Çağdaş Öğüç
cagdas.oguc@gmail.com
Günümüz dünyasında bilginin sürati baş döndürücü bir noktaya ulaşmıştır. Bilişim ve iletişim teknolojilerindeki gelişimin insanlık tarihinde toplumsal, ekonomik ve bilimsel değişimin yönünü yeniden belirlediği ve bir 'ağ' ile bizi birbirimize bağladığı bu dönemde, gerek İnternet Gazeteciliği, gerekse de Sosyal Medya, insanların akıl almaz bir süratle etkileşim kurmasına olanak sağlamaktadır.
İnternet gazeteciliği yapan web siteleri, zaman ve mekandan tamamen bağımsız olarak birden fazla okur kitlesine bir anda ulaşabilme imkanını sunmaktadır. Önceleri, basılı gazetelerin ulaşabileceği yerler belliydi. Ülke içinde, belirli katmanlara ulaşma şansına sahip olan ve dolayısıyla ancak 'ulusal' gazetecilik olarak tanımlanması gereken basılı gazetecilik, İnternet Gazeteciliği'nin gelişmesi ve yayılmasıyla, uluslararası bir formata bürünmüştür. En basit örneğiyle, Lefkoşa'nın herhangi bir mahallesinde kurulacak olan bir web sitesi, yayın yapmaya başladığı andan itibaren, Amerika'ya ulaşabilme potansiyelinden de kaynaklı olarak uluslararası bir karaktere sahip olmaktadır. Bu sebepten ötürü, internette yayın yapan bir gazeteyi artık yerel olarak nitelemek mümkün değildir.
Özellikle 'duayen' gazetecilerimiz bu söylediğimden pek hoşlanmayacaklar ancak bilindiği şekliyle klasik gazeteciliğin de sona ermek üzere olduğu aşikardır... Değişen dünya koşullarıyla beraber, gazetecilik de şekil değiştirmeye başlamıştır. Artık gazetecilik, sadece basılı gazeteler üzerinden değil de özellikle Sosyal Medya üzerinden ve dahası sıradan halk tarafından yapılmaktadır. Sırf Sosyal Medya ortamında takip edilen sıradan insanların varlığına hepimiz şahit olmaktayız; ülkenin bir noktasında yaşanan herhangi bir kaza, öncelikli olarak Sosyal Medya'da paylaşılan bir fotoğraf ile okuyucuya ulaşmaktadır. Sadece bu örnek bile, gazetecilik denilen olayın değişmekte olduğunu bizlere kanıtlar niteliktedir. Facebook'un şu anda bazı projelerle, dünyada internet olmayan özellikle geri kalmış, Afrika gibi ülkelere ücretsiz internet sağlama girişimleri olduğunu da akıllarda tutmakta yarar vardır.
Sosyal Medya, ilerleyen zamanlarda, insanların birbirleri ile etkileşimini artıran bir özelliği bulunması açısından çok daha önemli bir yere sahip olacaktır. Artık gazetecilerin de internet ortamına yönelmesi ve okuyucularıyla interaktif bir ilişki içinde olması tam olarak bu sebepledir. Geçmiş yıllarda yazılan bir yazıya geri bildirim verilmesi için uzun bir süre beklemek gerekirken, şu anda bu süre saniyelerle ölçülür duruma gelmiştir.
Ancak bu sürat, bazı sorunları beraberinde getirmektedir. Gazetecilik mesleğinin etik kodlarının, hızla gelişen internet yayıncılığı için de temel etik kurallar olarak temel alınması gerekmektedir. İnternet teknolojisinin sağladığı faydaların yanı sıra, bilgi kirliliği, etik kurallara bağlı kalmama ve haberin doğruluğunu araştırmadan yayın yapma gibi durumlar mesleğin temel kurallarının hiçe sayılmasına neden olmaktadır. Özellikle KKTC'de henüz bir Bilişim Yasası olmamasından kaynaklanan, bireyin Sosyal Medya aracılığıyla istediği kişinin bilgilerini ve/veya paylaştığı herhangi bir iletiyi, herhangi bir platform aracılığıyla istediği yere iletebilmesi söz konusudur. Sosyal Medya veya üç beş kuruş para verip açılan bir Haber Sitesi ile gerçeklik payı olsun veya olmasın yazılan bir metin, insanları olumsuz anlamda etkileyebilmektedir.
Gazeteciliğin algı yönetimi olduğunu unutmamak gerekir. Geçtiğimiz aylarda Kıbrıs Sorunu'ndaki 'mülkiyet' konusu ile ilgili özellikle internet ortamında oluşan gündemi bir hatırlatmak gerekirse; bazı çevrelerin Sosyal Medya'da pompaladığı, “Rum asıllı insanlar evlerimizi ziyaret ederek dışarıya çıkmamızı istiyorlar” üzerinden yürüttüğü propaganda, bazı çevrelerde geniş yankı bulmuştur. Bu algı, “bizi evimizden atmak isteyen Rumlarla mı barış yapacağız?” sorusunu da insanların aklına sokmuş, dolayısıyla ırkçı söylemlerin de kullanılmasına sebep olmuştur. Birçok gazetenin yayımladığı 'mülkiyet konusu henüz görüşülmedi' açıklamalarına rağmen, Sosyal Medya'da pompalanan algı, hali hazırda hassas olan insanların ırkçı söylemler ile süreci yorumlamalarına yol açmıştır. Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı'nın tüm açıklamaları dahi, bahsi geçen ırkçı yorumların önüne geçememiştir.
Benzer örnek, şu sıralarda yayınları askıya alınan sağ tandanslı bir gazetenin yaptığı 'Av Tüfekleri Hazır' başlıklı haber için de söylenebilir. Bahsi geçen gazetenin çok büyük bir okuyucu kitlesi olmamasına rağmen, Sosyal Medya yardımı ile gazete manşetinin ulaşmadığı insan neredeyse kalmamıştır. “İfade özgürlüğü” adı altında savaş kışkırtıcılığı yapan bu gazete, algı yönetimi ile insanları belirli bir zümreye karşı kışkırtmaya çalışmıştır. Bu ve buna benzer birçok örnek verilebilir. Sayı anlamında iyi okuyucu kitlelerine sahip bazı köşe yazarlarının Sosyal Medya'yı kullanarak yarattığı algı da yukarıda anlatılanlara örnek teşkil etmektedir.
Bir diğer açıdan bakılırsa, Sosyal Medya'nın, toplumların kaynaşması amacıyla kullanılması, sürece aktif katkı sağlayacaktır. Bununla ilgili Sivil Toplum Örgütleri'nin hali hazırda bazı çalışmaları mevcuttur. Bu çalışmaların daha da ileriye götürülmesi önemlidir. Sosyal Medya aracılığı ile bir gecede örgütlenen eylemleri ve barış mitinglerini düşündüğümüzde bunun ne kadar kolay olduğu daha da anlaşılır hale gelecektir.
Barış Süreci'nin yönetimi ve kamuoyunun bilgilendirilmesiyle ilgili ise, şöyle bir yöntemi akılcı buluyorum. Liderlerin, ülkede bulunan ve hali hazırda temasta bulunan iki basın sendikasıyla aktif temas içerisinde oluşturacağı bir ortak komiteyle, müzakere sürecinde yayımlanması gereken tüm haberlerin tek bir noktadan çıkması, insanların da süreci o komitenin yayımladığı bültenlerden öğrenmesi ile bilgi kirliliğinin önüne bir nebze olsun geçilebileceğine inanıyorum.