Dipkarpaz Altın Kum’daki kaçak yapılara mahkumiyet kararı verildiği gün ben de Dipkarpaz’daydım.
O gün yolum oralara düştü.
Restore halindeki Apostolos Andreas Manastırı’na giderken herkesin yaptığı gibi durdum ve Altın Kum’a baktım yukarılardan…
O gün haklarında mahkumiyet kararı çıkan kaçak yapıları gördüm. Altın Kum’un o geniş, parlak ve eşsiz manzarasının içinde istenmeyen parazitler gibi bitmişlerdi. Parazit, çünkü pek göze batmasalar da üzerinde bulunduğu canlı varlığın kanını bitirene kadar emerler… Canını alırlar, yok ederler.
Ahşap (zararsız) görünen yapının altında orada konaklayanların o koruma altındaki bölgeye bastıkları ayaklarının altında zamanla yokolan doğa var. Bıraktıkları dışkıların çevreye verdiği zarar var. Yıkandıkları ve bulaşık yıkadıkları deterjanlı, sabunlu sular var… Kaplumbağa üreme alanına verilen zararlar var… Endemik bitkilerin bilinçsizce yok edilmesi var.
Mahkumiyet doğru bir karar tabii ki ama orası için verilen mahkumiyet kararı Karpaz’ı kurtarır mı!
Ta Dipkarpaz’ın en ucuna kadar bütün tepkilerimize ve açtığımız davalara karşın götürülen elektriğin bölgeye getireceği yapılaşmayı engelleyecek ne gibi adımlar atılıyor?
Aslında bunu engelleme adına bir adım atılmasını beklemek fazla iyi niyet olur çünkü elektriği götüren zaten adım atması gerekenler!..
O elektrik nereye gitti biliyor musunuz?
Kuyruğun en ucuna, yani Kıbrıs’ın doğudaki en ucuna dikilen bayrakları aydınlatmak için yüzlerce, binlerce direk dikildi, kilometrelerce tel çekildi.
Böyle olunca tabii ki kıyı şeridi dolmaya başladı… Cafeler, bungalovlar, tatil yerleri… Ve tabii ki arkası da gelir…
***
Elektriğin gitmesi ile kıyılar dolarken, belli bir alana çekilmiş Karpaz eşeklerinin açlığı ise dikkat çekici… Milli Park alanına girerken eşekler yolumuzu kesti. Durduk, kafalarını arabanın camından içeri soktular. Biraz daha yürüdük, bu kez yolumuzu başka eşekler kesti. Onlar da neredeyse arabanın içine giriyorlardı. Açtı eşekler ve araba sesi duyduklarında kendilerini yolun içine atıyorlardı.
Manastırın yanında durduk, oradaki eşekler duran arabaların yanına geldiler. Yiyecek istiyorlardı. Bir elmayı verdim eşek dostuma, şapır şupur yedi, bir eşek sevabı! aldım mı bilmem ama o eşeklerin açlıkları yüreklere dokunacak, fazlasıyla üzecek orandaydı.
***
Bir de yollar… Hem güneyden Karpaz’a giderken hem kuzeyden sahil yoluyla Karpaz’dan gelirken gördüğüm o yolların mükemmelliği karşısında kıskançlık duydum. Şehir merkezlerimizin yolları berbat bir haldeyken, çukurdan geçilmezken, arabaların her gün bir tarafları zarar görürken oralardaki yollarda su gibi akan arabalar bile şaşmıştır herhalde! durumlarına…
O yollara akan paralardan şehir merkezlerine de biraz aksa, o yollara dökülen paralardan biraz da esnafa, üreticiye aktarılsa daha iyi olmaz mıydı acaba?
Olsun tabii, öyle yollarımız da olsun ama kıskandım be… Ben de isterim özellikle Lefkoşa’ya, Girne’ye, Güzelyurt’a da, Mağusa’ya da…