1
Son yılların en kalabalık mitingine şahit olduk. 2010-2012 arasında gerçekleştirilen kitlesel Varoluş mitinglerinden buyana en kalabalık gösteriydi diyebiliriz. Son 10 yılda yaşanan derinden derine gelişen ekonomik ve sosyal kırılmalarla birlikte bugün sokakta, iş yerlerinde, hayatın çeşitli alanlarında ve eylem meydanlarında artık doğrudan sınıfsal hassasiyetler, emek eksenli kaygılar ve talepler yükseltiliyor. Orta sınıfın hızla eriyor, güvencesiz ve özel sektör çalışanları için ise hayat cehennemden bir kesite dönüşüyor. Sınıf mücadelesi tam da kriz dönemlerinde çok daha net bir şekilde görünür oluyor, tüm bir halkın politik konumunu, düşüncelerini, kaygılarını ve harekete geçme kapasitesini şekillendiriyor.
2
2010-12 yılları arasında baskın olan kimliksel ve kültürel hassasiyetler iken, bugün baskın olan doğrudan ve yıkıcı bir şekilde sınıfsal gerçektir. Dolayısıyla 10 yıl öncenin düşünce, kavram dünyası ve reaksiyonlarıyla bugünün koşullarında gelişen emek eksenli toplumsal mücadele ihtiyacına cevap veremeyiz. (Bu elbette TC iktidarlarının tahakkümünü görmezden geleceğiz anlamına gelmiyor.) Eylem alanındaki çeşitlilik, politik görüşlerinden bağımsız olarak birçok farklı kesimin emek ekseninde birleşmesi ve dahası çok sayıda esnafın, az da olsa özel sektör emekçisinin eylemde yer alması emek mücadelesinin birleştirici potansiyelini göstermektedir.
3
İnsanlar sadece canları yandıkları için değil, aynı zamanda bir çıkış yolu ve alternatif ihtiyacı aradıkları için de greve katıldılar. Özellikle özel sektör emekçilerini de kapsayacak net ve somut talepler ile bir mücadele strateji geliştirilmezse, dünkü miting herkesin öfkesini dindirdiği hoş bir bahar esintisinin ötesine geçemez. Kamu sendikal bürokrasisi bu durumun ne kadar farkındadır, emin değilim. Greve katılan ve katılamayan özel sektör emekçisi, bundan sonra yaşanacakların cevabını arıyor. Somut talep ve hedefler (servet vergisi, asgari ücretin en düşük kamu maaşına sabitlenmesi ve hayat pahalılığının daha kısa aralıklarla verilmesi) ile somut bir eylem/mücadele stratejisi geliştirilmesi gerekmektedir. Denklem çok net: Somut talepler, somut hedefler ve somut bir muhalefet.
4
Özel sektör emekçileri temel olarak iki yönden ciddi kırılganlık barındırıyor. İlki çalışma yaşamında verili yasal haklardan dahi mahrum edilmeleri, güvencesiz çalışma koşulları ve maaşlarının düşük oluşu. İkincisi ise bu kesimin örgütsüz, sendikasız ve temsil edilmiyor oluşudur. Tam da içinden geçtiğimiz günler özel sektör çalışanlarının temsiliyetine ve sendikalaşmasına ne kadar ihtiyaç duyulduğunu gösteriyor. Kamu sendikal bürokrasisi, özel sektör çalışanlarına dair söylemler geliştirse de bu hayat ile sınanınca ortaya söylemle tutarlı eylemler çıkmıyor. Mitingin saati ve mitingde baskın olan söylem göz önüne alındığında bu çok daha net gözükebilir. Özel sektör çalışanlarının gerçek manada temsiliyeti ancak özel sektör sendikacılığının gelişimiyle sağlanabilir. Şu anki bu eksikliği önümüzdeki dönemde daha sık şahit olacağımızı düşündüğüm fevri, kendiliğinden veya sosyal medya üzerinden örgütlenen inisiyatifler doldurmaya çalışacaktır.
