*** KIBRIS’TAN GERÇEK BİR ÖYKÜ...
“Bir bisikletin hikayesi...”
Mihalakis Çapparillas
10 Ekim tarihinde, Yorgos Usta, gumbarosu Hambis’e bisikletine binerek gitmişti... En büyük oğlu 14 yaşına giriyordu... Ona bir bisiklet satın aldı... Eşi Theodora ile konuşup anlaşmışlardı... İki büyük oğlu, Mağusa Ticaret Lisesi’ne gitmekteydi... Maraş’ın Aya Zoni bölgesinden okula kadar olan mesafe uzak kalıyordu ve anneleri kaygılanıyordu... Kullanılmış yani ikinci el ama çok iyi durumda bir bisiklet bulmuşlardı düşük bir fiyata... Arkada oturacak bir yeri vardı... Bu da ihtiyaçları olan şeydi...
Bisikleti görür görmez çocuklar çok heyecanlanmıştı... Derhal bu bisikleti yıkamışlar, temzlemişler ve İkarus Sokağı’nı bir baştan bir başa geçiyorlardı bisikletle, her biri kendi sırasını bekleyerek... Tüm mahallenin bisikletlerini görmesini istiyorlardı... Sürekli olarak bisikletin zilini çalıyorlardı... Geceleyin yatacakları zaman ise bisikleti, yatak odalarına koymuşlardı... “Çalınmasın diye” demişlerdi...
Zaman uçup gidiyordu... Temiz tutulan ve iyi bakılan bu bisiklet, üç sevgili erkek kardeşe hizmet etmekteydi... Büyükler bununla okula gidiyorlardı, küçük kardeş ise mahallede bisikletle dolaşıyordu... Yaz aylarında küçük kardeşi öne oturtuyorlardı, bisikleti süren kardeşin arkasındaki yere de ikinci kardeş oturuyor ve Altın Sahil’e ya da Alasya’ya doğru gidip geliyorlardı... Pazar günleri ise babaları da kendi bisikletini alıp onlara katılıyordu... Neşelerini sözcüklerle tarif etmek mümkün değildi...
Çocuklar büyüdü... Bisiklet ise ambarda sabırla onların kendisini alıp sürmesini beklemekteydi... Ve sonra savaş çıkagelmişti... Onlar da kendi kendilerini kurtarmak için oradan ayrılmışlardı...
Barikatlar açılınca, artık ortayaşa girmiş olan üç kardeş, evlerine gittiler. Evlerinde Siligu köyünden bir Kıbrıslıtürk aile yaşıyordu... Bisiklet ise, tam da bıraktıkları yerde, ambarda duruyordu... Bisikletin hikayesini bu evde yaşayanlara anlattılar...
Bisikleti onlara verdiler ve onlar da bisikleti alıp yürüyüşe çıktılar... Neşe ve hüzün dolu gözyaşları akıyordu yüzlerinden... Evin yeni sakinleri onlara bisikleti de götürmelerini söylediler... Fakat bisikleti barikattan geçirebileceklerini sanmıyordu üç kardeş...
Geri dönüyorlardı artık... Derinya’daki Kıbrıslıtürk barikatını geçer geçmez, kendilerini ara bölgede buldular, genç Erhun ise yeni kiracıların oğluydu ve onlara yetişti... Durdular... Erhun bisikletten indi... Bisikleti onlara verdi ve gözlerinde yaşlarla, “Bu bisiklet sizindir” dedi... Koşarak kendisini barikatın öbür tarafında bekleyen babasına döndü...
Paralimni 17.10.2022
*** BİRBİRİNİN HAYATINI KURTARANLARIN ÖYKÜLERİ...
“Kaçırma olayları esnasında Sırp askerlerle karşı karşıya gelen Yugoslav subayın öyküsü...”
Balkan Araştırmacı Gazeteciler Ağı BİRN’den Miliça Stoyanoviç, “Dayanışma Öyküleri” çerçevesinde birbirinin hayatını savaş esnasında kurtaranların öykülerinden bir Yugoslav subayın öyküsünü yayımladı. Kaçırma olayları esnasında Sırp askerlerle karşı karşıya gelen Yugoslav subayın öyküsünü, özetle derleyip okurlarımız için Türkçeleştirdik. Miliça Stoyanoviç, şöyle yazıyor:
*** Balkan Araştırmacı Gazeteciler Ağı’nın “Dayanışma Öyküleri”nin dördüncüsü, Yugoslavya Halk Ordusu’ndan emekli bir subay olan Tomo Buzov’un, 1993’te savaş esnasında, Boşnak Sırp savaşçıların bir trenden Sırp olmayan yolcuları kaçırma girişimine nasıl karşı çıktığını anlatıyor...
