Ödül AŞIK ÜLKER
Şampiyon Melekler’den Serin’in annesi, İsias Otel enkazından yaralı kurtulan hukukçu Doç. Dr. Pervin Aksoy İpekçioğlu, 9 Eylül Üniversitesi ve İTÜ’den gelen raporu “bugüne kadar gelen en kapsamlı rapor” olarak nitelendirerek, “Bu rapor gözümüzle gördüğümüz her şeyin bilimsel olarak ispatı oldu” dedi.
Adıyaman’da yarın yapılacak beşinci duruşma öncesinde Yenidüzen’e konuşan İpekçioğlu, söz konusu bilirkişi raporunda, bugüne kadar hiç tutuklanmayanlar dahil tüm sanıkların kusurlu olduğunun tespit edildiğinin altını çizerek, “Kaybettiğimiz mal değil, çocuklarımız gitti, hayatımız gitti, her şeyi mahvettiler. Onlarınsa çocuklarına miras bırakacağı oteli gitti, ama çocuklarına üstünde ‘katil’ yazan kanlı bir yafta bırakıyorlar” dedi.
Resmin tamamını görebilmek için kamu görevlileriyle ilgili davanın, devam etmekte olan ceza davasıyla birleştirmesi gerektiğini söyleyen İpekçioğlu, ceza hukuku öğretim üyelerinin değerlendirmesinde sanıkların kusurlarının olası kast olarak tespit edilmesi konusunu da değerlendirdi. İpekçioğlu, “Bilerek, isteyerek bu suçu işlediler. Dolayısıyla bu kişiler, mimarı, fenni mesulu, yapı sahibi, kamu görevlileri, denetleyeni, imar bölümü, hepsi bu işi bilerek ve isteyerek yaptı. ‘Olmaz’ demek veya şansa güvenmek engellemek için bir adım değildir” diye konuştu.
İpekçioğlu, avukatları aracılığıyla kamu görevlilerinin mevcutlu ifadeye çağrılmasını talep ettiklerine de dikkat çekerek, bilinçli taksir ve olası kastla yargılanma sonucunda verilecek ceza konusunda şunları söyledi:
“Yargılama taksir olduğu zaman, kaç kişi ölürse ölsün, 2 ile 15 arasında yıl ceza verilebilir. Bilinçli taksir olunca ceza yarı oranında artırılır, en fazla 22.5 yıl olabilir. Olası kast ile yargılama olduğunda ise, her bir can için en alt sınırdan 15 sene bile verilse, 72 kişi için toplamda bin sene gibi olur.”
“Rapor, her şeyi bilimsel olarak ortaya koydu”
Soru: Dördüncü duruşmaya kadar süreç yavaş işledi. 9 Eylül Üniversitesi ve İTÜ’den uzmanların hazırladığı beklenen bilirkişi raporu dördüncü duruşmadan günler sonra hazır oldu. Bu raporun önemi nedir?
İpekçioğlu: Bu davada bizi yavaşlatan şey, Gazi Üniversitesi’nin raporu oldu. Bu rapor zaman kaybettirdi. Gazi Üniversitesi’nin raporu, somut şekilde ortada olan, gözle görülen her şeyin aksini orta koymaya çalıştı. Çok büyük bir çelişki oldu. Mahkeme, teknik anlamda netleşemedi ve tekrar bilirkişiye başvurmak zorunda kaldı. 9 Eylül Üniversitesi ve İTÜ’nün öğretim üyelerinden oluşan karma yapıda bir kurul görevlendirildi. Dördüncü duruşma için belirlenen 22 Ekim tarihi, bence, bu raporun gelebileceği öngörülerek verilmişti.
