Bir kez daha Kulaklı Tepe’ye gidiyoruz, Kayıplar Komitesi yetkilileri Murat Soysal, Ksenofon Kallis ve Okan Oktay’la birlikte – Mihalis Yangu Savva, yolu ezberlemiş – hangi toprak yoldan tepeye varacağımızı, bu toprak yolda hangi noktalarda çukurlar olduğunu biliyor… Tepeye tırmanıyoruz – arkeologlarla buluşuyoruz… Mihalis Yangu Savva, bu alanda 1974’te neler yaşanmış olduğunu anlatıyor – bu tepede beş mi yoksa altı “kayıp” mı olduğunu araştıran arkeologlarla ve Kayıplar Komitesi yetkilileriyle bildiklerini paylaşıyor. Arkeologlarımız tepeden aşağıya inen dik yamacı araştırmaya devam edecek. Onlarla vedalaşıyoruz ve Bilelle’ye geri dönüyoruz… Mihalis Yangu Savva, kendi arabasına biniyor Lefkoşa’ya dönmek üzere ama bizim henüz işimiz bitmedi: Güneşköy’e (Nikita) bir başka “kayıp” yakınının göstereceği bir kuyuya bakmaya gideceğiz… Mihalis’le vedalaşıp Güneşköy’e (Nikita) gidiyoruz…
31 Aralık 1963’te Lefke’den Aya İrini’ye gitmek üzere motosikletle yola çıkan ve bir daha geri dönmeyen, Aya İrinili (Akdeniz) Hüseyin Sami Arap’ın damadı Erol Akcan kaynatasının izini sürmeye devam ediyor. Barikatlar açıldıktan sonra köye gelen bir Kıbrıslırum, Sami Arap’ın Güneşköy’de (Nikita) bir kuyuya gömülmüş olabileceğini söylemiş.
Güneşköy’de, köyün tek kahvehanesinde evinin avlusunda kuyu bulunan yaşlı bir Kıbrıslıtürk’le buluşuyoruz – aslen Poli yakınlarındaki bir köyden bu yaşlı adam ve memnuniyetle bize evinin avlusunu göstermeyi kabul ediyor.
Kahveden çıkıp bu yaşlı adamın evine gidiyoruz – avluda birkaç kuyu bulunduğunu anlatıyor yaşlı adam – akrabaları da geliyor ve kuyuların yerini gösteriyorlar.
“Kayıp” yakını Erol Akcan’a ve yaşlı Kıbrıslıtürk’e teşekkür edip Güneşköy’den (Nikita) ayrılıyoruz.
Hüseyin Sami Arap’ın akibetine ilişkin biz de, Kayıplar Komitesi yetkilileri de araştırmalarını sürdürecekler. Birkaç gün sonra Erol Akcan arıyor beni – tapuya giderek kuyuların tam yerini gösteren bir harita almış – bu haritayı da Kayıplar Komitesi yetkililerine ulaştıracağız.
Hüseyin Sami Arap’la ilgili bir evin kuyusuna gömülmüş olduğu yönünde söylentiler vardı – bu söylentiler daha çok Aydınköy’deki (Prastio) bir kuyuyla ilgiliydi – ilk defa Nikita köyünün (Güneşköy) adı geçiyor.
Bir başka hikaye daha var ki o da araştırılmalı – Filyalı (Serhatköy) bazı Kıbrıslırumlar, bir Kıbrıslıtürk’ün 1963’te motosikletiyle giderken kaza yaptığını, bir bahçe gancellisinin karnına saplandığını, ağır yaralanan bu Kıbrıslıtürk’ün karnına saplanan demir parçasını kestiklerini, sonra da onu Lefkoşa Genel Hastanesi’ne götürdüklerini anlatıyorlar. Eğer bu bilinmeyen şahıs Lefkoşa Genel Hastanesi’nde vefat etmişse, büyük olasılık Ayvasıl’daki Türk mezarlığına gömülmüştü çünkü 21 Aralık 1963 sonrası hastanede ölen veya öldürülen veya çeşitli yerlerde öldürülüp Lefkoşa Genel Hastanesi’ndeki morga kaldırılan “kayıp” Kıbrıslıtürkler, Ayvasıl mezarlığına gömülmüştü… Şubat 1964’te Kıbrıslıtürk yetkililer Ayvasıl’daki toplu mezarları kazmışlar ve çıkardıkları cesetleri herhangi bir kimlik tanımlaması yapmadan Tekke Bahçesi’ne defnetmişlerdi. Halen Tekke Bahçesi’nde “kayıp” mezarları bulunuyor – ayrıca Ayvasıl mezarlığında toplu mezarların bulunduğu bölgelerin de yeniden kazılması gerekiyor çünkü bazı Kıbrıslırumlar’ın ifadelerine göre, Ayvasıl’daki Türk mezarlığına en az üç-dört kez “kayıp” Kıbrıslıtürkler gömülmüş. Ayvasıl yani şimdiki adıyla Türkeli, askeri bölge olduğu için Kayıplar Komitesi henüz burayı kazma izni alamamış… Tekke Bahçesi’ndeki “kayıp” mezarlarının da kazılmasına henüz “izin” verilmiyor… Ne yazık ki buralara gömülmüş olabilecek olan Kıbrıslıtürk “kayıp” yakınları yarım asırdır sevdiklerinin akibetini öğrenebilmek için hala bekliyor, bekletiliyor…
Yetkililerin yüreklerinin yumuşamasını, bu yerlerde de kazı izni verilmesini bekliyorlar… Böylece 1963 “kaybı” bazı Kıbrıslıtürkler’den geride kalanlar belki bulunabilir, hatta 1963 “kaybı” bazı Kıbrıslırumlar’dan geride kalanlar da Tekke Bahçesi yöresinde bulunabilir çünkü Tekke Bahçesi civarına gerek teker teker, gerekse toplu halde 1963-64 “kaybı” Kıbrıslırumlar da gömülmüş… Bu konuda gömülerde yer almış bir de canlı tanık bulmuş ve onu Kayıplar Komitesi yetkilileriyle buluşturmuştuk – başka şahitleri de buluşturmuştuk – umarız bu konuda yaşanmakta olan zorluklar da bir an önce aşılır ve bu yerlerde de kazılar yürütülebilir… Yarım yüzyıldır acı içinde olan “kayıp” yakınlarının acılarına birazcık da olsa merhem olunur böylece…