*** Yugoslav Halk Ordusu’nda üst düzeyde bir yüzbaşı olan Topmo Buzov, 27 Şubat 1993’te aslında emekliye ayrılmıştı ve Belgrad’tan trene binmiş ve oğlu Darko’yu ziyarete gitmekteydi. O günlerde oğlu Darko, Podgoriça’da askerliğini yapmaktaydı...
*** Buzov’un oğlu Darko, BİRN’e yaptığı açıklamada, “Aslında o Pzartesi günü eve dönecektim fakat o iki güncük bekleyememiş ve Cumartesi günü Podgoriça’ya gelmek üzere trene binmişti... ‘Gelip seninle biraz vakit geçirmek istiyorum çünkü erkekler olarak bir konuda konuşmamız ve bir anlaşma yapmamız lazım’ demişti bana. Annemle birlikte Belgrad’ın bir varoşu olan Gorçka’ya taşınacaklarmış ve annemin daha sonra bana anlattığına göre, kendileri benim Yeni Belgrad bölgesinde kalmamı istiyorlarmış... Babam benimle bunu konuşacakmış...” diyor.
*** Podgoriça’ya gidecek olan tren, Belgrad’tan altı saat rötarlı biçimde ayrılmıştı... “Ve sonra da tren Podgoriça’ya geldiği zaman, insanların çok huzursuz olduğu görülebiliyordu” diye anlatıyor Darko. Trenden inen yolcular arasında babası yoktu. Telefonla annesini aramıştı fakat ikisi de neler olup bittiğini bilmiyordu... “Yani ne olduğu hakkında hiçbir bilgimiz yoktu... O gece hiç bilgi alamadım, ertesi günü sabah sekiz-dokuz buçuk gibi bir subay bana bir ziyaretçim olduğunu söylemişti...” Karadağ’dan bir gazeteci olan Rifat Satodoer – daha sonra üst düzey bir yetkili olacaktı bu gazeteci – bazı yolcuların o gün trenden kaçırıldıklarını anlatacaktı Darko’ya...
*** O gün bir grup Sırp paramiliter, 20 kadar Sırp olmayan yolcuyu Bosna-Hersek’te Strpçi’de trenden almışlardı – bu istasyon, Podgoriça’ya giden yol üstündeydi ve Sırp paramiliter güçler, trenden indirdikleri bu 20 kişiyi daha sonra öldüreceklerdi... “Şoke olmuştum” diye anlatıyor Darko Buzov. “Herşeyin birkaç güne kadar normale döneceğini söylüyordum... Babamın ne tür bir insan olduğunu biliyordum, korkunç bir şey olamazdı, herhalde onu serbest bırakacaklardı, askerdi babam, yedek kuvvetteydi vs. diye düşünüyordum...”
*** Fakat Tomo Buzov kayıptı ve ondan geride kalanlar hiçbir zaman bulunmayacaktı... Tomo Buzov 1940 yılında dünyaya gelmiş, İkinci Dünya Savaşı esnasında babasını kaybetmişti. Annesi, erkek kardeşi ve kızkardeşiyle büyümüştü... Oğluna göre babası, “Hayatta gerçekleştirdiği herşeyi, kendi çbabasıyla gerçekleştirmişti... İki tane askeri okul bitirmiş olan pek az askeri personelden biriydi – hem sinyal memurları yetiştiren askeri okulu, hem de deniz kuvvetleri askeri okulunu bitirmişti... Çok ama çok sert bir adamdı fakat aynı zamanda çok ama çok adil bir insandı...”
*** Buzov, erken emekliye ayrılmış ve Yugoslavya’da savaş patlak vermeden bir sene önce, 1991’de emekli olmuştu... “Ordudayken birşeyler olacağının bilindiğini hissediyordu ve bunlara karışmak istemediğine karar vermişti” diyor oğlu Darko. “Ve böylece erken emekliye çıktı – oysa ordudakilerin her zaman daha sonra emekliye çıkma olanakları vardı – nihayetinde bu olaylar yüzünden beklemeyerek erken emekli oldu” diyor... Babasının tüm taraflardan dostları olduğunu ve bu tür sorunlara bulaşmak istemediğini de anlatıyor Darko...