9 Eylül Üniversitesi ve İTÜ’den gelen rapor bugüne kadar gelen en kapsamlı rapor. Her detayı, ellerinden geldiğince, inceleyip raporladılar. Nisan ayındaki mahkemede, Mahkeme Başkanı taraflardan, teknik heyete sorulmasını istedikleri soruları kendisine iletmelerini istedi. Bu raporda bütün o sorular cevaplandı. Bu rapor gözümüzle gördüğümüz her şeyin bilimsel olarak ispatı oldu. Biz zaten, resimlerden ve ruhsatlardan kaçak kat olduğunu anlamıştık. Raporda, binanın yıkılma nedenlerinin imalattaki eksiklik ve kusurlar ile yapım ve denetimdeki kusurlardan kaynaklandığı vurgulandı, kaçak katın depreme etkisinden bahsedildi, oysa Gazi Üniversitesi’nden gelen raporda kaçak katın etkisi olmadığı yazılmıştı. Bilirkişi heyeti raporda, yıkılmanın depremin şiddetiyle alakası olmadığını, binanın 1998 Deprem Yönetmeliği’ne uygun olarak yapılmış olsaydı, o depremde yıkılmayacağını vurguladı. Daha önceki raporlarda da belirtilen, etriye aralıklarının uygun olmaması, etriye sıklaştırmasının yapılmaması, betonda olmaması gereken büyüklükte agregaların olması da bu raporda dile getirildi. Binanın, savunmanın iddia ettiği gibi yana doğru değil, öne doğru çöktüğünün de tespiti yapıldı. İlk kez, bu raporda asansörden bahsedildi ve asansör için, statik hesap yapmadan asmolen döşemede boşluk açılması binanın temel kusurlarından biri olarak değerlendirildi. Bugüne kadar dosyada ikinci asansör ve bunun etkileri sadece tarafımızca dosyaya kazandırılmış olan uzman görüşünde açıklanmıştı. Biz bir şey söylediğimizde, karşı taraf, biz çocuklarımızı kaybettiğimiz için taraf olduğumuzu, canımız yandığı için bazı şeyleri söylediğimizi iddia edebilir. Ancak artık bunu iddia edemez, çünkü mahkeme tarafından atanan bilirkişi heyetinin hazırladığı rapor her şeyi bilimsel olarak ortaya koydu.
“Tüm sanıklar kusurlu”
Soru: Bu raporda, olanlardan kimlerin sorumlu olduğu konusuna da değiniliyor…
İpekçioğlu: Bilirkişi raporunda, başta Ahmet Bozkurt olmak üzere, bugüne kadar hiç tutuklanmayanlar dahil tüm sanıkların kusurlu olduğu tespit edildi ve raporda Mimar Erdem Yıldız’ın, inşaat mühendisi Mehmet Göncüoğlu’nun ve inşaat mühendisi Hasan Aslan’ın da olaydaki katkısı ortaya çıktı. Daha önce tutuksuz yargılanmak üzere tahliye edilen Halil Bağcı’nın, ne 93 ruhsatında, ne de 2001 ruhsatında ismi var. Belli ki kendisini bazı işleri yaptırmak ve ruhsatı alabilmek için belediyeye çağırdılar. Zaten Halil Bağcı ifadesinde, çok net olarak, “Erdem Yıldız beni belediyeye çağırdı” demişti. Tabi ki Halil Bağcı bu işi kara kaşlarına, kara gözlerine yapmadı. Verdiği imzanın ne sonuçları olacağını da bilerek verdi.
“Bina ayakta olsaydı, bugün biz orada olmazdık”
Soru: Sizin ve eşinizin talebiyle, üç farklı üniversitede görev yapan ceza hukuku öğretim üyelerinin hazırladığı hukuki bilimsel değerlendirmede sanıkların ortaya çıkan vahim sonuçları öngörmelerine rağmen engellemek için önlem almadıkları, eylemlerine hukuka aykırı şekilde devam ettikleri ve kusurlarının olası kast düzeyinde olduğu tespit edildi. Bu hukuki değerlendirmeler süreç için ne anlama geliyor?
