Kıbrıs sorunu ile ilgili Greentree’de gerçekleşecek zirveye bir ay kaldı. Bir ay içerisinde taraflar arasında, temel konularda yakınlaşma sağlanır ise, BM Genel Sekreteri Ban ki Moon, uluslararası konferans çağrısı yapacak ve Kıbrıs’ın sorunu diye bir konu artık hayatımızda olmayacak. Geleceğe daha umutlu bakıp, kişisel ve toplumsal gelişme dinamikleri ile tanışacağız.
Elbette Kıbrıs sorununun çözümünü en çok isteyen taraf biz olmalıyız. Gerekçesi malum ! Çünkü 1964 yılında BM Güvenlik Konseyi, UNFİCYP’in göreve başlamasını yani toplumlar arası bir ihtilaf olduğunu aldığı 186 sayılı kararla vurgularken, Kıbrıslı Türklerin devlet yönetimini terk etmesinin ardından o dönemki Kıbrıs hükümetinin Kıbrıs adası üzerinde tek tanınmış yönetim olduğunu vurgulamıştı. Günün sonunda büyük hayaller ve planlarla yönetimden ayrılmış olan dönemin Kıbrıs Türk siyasileri, yeni zor ve uzun bir dönemin başlangıcına da imza atıyorlardı. Bu bağlamda uluslararası hukuka göre adada yasal tek devlet var. Bu durumun ne denli meşru olduğu tartışıladursun, atı alan çoktan Üsküdar’ı geçmişti. Çünkü Kıbrıs Cumhuriyeti hem yasal hem de uluslararası ilişkilerde esastı. Biz, o gündür bugündür, meşru ancak gayrı yasal halimizi daha da kötüleştirmek daha da gayrı yasal hale sokmak için büyük çabalar göstermişiz ! Dünya üzerinde en olmadık, en acayip, en gayrı yasal küçük tanınmamış “devletleri” gözlemişiz...
Aradan geçen zaman ise neredeyse yarım yüzyıl olmuş...
Eroğlu’nun iki devletli bir çözüm istediği açıktır. Özlediği, “KKTC, Kıbrıs Cumhuriyeti ile yan yana gelsin, iki ayrı devlet, iki ayrı halk, iki ayrı demokrasi”, belirli yetkileri merkeze versin, merkez çok zayıf, parçalar çok güçlü olsun ve bu iş bitsin... Yani Konfederasyon.
Hristofiyas, “tek devlet, tek halk” olsun, “Kıbrıs Cumhuriyeti, iki bölgeliliğe dönüşsün, yetki paylaşımı yeniden tanımlansın”, merkez güçlü, parçalar zayıf olsun ve bu iş bitsin diyor.
Aslında her ikisi de, bu durum devam etsin, ya da durum devam edebilir, demiyor...
Ancak iki toplumun ve uluslararası camianın ortak aklı, Federasyon diyor. Kıbrıslı Türkler için en önemli konu siyasal eşitlik (sayısal değil!) ve kendi toplumlarının garanti edilmesi konusu, Kıbrıslı Rumlar için, kuzey’de bıraktıkları mallarına dönük beklentileri ve eşitlikte sayısal eşitlik yönündeki duyarlılık...
BM zaten eşitlik konusunu siyasal eşitlik olarak tanımladıktan sonra...
Downer, bir akşam üzeri bu iş çözülür der...
Türkiye, Eroğlu’nu Talat’ın müzakere felsefesine sahip çıkıp, o yönde yol alması konusunda cesaretlendirir;
AB, Hristofiyas’a üst perdeden konuşursa... mümkündür.
Gerisi bence teferruattır.