Akıncı’nın cumhurbaşkanı seçilmesinden sonra müzakerelerin Nisan 2010’da kaldığı yerden daha geri bir noktadan yeniden başlaması ile tartışmalar da yeniden başladı.
Nisan 2010’da Eroğlu’nun cumhurbaşkanı seçilmesiyle rahat bir nefes alan ve 5 yıl uykuya yatan “çözümsüzlük lobisi” uykudan uyanarak Talat döneminde olduğu gibi görüşme süreci ile ilgili kuşku tohumları ekmeye başladı.
Özellikle toplumun hassas olduğu toprak ve mülkiyet konularında gerçek dışı yayın ve açıklamalarla halkı tedirgin ederek görüşme sürecinden soğutmaya çalıştıklarını açık açık görüyoruz.
“Bilgi kirliliği” ile ortalığı bulandırma bunların her zaman başvurdukları temel yöntemdir. Nazi kurmaylarından Göbels’in “çamur at, izi kalır” taktiği bunların sıkça başvurdukları en önemli taktiklerin başında gelir.
“Bilgi kirliliği” nin ortadan kaldırılmasının yegane yolu da “bilgilendirme” dir. Siz toplumu sürekli ve doğru bilgilendirirseniz, toplum bu tip dedikodulara ve yalan, yanlış spekülasyonlara kulak asmaz.
Görüşme sürecini yürüten Akıncı ve Müzakere Heyeti elbette çok önemli ve yoğun bir görevle karşı karşıyadır. Hem liderler, ama onlardan da çok müzakereciler çok hızlı bir görüşme sürecini yürütüyorlar.
Bütün bu yoğun işlerinin arasında bir de toplumu bilgilendirme elbette onlara ek bir görev yüklemektedir. Bu da bu yoğun süreçte ek bir efor harcama demektir.
Ama olmazsa da olmazdır. Çünkü bilgi kirliliğini, doğru bilgi önler. En doğru bilgi de süreci yürütenlerdedir. Bu anlamda Akıncı’nın önceki gün yaptığı basın toplantısı ve bütün tartışmalı konularla ilgili doğru bilgilendirme çabası olumlu bir gelişmedir ve sürekli kılınmalıdır.
Akıncı özellikle günlerdir üzerinde spekülasyon yapılan toprak, mülkiyet ve AB temsilcisinin görüşme sürecine dahil olmasıyla ilgili konulara açıklık getirdi.
Özellikle üzerinde en çok spekülasyon yapılan toprak ayarlamasıyla ilgili Akıncı, “çok açık söyleyeyim, şu ana kadar toprakta yüzdelik, köy adı, bölge adı, harita masaya gelmemiştir” dedi.
Dönüşümlü başkanlık konusunun hala askıda olduğunu, ama bu konuda ısrarcı olmayı sürdüreceklerini ifade etti. Dün bazı gazeteler Akıncı’nın dönüşümlü başkanlık konusunun “kırmızı çizgi” olduğunu söylediğini iddia ettiler. Ancak ben basından izlediğim kadarıyla kırmızı çizgi demediğini, bunun yerine bu konuyu “siyasal eşitliğin ayrılmaz bir parçası olarak gördüklerini” söyledi. Zaten görüşme sürecine kırmızı çizgilerle başlamak yanlış, hem de çok yanlış bir tavırdır. Elbette dönüşümlü başkanlık konusunda ısrarcıyız ve bir Kıbrıslı Türkün de kurulacak ortak devlette başkan olması mutlaka gereklidir.
AB temsilcisinin sürece katılımıyla ilgili de “AB temsilcisi eskiden de bu görevi yapıyordu. Dün hangi misyonu varsaydı, bugün de aynını yapacak” diyerek spekülasyonların boş olduğunu söyledi.
Mülkiyet konusunda koparılan fırtınanınsa tamamen haksız olduğunu, Rum tarafının ilk kez “kullanıcının hakkını” tanıdığını ve “Takas, Tazminat ve İade” ilkelerinden birine malın ilk sahibin karar veremeyeceği, buna belirli kriterler çerçevesinde “Mülkiyet Komitesi” nin karar vereceğini, bunun da bugüne kadarki tüm görüşme sürecinde sağlanan en önemli ilerleme olduğunu söyledi.
**
Evet bilgi önemlidir. Doğru bilgi, bilgi kirliliğini önlemenin yegane yoludur. Ama yalnız başına yeterli değildir.
Çözüm güçleri şimdi daha yüksek sesle, bu konuda çözümsüzlük lobilerinin oluşturduğu kuşku ortamını dağıtmaya ve süreci desteklemeye çalışmalıdır.
Çözüm güçleri devreye girmezse çözümsüzlük lobisi kafa bulandırmayı sürdürecektir.
Unutulmasın görüşme sürecinin sonunda referanduma gideceğiz. Referandumdan evet çıkarmak da yalnızca müzakere heyetinin görevi değil. Onlardan da fazla çözüm güçlerinindir. Hem de bu kez bir evet yetmez. İki evet için şimdiden kolları sıvamalıyız.
Önce kafa bulanıklıklarını ortadan kaldırarak halkımızı referandumda rahatlıkla çözüme evet diyecek noktaya 2004’te olduğu gibi yeniden hazırlayacağız. Ama Rum tarafından da evet çıkması için o tarafla da temaslarımızı artıracağız.
Çözüme giderken bu konular çok ama çok önemlidir. Ben yeniden altını çizmek istedim.