İpekçioğlu: Hukuki değerlendirmelerle, “öngörmelerine rağmen engellemek için önlem almamalarının hukuki okuması kanuna dayalı olarak budur” diyoruz. Değerlendirmeler mahkemeyi yönlendirici niteliktedir, mahkeme bunlara bağlı değildir. Ben, bu görüşlerin mahkemeyi etkileyeceğini düşünüyorum çünkü onlar da zaten önlerindeki uyuşmazlığı en adil şekilde çözmeye çalışırlar. Bu insanların ne yaptıklarını anlamaya çalışıyorlar, bu insanlar bir şey yaptı ki o bina yıkıldı. Bina ayakta olsaydı, bugün biz orada olmazdık.
“Şansa güvenmek engellemek için bir adım değildir”
Soru: Hukuki görüş veren uzmanlar, 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen dava ile Grand İsias Oteli’n 2001’deki yapı ruhsatında imzaları bulunan kamu görevlileriyle ilgili davanın birleştirilmesinin usul ekonomisi ve maddi gerçeğin ortaya çıkarılması açısından zaruri olduğu kanaatine vardı. İki davanın birleştirilmesi söz konusu olur mu?
İpekçioğlu: Beklentimiz o, bunun için çabalıyoruz. Fakat anladığımız kadarıyla, bir an önce sonuca varmak isteyen bir mahkeme ve savcılık var. Ama resmin tamamını görebilmek için birleştirmenin yapılması gerekir. Özellikle 2001’deki yapı ruhsatında, resmi belgede sahtecilik var. Hukuki mütalaada da, alamayacakları raporu alabilmek için, şeklen, evrak tamamlama yoluna gittiklerine dikkat çekiliyor. Sahtecilik suçunu taksirle işlemek mümkün değildir. Bilerek, isteyerek bu suçu işlediler. Dolayısıyla bu kişiler, mimarı, fenni mesulu, yapı sahibi, kamu görevlileri, denetleyeni, imar bölümü, hepsi bu işi bilerek ve isteyerek yaptı. “Olmaz” demek veya şansa güvenmek engellemek için bir adım değildir.
“İki davanın birleştirilmesi önemlidir”
İki davanın birleştirilmesi önemlidir. Avukatlarımız aracılığıyla kamu görevlilerinin mevcutlu ifadeye çağrılmasını talep ettik. Bu, kolluk güçlerinin ilgili kişileri oldukları yerden ifadeye getirmesi demektir.
“Mahkeme kendi hukuki nitelemesini kendi yapar”
Soru: Kahramanmaraş merkezli depremde, Adana’da 96 kişinin hayatını kaybettiği Alpargün Apartmanı’nın davası olası kast ile ele alındı. Olası kast terimi bizim hayatımıza İsias Otel davasıyla girdi. Olası kast hangi aşamada gündeme gelebilir?
İpekçioğlu: Türkiye’de, deprem sanıkları için, daha önce olası kast hiç tartışılmamıştı. Bu tartışma İsias Otel davasıyla gündeme geldi. Türkiye’deki ceza muhakemesi, iki evreden oluşur, soruşturma ve kovuşturma. Soruşturma, cumhuriyet savcısının delilleri topladığı evredir. Bu evrede deliller toplanır ve yeterli şüphe oluşturacak bir delil elde edilirse iddianame yazılır. İddianameyi yazan savcı, elde ettiği delillere göre, suç tipinin bilinçli taksir kusurunda işlendiği kanaatine vardı. Ama bu, kanaat değişmeyecek demek değildir. Kıta Avrupa Sistemi’nde, ki Türkiye’deki sistem de buna dahildir, mahkeme, savcının iddianamedeki hukuki nitelemesiyle bağlı değildir, kendisi bunu tekrar yorumlayabilir, değiştirebilir. Yorumlayacağı aşama da, duruşma evresinde elde ettiği delillere, gelen raporlara, değerlendirmelere göre, hüküm aşamasında ortaya çıkar. Duruşmanın sonunda, her şeyi değerlendirildikten sonra, savcının mütalaası gelecek. Savcı, duruşmada dinlediği delillerden, “soruşturma evresinde bilinçli taksir derecesinde bıraktım ama duruşmada öyle deliller tartışıldı ki, bu kişilerin kusur derecesinin olası kast olduğuna karar verdim” diyebilir. Mahkeme bununla da bağlı değildir, mahkeme kendi hukuki nitelemesini kendi yapar.
