14 sene önce...
KIBRIS’ta çalışıyorum ve gazeteye, eskilerin tabiriyle ‘tashihçi’ arıyoruz, yani ‘düzeltmen’...
Işıklar içinde sakladığımız ustamız Mehmet Ali Akpınar, kocaman bir dosya gönderdi bana, “Bir bak” diyerek...
Bir başvuru, özgeçmiş, örnek sayfalar, referans mektupları falan...
Birkaç farklı lisan biliyor, dünyayı gezmiş, yazmış; dergiler-gazeteler yönetmiş, üslubu ve bilgeliğiyle hemen dikkat çeken bir ‘üstat’ duruyor zarfta...
Onca ünlü sanatçı, siyasetçi, bilim insanından referans mektupları...
Hiç unutmam, Mehmet Ali abiyi aramış, “Beni işten at, bunu al” demiştim “Tashihçi değil, servisin başına müdür...”
***
Ali Yalıman ile böyle tanıştık...
Tam bir İstanbul beyefendisi...
Eşi, dünyaca ünlü bir piyanist...
Dünyanın farklı kültürlerini biliyor, tercümeler yapıyor; ağız tatlarından müziğe, festivallerden edebiyata yaşamı izliyordu...
Ama her daim çok kibar, çok anlayışlı, çok çalışkandı...
Yıllar yıllar sonra, bir yazısında şöyle anlatıyordu o dönemi:
“Akpınar elimi sıkarken ‘Köşe yazılarınızı da ihmal etmeyin’ dedi. Oysa köşe möşe yazısı yoktu hesapta.
Omaç Başat’la paylaştığımız odaya inerken Cenk Mutluyakalı’ya uğrayıp sormayı ihmal etmedim. ‘M.Ali Bey köşe yazısı da istiyor’, dedim. Pek sevindi Cenk Bey, bir de temennisini dile getirdi. ‘Siyaseti maşallah hepimiz biliyoruz. Siz ne olur Kıbrıs’ı anlatın, Kıbrıs’ı yazın. Öteki yazılar nasılsa internette kum gibi kaynıyor, siz yerel hikâyeler anlatın’.
Beni ‘Kıbrıs Yazıları’ yazmaya özendiren Sevgili Cenk Mutluyakalı’dır.”
***
Bu alıntıyı, sakın ola yanlış anlamayınız kendime pay çıkarmak adına yazmadım.
Çünkü eğer sizde bir yetenek varsa, bir ışıltı; bir yerden başlarsınız mutlaka...
Ali Yalıman nefis Kıbrıs yazıları yazdı yıllarca... Ve mutlaka, ya güzel bir yazı okuduğunda ya da aklına geldiğinde yeni bir ışıltı, hep aradı...
Dün, “Lefkoşa Devlet Hastanesi’nde 69 yaşında yaşamını kaybetti” diye okudum...
Hiç duymamıştım rahatsızlığını dahi...
Bu coğrafyaya yaslanmış gülen bir yüz, üreten bir insandı; yolu buralara düşen nesli tükenmiş bir bilgi deposu ve nezaket abidesiydi...
Umarım birileri, Ali Yalıman’ın yazılarını kitaplaştırır...
Hoşçakal Ali abi...