*** Belgrad’tan Podgoriça’ya giden 671 numaralı tren, Bosna-Hersek’in küçük bir bölümünde seyahat ediyordu ve genellikle Strpçi’de durmuyordu. Treni süren Zeliko Radoyiciç, Belgrad’ta bir mahkemede verdiği ifadede, trenin sözkonusu Boşnak istasyonunda durdurulduğunu anlatacaktı daha sonra... Treni durduranlar, bir grup silahlı şahıstı, çoğu da Sırp paramiliter güçlerinden “İntikamcılar” (Avengers – Osvetniçi) üyesiydiler, onlara Milan Lukiç adlı şahıs başçılık ediyordu ve trene binerek yolcuların kimliklerini kontrol etmeye başlamışlardı.
*** Darko Buzov, olup bitenlere ilişkin çelişkili bilgiler olduğunu ancak güvenilir olan tek bilginin, bu durumun ta başından Belgrad’ta planlanmış olduğunu aktarıyor... Strpçi’de trende polis de vardı fakat “İntikamcılar” adlı paramiliter grup, yolcuların kimliklerini kontrol etmeye başladığında herhangi bir tepki göstermemişlerdi çünkü bu paramiliter güçlerin, ordudan kaçanları aradığını sanmışlardı. Onlara karşı çıkan tek kişi Tomo Buzov olmuştu...
*** Trende tam olarak neler olduğuna ilişkin bilgiler tam değil fakat Darko Buzov’a özel olarak anlatılanlara göre, babası Tomo Buzov, Karadağ’dan genç bir adamı korumaya çalışmış... “Paramiliter güçler, babamın da bulunduğu kompartımana girmişler, Karadağ’dan bu genç adam da babamla aynı kompartımandaymış, paramiliter güçler bu kompartımandan Karadağlı bir genci ve bir adamı daha çağırmışlar. Bunun üstüne babam, bu paramiliter güçlere dönerek: “Siz hangi ordudansınız?” diye sormuş... Ona “Sen otur yerine” demişler. Babam da onlara kendisinin bir subay olduğunu söylemiş. Onlar da “Tamam, sana dokunmayacak kimse, otur yerine” demişler...
*** İnsanların adını çağıran paramiliter güçlerden birisi onların ayakta durmasını talep etmekteymiş ve sonra kompartımandan ayrılmış. Sonra da diğer paramiliter güçler kompartımana girerek, “Siz, ayaktakiler, dışarıya çıkınız!” demişler... “Babam, Karadağ’ın Bar kentinden olan o genç adama oturmasını söylemiş ve kendisi ayağa kalkmış onun yerine. Sonra da paramiliter güçlerden birisi babamı alarak trenden indirmiş çünkü onun da adının çağrılmış olduğunu düşünmüş...”
*** Buzov’un eşi Kovilika eşinin “kayıp” olduğunu bildirmiş fakat onun başına gelenlere ilişkin pek az bilgi varmış, böylece kadın gerçeği öğrenebilmek maksadıyla bir kampanya başlatmış... Darko, “Annem bir kadın olarak kendini buna adadı, uzun yıllar boyunca uğraş verdi... Mahkemede duruşmalar başlayıncaya kadar da babamın ölmüş olduğunu kabul etmedi” diye anlatıyor.
*** Kovilika Buzov, yakın geçmişte vefat etmiş ancak ölmeden önce, 2016’da bir Sırp dergisi olan “Vreme”ye verdiği röportajda, eşi Tomo’nun “çok iyi ve sevecen bir insan olduğunu, o nedenle herhangi birisinin onu öldürmeye kıyamayacağını” anlatmış... O günlerde verdiği bu röportajda, eşinin ölü olduğuna inanmadığını, herhalde Boşnak Sırp Ordusu’nda bir iletişim uzmanı olarak çalışmaya götürüldüğünü anlatmış... Kovilika, “Boşnak Sırp ordusu komutanı Ratko Mladiç için bir sinyal subayı, 50 askere bedeldir ve eşim Tomo da herhalde birceez sığınakta çalıştırılıyor” diye konuşmuş...