“Olası kast ile yargılama, her bir can için ayrı ceza”
Yargılama taksir olduğu zaman, kaç kişi ölürse ölsün, 2 ile 15 arasında yıl ceza verilebilir. Bilinçli taksir olunca ceza yarı oranında artırılır, en fazla 22.5 yıl olabilir. Olası kast ile yargılama olduğunda ise, her bir can için en alt sınırdan 15 sene bile verilse, 72 kişi için toplamda bin sene gibi olur.
“Mücadelemiz olmasaydı, dosya kesinlikle bu aşamaya gelmeyecekti”
Soru: Bu güne kadar yaşananları nasıl değerlendiriyorsunuz?
İpekçioğlu: Yaklaşık iki senedir bu mücadelenin içindeyiz. Çocuğunuzu kaybettiniz ve olması gerekenin olması için ayrı bir enerji sarf etmeniz gerekiyor çünkü güvenmediğimiz bir hukuk sistemi var. İnsanın, olması gereken için çabalamaması gerekir. Eşim ilk duruşmada, “Biz adaleti sağlamaya değil, adaletin sağlandığına tanıklık yapmaya geldik” demişti. Mahkemeden bunu bekliyoruz. Adaletin tecelli ettiğini görmek için Adıyaman’a gitmek isterdik, ama içinde bulunduğumuz koşullar, maalesef, bunu sağlayacak koşullar değil. Mücadelemiz olmasaydı, dosya kesinlikle bu aşamaya gelmeyecekti. Çabamız, adaleti sağlamak, çocuklarımıza “adaleti sağladık” diyebilmek içindir ve bu mücadele gerçekten çok ağırdır. Biz Türkiye’deki çocuklar depremlerde ölmesin diye mücadele ediyoruz. Mahkemeden çıkacak karar Kıbrıs’ta gerçerli olmayacak.
“Meselenin siyasetle alakası yok, giden 12-16 yaş arası çocuklardır”
Sadece hukuken mücadele etmiyoruz, her anlamda mücadele ediyoruz. Hukuki süreci tıkayan farklı faktörler, etkenler var. Siyasi nüfuzlu olduklarını dile getirmeleri, bu hadsizliği göstermeleri gibi... O kadar pervasızdırlar ki, bunu bir ayıp olarak görmüyorlar. Bu, biraz yaşadıkları coğrafyanın verdiği bir kültürdür. Meselenin siyasetle alakası yok, giden 12-16 yaş arası çocuklardır. Sanıkların siyasi uzantıları olması nedeniyle endişeye kapılıyoruz. Bunları psikolojik olarak aşmak da zor.
Adıyaman’da olmak, bizim için zaten oldukça ağır bir şey. Kendimize gelemeden, tekrar o psikolojiye girmek, kendimizi hazırlamak, gideceğimizi bilmek çok tedirgin edici bir şey. Bütün hayatımızın düzeni bozuldu, her şey alt üst oldu. Oraya tekrar tekrar gitmek, oradaki ortamı tekrar tekrar yaşamak çok yıpratıcı bir şey, çok zor bir süreç.
