1974 Savaşı Birinci Harekat sırasında başlamıştı Rumların panik içinde kaçışı. Sanki, adanın tam ortasından biz çizgi çekileceğini bilirmişçesine Güney’e kaçıyorlardı.
Kaçış, İkinci Harekat sırasında da devam etti. TSK Mağusa’ya doğru ilerler, Karpaz’dakiler kaçarken, Maraş’takiler de benzeri bir panikle terk ettiler evlerini. Ama beklenen olmadı ve ilginç bir şekilde TSK, Maraş’a girmedi. Gidip tam önünde durdu. Harekatlar sona erdiğinde, Maraş’ta in cin top oynuyordu. Bir ‘Hayalet Şehir’e dönüşmüştü o güzelim, cıcıl cıvıl Maraş.
Günler hızla akıp geçerken Maraş’ın, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin korumasında olduğu açıklandı. Belli ki, bir pazarlık noktası olarak elde tutulacaktı. Nitekim bu düşünce resmi bir politikaya dönüştü. Maraş, koruma (!) altında kapalı kalacak, müzakere masasında bir koz olarak kullanılacaktı.
Müzakereler başladı birçok şey masaya taşındı ama sıra hiçbir zaman Maraş’a gelmedi.
***
Günler, haftalar, aylar hızla geçerken Asker koruması altındaki Maraş’ta neler oluyordu ?
Bankalardaki paraların, özel kasalardaki para ve mücevherlerin vb. , nasıl, kimler tarafından, nereye kaçırıldığına daire hala pek bir şey bilinmiyor. Ama bilinen ve açıktan görünenler vardı.
Önce kenarından başlayarak, zaman içinde içlere doğru ilerleyerek, evlerin, dükkanların, otellerin içindeki eşyalar kaybolmaya (!) başladı…. Koltuklardan, sandalyelere, tabak-çanak-tencere’den, elektronik cihazlara, çeşit marka içkiye kadar her şey…. Lefkoşa, Mağusa, Girne pazarlarında (!!!) ‘Ucuz Satış’lar oldu… Asker, sivil zenginler türedi... Ganimet uğruna cinayet işlendi… Daha da ötesi, Devlet bile, kurulan kocaman bir mağazada Maraş malları (!) satmaya başladı… Yani ‘Ganimet Mal Satışı’ resmileştirildi.
Ansızın, büyük-küçük-lüks arabalar dolanmaya başladı sokaklarda. Arabası olmayanlar birdenbire araba sahibi oldu, lüks arabalarda gezinenlerin sayısı arttı.
Ve zaman içinde deniz tükenmekteydi. Ama ganimetçilik bitmedi. Binaların içi boşalmıştı. Şimdi sıra binaların kapılarında, pencerelerinde, hatta ve hatta su-elektrik tesisat borularında v.b. daydı. Çok uzun gitmedi. Onlar da tükendi. Artık ganimetleyecek bir şey kalmayınca şehir toptan ölüme terkedildi. Yıllar ilerledikçe binalar harabeye döndü. Caddelerde, asfaltlarda çıkan yabani otlar, hatta ağaçlar, ilginç mi ilginç, bilim-kurgu filmlerindeki görüntüleri hiç aratmayan görüntüler oluşturdu.
***
Şimdi, “Açtık” dedikleri yer, sahilde üç beşyüz metrelik bir şerit. Buna rağmen, ziyarete gidenler, sahile yakın görüntülerden bile dehşete düşerek dönmekteler. Daha içerilerini göremeden. Bazıları “Oh olsun….” diyerek, bazıları kahrolarak.
Ve…Şimdi yeni bir dönem daha başlamak üzere şu bizim (!) Maraş’ta. Yepyeni zenginler yaratma dönemi. Ve belki de, Sayın Cumhurbaşkanı’mızın da dediği gibi, yepyeni kumarhanelerle bir Las Vegas yaratma dönemi.
Sokak Ağzı
“Büyük bir heyecan ve merakla 15 Kasım’I bekliyorum ben. Acaba Mehter Takımı da gelecek mi gene ? Acaba Dillirga şarkısını gene dinleyebilecek miyiz mehter takımından ?”
***
“Maraş’daki piknikde (1) Şeftali kebabı da olacak mı ? (2) Mangal başında Cumhurbaşkanı Sayın Ers mi olacak ? (3) Konuklara Zivaniya da ikram edilecek mi ?”
***
“Ülkedeki okullardan her gün pozitiv vaka haberleri geliyor. Çocuğumu hangi cesaretle göndereyim ki okula ben ?”
***
“Cumhurbaşkanlarına küstük Fransız mallarına boykot çağrısı yaptık. Türkiyedeki Renault fabrikasını da kapatsak mı ?”
***
“Cumhurbaşkanımız Piknikde mangal başında olacak. Hazır olun. Ardından da, mangalda kül bırakmayacak.”
***
“Eveeettt. Tanıtma ve tanınma gazileri başlıyormuş. Türkiye elde bir..Sonra Libya ve Pakistan… Peki ya Azerbaycan ?”
Anlayana
“Sürekli olarak gerçeği söyleyen politikacı yoktur çünkü sürekli olarak gerçeği söyleyen kişi, politikacı olamaz.” (Mark Twain)