*** Strpçi’deki istasyonda trenden indirilip kaçırılan diğerlerinin yakınlarıyla birlikte ve ayrıca Buzov’un meslektaşları ve komşularıyla birlikte Kovilika Buzov, çeşitli gösteriler düzenlemiş, Yugoslav yetkililerden kendilerine gerçeği söylemelerini talep etmiş, Yeni Belgrad bölgesinden hükümet binalarının bulunduğu kent merkezine dek yürüyüşler düzenlemiş... Nihayetinde, Sırbistan’ın o günlerde cumhurbaşkanı olan Slobodan Miloseviç, onlarla birkaç kez buluşmuş...
*** Darko Buzov, “Miloseviç’in trenden kaçırılanların yakınlarıyla henüz ilk buluşmasında derhal içişleri bakanı Zoran Sokoloviç’ten, Boşnak Sırp liderler Radovan Karadziç ve Ratko Mladiç’i aramasını istemiş çünkü sözkonusu paramiliter gruplar, Bosna’dan paramiliter güçlermiş...” diye anlatıyor... “Fakat ne yazık ki Bosna’dan iyi haberler alamamış...”
*** Strpçi olayına ilişkin ilk somut bilgiler, mahkeme esnasında “İntikamcılar” paramiliter grubu üyelerinden Neboysa Ranisavlyeviç’ten gelmiş – bu dava Karadağ’da 1998’de başlamış. Buna göre, Strpçi istasyonundan yolcuların alınmış olduğu belirlenmiş. Bir kez de 12 Şubat 1993’te iki trenden toplam 11 yolcu alınmış, daha önce... Belgrad Kamu Taşımacılığı Tren Şirketi direktörlerinden Mitar Mandiç, şirketin şefine gönderdiği gizli bir notta, 28 Ocak 1993’te, “Bosna’nın Rudo belediyesine bağlı Sırp ordusuna mensup askerlerin, treni durdurarak yolcuları alacakları hakkında kendisine bilgi verilmiş olduğunu” yazmış. Mandiç, notunda, “Tüm bu operasyon Belgrad-Bar arasındaki tren yollarında meydana gelecek, tren Bosna-Hersek’ten geçerek oraya gitmektedir” demiş.
*** Bosna-Hersek ve Karadağ’daki mahkeme kararlarına göre ve aynı zamanda Sırbistan’da halen devam etmekte olan bir davadaki kararlara göre, Strpçi’den kaçırılan yolcular, askeri bir kamyona bindirilmişler ve yakındaki Prelovo köyündeki okula götürülmüşler. Bu okulda tutuklular dövülmüş, çıplatılmışlar ve üstlerindeki para ve değerli şeyler alınmış... Yalnızca iç çamaşırlarıyla bırakılan tutukluların elleri de arkalarına götürülüp bağlanmış ve Musiçi köyünde yanmış bir eve götürülerek ikişerli üçerli gruplar halinde kurşuna dizilmişler... İki kurban, kaçmaya çalışırken vurularak öldürülmüş...
*** Ancak Darko Buzov’a anlatılan öykünün bir başka versiyonunda ise babası trenden indirilir indirilmez derhal öldürülmüş... “Bize göre en doğru bilgi, şudur: İsimler çağrılırken ve Karadağ’ın Bar kentinden o gencin ismi çağrılınca babam kalkmış ve “Ben Tomo Buzov’um” demiş. O zaman, bu grubun lideri Milan Lukiç’in ona önce bıçakla saldırdığı, sonra da onu alnından vurduğu anlatılıyor...”
*** Darko Buzov, babasının eylemlerini pek çok insanın “kahramanca” diye addettiğini ancak aslında bir baba olduğu için babasının böyle hareket ettiğini söylüyor, “o anda, bir babanın, bir oğulu korur gibi hareket etmesinden başka bir şey değildi babamın yaptığı” diyor... “O dönemler anneler/babalar ve çocuklar arasında böylesi bağlar vardı – aile bir kurumdu ve siz, başkalarının çocuklarına da kendi çocuklarınız gibi bakardınız, yalnızca kendi çocuklarınızı değil, başkalarının çocuklarını da korurdunuz...” diyor.
(BIRN’de Miliça Stoyanoviç’in 23.11.2022 tarihli yazısını derleyip özetle Türkçeleştiren: Sevgül Uludağ/YENİDÜZEN).