“Çocuklarına üstünde ‘katil’ yazan kanlı bir yafta bırakıyorlar”
Ben ömrümü hukuka, adalete adadım. 18 yaşından beri bu mesleğin içindeyim. Her zaman mücadelem, en adil olana ulaşmak oldu. Ben öğrencilerime her zaman, “muhakeme üç
bacaklıdır. Bir bacağını kırdığınızda o taraf düşer” derim. Savunmanın da güçlü olması lazım. Bunu sonuna kadar savunan bir insan olarak, duruşmada gördüklerim savunma adı altında yapılabilecek, iddia edilebilecek hususlar değil. Hepimiz aynı sıralardan, üç aşağı beş yukarı aynı eğitimi aldık. Ancak demek ki, mesleği icra ederken kazanılan para, bütün etik kuralları çiğnetebiliyor. Mahkemede savunmanın yaptığı, tamamen kışkırtmaya yönelik. Kaybettiğimiz mal değil, çocuklarımız gitti, hayatımız gitti, her şeyi mahvettiler. Onlarınsa çocuklarına miras bırakacağı oteli gitti, ama çocuklarına üstünde “katil” yazan kanlı bir yafta bırakıyorlar.
“Beşinci duruşmada tutukluların tahliye olmasını beklemiyorum”
Soru: Bu rapor ve hukuki değerlendirmeler ışığında, beşinci duruşmadan beklentiniz nedir?
İpekçioğlu: Bence mahkeme, Gazi Üniversitesi raporundan sonra çok büyük bir hataya düştü, bunu mahkemede de dile getirdim. Gazi Üniversitesi raporunda “kamu görevlileri kusursuzdur” dendi, mahkeme raporun güvenilirliğini sorgulamalıydı. O rapora dayanarak iki tahliye verdi ve bence çok büyük bir hata yaptı. Halil Bağcı’nın kesinlikle tutuklanması gerekir. Halil Bağcı, İsias davasından tahliye olmasına rağmen, başka davalarla ilgili olarak tutukluluğu devam ediyordu. Ancak son duruşmada, İsias davasından sonra diğer davalardan da serbest kaldığını öğrendik, şu anda dışardadır. Beşinci duruşmada tutukluların tahliye olmasını beklemiyorum. Mahkeme, yeni rapor ve mütalaalar ışığında, önüne başka yeni bir delil gelmezse, mevcut durumun devamına karar verir diye düşünüyorum...
“Bu konuda adım atılmadığını görmek kabul edilebilir değil”
Soru: 6 Şubat depremi sonrasında, ülkede de deprem konusu gündeme taşındı. Depremin üzerinden 21 ay geçti, depremle ilgili çalışmaların özellikle okullarda hala yapılmamış olmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
İpekçioğlu: Siyasileri bu konuda anlayabilmiş değilim. İki senedir, bizimle, insan olarak vicdanen aynı acıyı görüp, belki bir süre yaşadılar. Yıl 2024, çocuklarımızın konteyner sınıflarda okumasını aklım almıyor. Her şeye para var ama buna yok. Bir devletin devlet olabilmesi için, eğitim ve sağlığın ayakta durması gerekir. Eğitim ve sağlık yoksa, devlet olamadınız demektir. Bizde, her ikisinde de çok büyük sorunlar var. Hükümetin ne düşündüğü değil, ne yaptığı önemli. Bu konuda adım atılmadığını görmek kabul edilebilir değil.
“Ödül, çocuklarımızı öldürdü”
Son olarak... Çocuklarımız Adıyaman’a ödül olarak gönderildi, ödül ölüm oldu. Yaşadığımız olayda Eğitim Bakanlığı’nın, özellikle spor müdürlüğünün sorumluluğu var. Neden Adıyaman? Adıyaman’da voleybolun “v”si yok. Bu bir vizyon meselesidir. Vizyon, birilerine yaranmak ya da iş olsun diye birşeyler yapmak değildir; birtakım amaçlara ulaşmak, gerekirse kalıpları aşmaktır. Çocukları ödül olarak yurtdışına gönderiyorsanız, gittikleri yer onlara bir şey katmalı. Ödül, çocuklarımızı öldürdü. Bunu kabul etmek, anlamak, hazmetmek mümkün değil.