5
Toplumsal muhalefetin, sendikaların ve örgütlerin artık yaratıcı direniş metotları geliştirmesi gerektiğini düşünüyorum. Miting, kalabalığın ve oradaki enerjinin büyüsü, sadece 1 gün sürer. Arından bu büyü dağılınca tüm eylemlerin sinir bozucu tekrarlar olduğu hissi baskın çıkar. Bu döngüyü kırabilecek yegane unsur ise yaratıcılık. Direnişte yaratıcılığa ihtiyacımız var.
Bir arkadaşım küçümseyici bir tavırla bu eylemin “Limasol karnavalı gibi” olduğunu söyledi. Karnaval yürüyüşleri eğlenceli, renkli ve neşeli yürüyüşlerdir. Karnaval kimseyi rencide etmez. Fakat karnavalda yaratıcılık doruk noktadır. Kitlelerin sıradanlığının yerini, yaratıcılığın özgürleştirici ve tahakküm karşıtı yanı alır. Karnaval kelimesiyle hiçbir sorunum yok. Hatta bir direnişin aynı zamanda karnavalesk bir direniş olması gerektiğini düşünüyorum. Dolayısıyla bir mitingin veya eylemin sadece karnaval havasında geçmemesi için direniş ve direnişle ilişkili yaratıcılık kısmına da ihtiyaç var. Bir yürüyüşü “Limasol karnavalından” ayıran noktanın yaratıcılığın somut talepler ve mücadele sürekliliğiyle harmanlanışı olduğunu düşünüyorum.
6
Sendikalar eylemin organizasyonu konusunda başarılı bir sınav verdiler. Kendilerini tebrik etmek lazım. Belki bu miting İnönü Meydanı’nda olsa organizasyon anlamında daha iyi sonuçlanabilirdi. Çünkü başbakanlık önü belli bir raddeden sonra kalabalığı kusmaya başladı, o alana sığamadık. Böylece daha tüm kortejler alana gelmeden, birçok kişi mitingi terk etmeye başladı. Açıkçası önümüzdeki dönemde yukarıda bahsettiğim gibi gerçekleşebilir somut emek eksenli talepler üzerinden bir grev dalgası yaşanması gerektiğini düşünüyorum. Sendikal bürokrasi bu konuda ne kadar hassas veya istekli, emin değilim. Böyle bir sürecin yaşanmaması durumunda, fevri, lidersiz ve kendiliğinden girişimlerle tekil hareketler ve eylemlerin yaşanabileceğini düşünüyorum. (Şu an toplumsal muhalefetin büyüyememesinin en önemli nedenlerinden biri de bu alandaki liderlik eksikliği / yokluğudur.)
7
Mitingle ilgili bir gözlemim de Orta Eğitim Sendikası’na (KTOEÖS) dair. KTOEÖS’ün yeni yönetimiyle birlikte bariz bir canlanma ve yenilenme yaşadığını bir süredir gözlemliyoruz. Dünkü eyleme gerek kitlesel olarak katılımları gerekse de öğretmenlerin coşkusu sendikadaki yenilenmenin bir sonucu olarak değerlendirebiliriz. KTOEÖS’ün yeni liderliğini açıkçası çok iyi tanımıyorum. Fakat sendikanın bir süreden beridir sergilediği anlamlı pratik ve söylemler, kitlesi tarafından sahiplenilmesi, demokratik kurumların, liderliklerinin yenilenmesi durumunda nasıl da etkinliklerini arttırabileceklerine güzel bir örnek teşkil ediyor. Kurumsal yenilenme anlamında KTOEÖS şu ana kadar anlamlı bir pratik sergiliyor.
8
Son söz: Sosyal medyada kendiliğinden örgütlenen ve çoğunluğunu özel sektör emekçilerinin oluşturduğu “Tepkisiz Kalma” hareketine bu kıvılcımın yanmasına vesile oldukları için teşekkürler. Umarım dünkü miting emek eksenli mücadelenin ivmesinin artacağı yeni bir direniş sürecinin ilk adımı olur.