‘Bildiğimiz siyaset’in sonu mu?

Sami Özuslu

 

Sadece bizde değil, dünya genelinde ‘siyasette yenilenme’ arayışı var.
Aslında ‘mevcut siyaset biçimi tükendi’ demek belki daha doğru olur.
‘Arayış’ olup olmadığından bağımsız, ‘bildiğimiz siyasete güvensizlik ve tatminsizlik’ var.
Çağdaş Marksist eleştirmen David Harvey “Yeni siyaset yapma biçimlerine ihtiyacımız var ve bu tip girişimler gitgide artıyor” diyor.
Harvey ‘siyasi oluşum’ olarak Yunanistan’daki Syriza hareketini, İspanya’daki Podemos’u örnek gösteriyor. Ayrıca McDonalds’ çalışanlarının aynı anda 15 farklı şehirde greve gitmesini de önemsediğinin altını çiziyor.

**

David Harvey, günümüzde yaşanan eylemlerle ilgili önemli bir tespitte bulunuyor: “(…)bunların basitçe emek süreçlerinde yaşananlara dair değil de, gündelik hayatın kalitesiyle ilgili oldukları görülüyor. İnsanların gündelik yaşamlarına dair artan bir memnuniyetsizlikleri var, bunlar ortaya çıkıyor. Brezilya'da toplu ulaşım fiyatlarının artması, Gezi Parkı ya da Yırca Köyü'nde ağaçlarının kesilmesi, aslında yaşam kalitesiyle ilgili meseleler…”
BBC’ye verdiği mülakatta Harvey’in altını çizdiği ‘yaşam kalitesi’ kavramı birçok sosyal olayı izah edebilmek açısından yararlı olabilir.
Çoğu zaman ‘tüketim toplumu’ haline geldiğimizden, ‘kazandığımızdan fazla harcama’ yaptığımızdan söz edip, ‘eski tutumlu insan modeli’ne atıflar yapılır.
Günümüzdeki birçok sosyal sorun ve huzursuzluğun da ‘özentili, tüketici birey’ olma eğiliminden kaynaklandığı öne sürülür.
Prof. David Harvey’in tespitleri her ne kadar bu iddiaları yanıtlamıyorsa da, bir noktaya gelmiş ‘yaşam kalitesi’nin aşağıya çekilme girişimlerinin ‘yeni siyaset’ arayışlarını nasıl tetiklediğini izah ediyor.

**

David Harvey’in bu tespitleri yaptığı söyleşi, Türkiye’de İzmir’e bağlı Soma’nın Yırca köyünde yapılmak istenen termik santral ve bu yüzden kesilen zeytin ağaçlarıyla ilgili…
Harvey, “Zeytinimi kesme” eylemi yapan köy halkına destek veriyor. “Neden destek verdiği” sorusunu yönelten BBC muhabirine şu cevabı veriyor:
“(…)‘Müşterekler' olarak tanımlayabileceğimiz, ortak mekanların savunulması çok önemlidir. Bunların yitirilmesi ciddi bir siyasi kayıptır. Yırca Köyü'nün zeytinliklerinde olduğu gibi önce kamulaştırılan ardından bir şirkete satılan alanlar, düzenlemeye tabii bir alan haline gelirler ve böylece yalnızca belirli faaliyetlerin yapılmasına izin verilir. Ve bu alanlar müşterek özelliklerini yitirirler. Bu yüzden böyle ortak alanların savunulması gerekir'. Bu tip mücadeleler ideolojik bazı soruları da gündeme getirir. Mesela 'müştereklerimiz nelerdir?' ya da ‘bunları korumak için birlikte hareket etmenin yolları, nelerdir?' gibi…”

**

Marksist düşünür Prof. Harvey’in söylediklerini kendi ülkemize uyarlarsak, birçok sosyal huzursuzluğun, tepkinin ve siyasal partilerin bunlar karşısında ‘yetersiz’ kalışını daha iyi okuyabiliriz.
Mesela ‘Karpaz’a elektrik götürülmesi’, Büyükkonuk ya da Lefke’ye petrol dolum tesisi yapılması’, ‘kıyılardaki yapılaşma’ gibi girişimlere duyulan tepkiyi toplumun hem ‘yaşam kalitesini geriletme’ çabası, hem de ‘müşterekleri koruma’ güdüsü olarak görebiliriz.
KTHY’nin batırılması, KIBTEK’e sahip çıkılması, ‘Göç Yasası’ diye anılan yasal düzenleme, askerliğin kısaltılması ilgili talepler de benzer gailelerin sonucudur.
‘Kültürel ve toplumsal değerlere sahip çıkma’ hareket ve eylemleri de…
Siyasal partilerin muhalifken bunlara karşı çıkışı, hükümetteyken ‘reel politika’ gereği farklı davranışı da ‘bildiğimiz siyasetin sonu’nu hızlandıran önemli bir faktördür.
Siyasi partilerin evrensel ölçekteki bu tartışmalara kulak vermesinde fayda vardır.
Özellikle de sol partilerin…