gelmiş, Remzi abinin evinde bize bir şey yapamazlar diye düşünmüşler. Doğruydu da, buraların asayişi benden sorulurdu. Karakol benden sonra gelirdi. Herkesi misafir ettik, kapıya da silahlı bir adam diktim. Kaldılar bir süre. Sonra sürdüler kimilerini, Yunanistan’a falan gittiler işte.”
O da bu kalabalığın arasındaydı
Katliamın yaşandığı gece, İstanbul sokaklarında on binlerce kişiden oluşan bir kalabalık, gayrimüslimlere ait ev, işyeri ve kurumlara saldırdı. Mallar yağma ve talan edildi, cinayetler işlendi, kadınlara tecavüz edildi. Atatürk’ün Selanik’te doğduğu eve bomba atıldığı iddiasıyla başlayan olaylar sonrasında, binlerce gayrimüslim, Türkiye’de kendileri için yaşama imkânı kalmadığına inanarak, binlerce yıllık memleketlerini terk etmek zorunda kaldı.
Atatürk'ün Selanik'teki evine bombayı attığı belirlenen Selanik Üniversitesi Siyasal Bilgileri öğrencisi Oktay Engin, Türkiye’de bürokraside görev aldı. 22 Şubat 1992-18 Eylül 1993 tarihleri arasında Nevşehir Valiliğine getirildi. Olaylar sırasında Seferberlik Tetkik Kurulu’nda görevli olan, 1988-1990 yılları arasında MGK genel sekreterliği yapan Sabri Yirmibeşoğlu, gazeteci Fatih Güllapoğlu'na verdiği röportajda 6-7 Eylül olayları hakkında, “6-7 Eylül de bir Özel Harp işidir. Muhteşem bir örgütlenmeydi. Amacına da ulaştı” demecini verdi.
6-7 EYLÜL’ÜN BİLANÇOSU
6-7 Eylül 1955’te, Türkçe basına göre 11, bazı Yunanca kaynaklara göre 15 kişi öldürüldü.. Akademisyen Dilek Güven’e göre, ölü sayısının ‘az’ oluşu, gruplara “ölü olmasın” emri verilmesi sebebiyledir. Resmî rakamlara göre 30 kişi, gayriresmî rakamlara göre 300 kişi yaralandı. Yine Güven’e göre resmi rakamlara göre 60 olan tecavüze uğrayan kadın sayısının, 400’e yakın olduğu tahmin edilmektedir.
Aynı gün ve gece, 4.214 ev, 1.004 işyeri, 73 kilise, 1 sinagog, 2 manastır, 26 okul, yüzlerce mezar ile aralarında fabrika, otel, bar gibi yerlerin bulunduğu 5.317 mekân saldırıya uğradı.
(AGOS – Funda TOSUN – 9.9.2014)