Suriye iç savaşı önce kendi coğrafyasında bölünmelere, sonra da bölge barışını tehdide ve Avrupa’ya yasa dışı göçlere neden oldu; Ortadoğu ve Avrupa kargaşaya boğuldu.
Türkiye’de bulunan yaklaşık üç milyon Suriyelinin kaçak ve tehlikeli yollarla Yunanistan’a gitme ve AB’ye dağılma eğilim ve çabaları AB için büyük sorun… AB’nin birliğinde gevşemeler ve zayıflıklar, birlik ruhunda da savrulmalar, dağılmalar var; Schengen çökebilir... AB’nin geleceği için yöneticilerin sorunu çözecek ciddi adımlar atması, çareler bulması gerekiyor.
Çarenin anahtar ülkesi Türkiye... Türkiye Başbakanı sorunun çözümüne çare olacak bir ‘bütünlüklü paket’i 7 Mart’ta AB’ye sundu. Stratejileri de, AB’nin yaşadığı sorunu çözerken, Türkiye’nin AB ile çözüm bekleyen sorunlarını da çözmek; kazan - kazan… Paketin içinden seçerek alma – bırakma olamaz, ya hep – ya hiç… Biraz şantaj, biraz fırsatçı gibi koksa da Türkiye güç politikası uyguluyor; AB’nin Hollanda dönem başkanlığı ve lider ülkesi Almanya’nın başbakanı da bu uygulamasını yadırgamıyor. Merkel, Alman meclisine yaptığı bilgilendirme konuşmasında, AB ile müzakerelerde Türkiye’nin, AB üyelik süreci bağlamında kendi çıkarlarını da ifade etmesinin kimseyi şaşırtmaması gerektiğini, Davutoğlu’nun kapsamlı önerilerinin, sığınmacı konusunun çözümünü önemli bir noktaya getirdiğini ve topraklarında barındırdığı 2.7milyon Suriyeli sığınmacı için yaptıklarının da çok takdir edilmesi gerektiğini söyledi. Merkel, Türkiye ile işbirliğinin derinleşmesinde “uzlaşma - çıkarları dengeleme” konusunun önemini, bunun için de hukuki ve siyasi olarak zor konuların açıklığa kavuşması gerekliliğini vurguladı. Merkel’e bunları söyleten Türkiye’nin güçlü kartlarıydı.
AB’nin yaşadığı yasa dışı göçmenler sorununa çözüm arayışlarını Avrupa Konseyi Başkanı Tusk yürüttü… Tusk’ı 2014 yılında Konsey Başkanlığı görevini kabul etmeye ikna eden de Merkel… Şimdilerde, göç politikaları nedeniyle araları biraz soğuk ama Merkel etkisi devam ediyor. Tusk, Hollanda dönem başkanlığından da destekli olarak, Türkiye ile varılan anlaşmaya yönelik sorunları gidermek ve yasal sorunları aşmak için yollara düştü… AB, 28 başlı, kolay değil ama Türkiye de kolay değil… Türkiye’nin vize konusundaki talepleri biraz da kendinin yapması gerekenlere bağlı… Yasa dışı sığınmacılar konusunda AB’nin de Türkiye’nin de çözmesi gereken yasal engeller var… Kolay olmayacak ama mümkünü var… En zor olanı ise Türkiye’nin üyelik süreci için yeni başlıkların açılması konusu… Kıbrıs, yükümlülüklerini yerine getirmeden, Türkiye’nin beş müzakere başlığının açılmasına rıza göstermeyeceğini ve sorumluluk da yüklenmeyeceğini söyleyip durdu.
Türkiye’nin AB Bakanı Volkan Bozkırlı, Kıbrıs’ın bu tavrını, AB’nin geleceği tehdit altında iken yapılan bir kapris olarak niteledi, AB Yönetimi’nin Güney Kıbrıs’ı vetoyu kaldırmaya ikna edememesi halinde Türkiye’nin öneri paketinin geçersiz olacağını, bunun sorumlusunun da Güney Kıbrıs olacağını Tusk’a bildirdiklerini söyledi. Merkel de, yeni müzakere başlıkları açıldığında AB’nin prensiplerinden ödün vermiş olmayacağını ve Türkiye ile üyelik sürecinin ucu açık sürdürüleceğini söyleyerek Güney Kıbrıs’ın tutumunun yersiz olduğunu ima etti. Dönem başkanı Hollanda’nın Dış İşleri Bakanı Koenders ise, ‘Kıbrıs sorununun çözümü ile müzakere başlıklarının açılmasının zekice harmanlanması’ gibi bir tılsım arayışında…
Dün sonuçlanan zirve öncesinde durum bu idi, Güney Kıbrıs sıkışmış durumdaydı; AB içinde yalnızlaşabilir… Rum Dış İşleri Bakanı Kasulidis, “Çok zor durumdayız. Bir yandan Avrupa’ya ‘evet’ demek istiyoruz, diğer yandan Türkiye’ye ‘evet’ demeye, bazı nedenlerle hazır değiliz. Bu şartlar altında en iyi çözüm, Kıbrıs sorununun çözümüne kadar beklemeleridir” diyordu. Ancak, Avrupa Komisyonu’nun Genişleme Müdürlüğü Sözcüsü Maya Kotsigianitis ise, Aralık 2015 zirve kararlarına uyarak, Rum yönetimi tarafından dondurulmuş beş müzakere başlığının açılması ve kapatılması usulleriyle ilgili teknik hazırlık başlattığını söylüyordu. Bunun nedeni de AB yönetimlerinin Kıbrıs sorunu çözümünde Kıbrıslı Rumların AB üyeliğini kullanma stratejisini Nisan 2004 referandumunda ‘Hayır’ dedikleri zaman öğrenmiş olmalarıdır; bu öğretinin ifadesi de zamanın AB Genişleme Komiseri Verheugen’in (Alman) “aldatıldık” sözlerinden okunabilir.
AB’nin son zirvesi Kıbrıslı Rumların tehdidi gölgesinde şekillenmiş olsa da, Türkiye’nin AB içinde önemli bir konum ve müttefik bileşkesi elde ettiği bir gerçektir. Bu arada da, Rusya Başkanı Putin’in, Esad’ı gözden çıkarma anlamına gelen sürpriz bir kararla Suriye’den çekilmesi ve Esad’sız bir barışçıl geçiş dönemine razı görünmesi, Türkiye’nin eline yeni kartlar vermektedir.
Dün sonuçlanan AB – Türkiye zirvesinde, taraflar ortak kesişimde buluşabildi. Ancak Güney Kıbrıs siyaseti, özünde kendi-kendini ve genelde de AB’yi kilitleyen ihtiraslı çıkışlarla AB içinde sevimsiz olmayı Mayıs’ta yapacakları seçime kadar sürdürebileceğe benziyor; sonrasında, Almanya’nın öncülüğünde AB’nin yeni girişimleri ve bu bağlamda da Kıbrıs sorununun süratle çözümüne zorlanma olasılığı sürpriz olmayacak. Güney Kıbrıs, AB ile bilek güreşinde Almanya yüzünden kaybedecek…
Türkiye mi?! Türkiye kritik eşiği aşmış görünüyor; bilek güreşinde kazanmayı sürdürecek… Yeter ki, iç konularında dünyanın tahammülünü aşan yanlışlar yapmasın…