“Bu adamı vuracaklar” diyordu herkes!
“Bir gün…”
“Bir gece…”
“Öldürecekler.”
Kendini “devlet” olarak ilan eden ya da kandıran yapının aslında karanlık bir arka bahçe olduğu deşifre edildi yeniden…
Kişi başına düşen asker sayısı dünya ortalamasının çok üzerinde olsa da garanti edilen huzursuzluktu.
Halil Falyalı’ya pusu kurdular.
Öldürdüler.
Kimi için “su testisi suyolunda kırıldı.”
Şimdi yattığı yerden doğrulsa kim bilir neler anlatırdı?
Hangi siyasiler geldi, geçti kıyısından, köşesinden…
O “kara” dedikleri para hangi seçimlerde aklandı, kimler finanse edildi bu derin yolculukta…
Ne bilgiler düğümlenmişti kim bilir boğazında…
Vurdular!
Hem de ellerini kollarını sallayarak.
“KKTC”yi mafyaya ait bir platoya çevirdiler adeta!
Dünyadan kopardıkları, karanlığa mahkûm ettikleri, hukuksuzluk üzerine kurulu bu yapıyı organize suç örgütlerinin arka bahçesi yaptılar.
Marşla!
Törenle!
Alkışla!
Mafya filmi gibi izlediğimiz cinayet, pusu, gerilim, dehşet ve saldırı bizim ana yurdumuzdur!
Hayatımızdır bizim!
Birkaç hafta önce bir başka kurşunlama olayı olmuştu.
İşte kimilerinin böbürlendiği Kıbrıs’ın kuzeyinde yaratılan ve Toroslardan görünen düzen budur.
“Çürümüşlük”tür bu yapı!
Dünyasızlıktır!
Yarınsızlık!
“Bu adamı vuracaklar” diyordu herkes!
Heyhat “20 Temmuz Caddesi”nde vuruldu.
Karanlık buralar çok karanlık.
Savaş yok epeydir, barış da yok!
Kan akıyor.
Yüzümüzden, gözümüzden, yüreğimizden akıyor.
İçimiz acıyor çok…
İçimiz acıyor…
İçimiz…
Bu yazı bu kadar!
Polisler yollarda kimlik soruyor.
Herkese!
Kimlik mi kaldı?
Korumasız!
Falyalı’nın adını yeniden gündeme getiren Türkiye’nin meşhur suç örgütü liderlerinden Sedat Peker olmuştu.
İddiaları korkunçtu.
Kokain trafiğini yöneten kişi olarak tanımlanıyordu Halil Falyalı…
Uyuşturucu ticaretinin ortasında önemli isimlerle birlikte anılıyordu adı…
Ada yarısında herkesin kolayca eriştiği biriydi oysa...
Spor kulübü başkanlığı yapmıştı Mağusa’da…
Yasa dışı bahis işiyle anılsa da buralarda “sıradan” işler olmuştu bunlar…
Sağa sola yardım ediyor, sofrasında siyasiler ağırlıyor, gazeteler yayınlıyor, gülüyor, oynuyordu.
Poliste birkaç kavga dosyası vardı hepi topu.
Falyalı’nın adını gündeme taşıyan Peker, kendisinin de Kıbrıs’a “tetikçi” olarak gönderildiğini anlatıyordu. Kutlu Adalı’yı vuracaktı. Öyle bir görev verilmişti. Sivil Savunma Teşkilatı’ndan komutanlar karşılaşmıştı kendisini ve “devlet”in resmi araçlarıyla cinayet keşfi yapmıştı.
Bu günlere şimdi gelinmedi.
Çok önceden oynadı taşlar yerinden…
Gece gündüz, sabah akşam, gencecik çocuklarımıza barikatlarda nöbet tutturuyorlar boşu boşuna!
Ne demişti baba Denktaş bir zamanlar: Evinizin önüne köpek alınız, kendinizi koruyunuz.
Kimden “korkacağımızı” dahi bilemiyoruz artık.
Öylesi bir hayat şimdiki…
EVRENSEL gazetesine yakın zamanda yaptığım bir röportajda şunları söylemiştim:
“Kıbrıs’ın kuzeyinde uluslararası hukukun, siyasetin ve ticaretin dışında bir yapı kuruldu. Böylesi bir iklimde kirli odaklar yeşeriyor. Kıbrıs’taki hukuksuzluğun altını mafya dolduruyor. KKTC’nin adı istikrarsızlık, adı korsanlık, adı çürümüşlük, adı yozlaşmadır.”
Belki acıdır bu sözler!
Yalan mı peki?
Mobese!
Her yere kameralar koydular ya!
Mobese…
O gün bu gündür mafya daha bir havalı!
“Gözetim altında” öldürüyorlar artık…
İlk kim sökecek bu kameraları ve kim diyecek: “Alınız bunları…”
“Münasip” bir dille (!)