KAYMAKLI’DAN HATIRALAR…
Dr. Hale EREL
Kapıda bir ''tak'' sesi. Kulak kabartıp dinlemeye başladık. Sabah çok erken bir saat, sanki geç olsa misafir gelecekmiş gibi. “Hayır!” diye atıldı babam ''açmayın!''
Annem her zamanki haliyle ''Kim gelecek bey?'' diye soruyor. Ben masanın altındayım. Uyumuyorum ama çıkmıyorum oradan çünkü uzun zamandır orada yaşıyorum. Yeniden bir ''tak'' ama sadece bir ''tak'' sesi. ''Açalım'' diyor annem, “Hayır!'' diyor babam. “Rüzgardır, kapıya bir şey sürüklemiş, açmayın” diyor. İkisinin gözlerinde bir korku, bakışıyorlar. Yukarıdan iki delikanlı geliyor, henüz sakalı bitmemiş ama çok çabuk büyümüş iki delikanlı. Ev çok kalabalık, ben masanın altında yalnızım, yalnızlığı o günlerde öğrendim belli ki.
Uzun bir sessizlik sürüyor, ben korkuyorum, sonra yeniden bir ''tak'' sesi. Kapı çalıyor belli ki. Bu ses o soğuk kışın sesi değil, rüzgarın sesi hiç değil. ''Ben açacağım'' diyor annem “biri çalıyor kapıyı.'' “Hayır'' diyor babam yine ''çocuklarımız var''. Söz yarım kalıyor, kapı yavaşça açılıyor. ''Kim var orada?'' diyor annem usulca, yavaşça, kimse duymasın dercesine. ''Kim var orada?''
''Benim komşu, benim''. Uzaktan geliyor Rum aksanındaki ses, fısıltı gibi kimse duymasın diye cevap verilmiş sanki. Annem bir daha soruyor ''Kim var orada?'' Ben duyuyorum ama kimse duymuyor başka annemin sesini. Uzaktaki sesi de ben duyuyorum mutfak masasının altında mutfak kapısının yanında. Annem dayanamıyor başını çıkarıyor usulca dışarı. ''Ne var komşu?'' diyor, yok demiyor eliyle sadece işaret ediyor, sağ elini ne var ne oluyor anlamında sallıyor. Ben dayanamıyorum çıkıyorum masanın altından, annemin eteklerine sarılıyorum, beline boyum yetmiyor. Kapıdan bahçeye bakıyorum, uzakta bir adam, adam yere çökmüş, varla yok arası, görünürle görünmez arası, tellerin arkasından bize bakıyor. Elini burnuna ağzına götürüyor sus işareti yapıyor usulca, eliyle yerde bir sepet gösteriyor anneme. Ben de görüyorum. ''Komşu” diyor “bugün Christmas çocuklar aç kalmasın bunu alın buradan, benimkiler yedi, sizinkiler de yesin.''
Annem elini kaldırıyor yine, nedense konuşmaktan korkuyor eliyle işaret ediyor, aslında teşekkür ediyor. Arkaya babama bakıyor, babam ne yapıyorsun içeri gel der gibi duruyor ama kimse dinlemiyor. Annem benim elimden tutuyor, “O sepeti al, gel Hale” diyor. Mutfak kapısı benim geçebileceğim kadar aralık sadece, ben bahçe tellerinin yanındaki sepete bakıyorum. Kaldırabilir miyim diye düşünmüyorum, büyüdüğümü hissediyorum. İlk defa biri bir şey istemiş benden günler sonra. Yürüyorum sepeti sapından tutuyorum ve sürüklemeye başlıyorum eve doğru. Çok ağır geliyor ama ben büyüdüm ya, işte o cesaretle kapıya doğru çekiyorum sepeti.
Annem uzanıp sepeti alıyor elimden, sağa sola da bakmayı ihmal etmiyor, kontrol ediyor kimse var mı, kimse gördü mü diye. İçeri giriyoruz, kapıyı kapatıyoruz ve yeniden kilitliyoruz. Kilit bütün kötülüklerden koruyor sanki.
Günlerden Christmas. Sepeti açıyoruz içinden renkli yumurtalar çıkıyor, rengarenk yumurtalar. Hellim de var hem de kaç tane. Çörek var ekmek var, hem de zeytin bile var. Annem babama bakıyor, babam anneme.
''İyi insan” diyor “çocukları düşünmüş, boğazından geçmemiş biz aç yatarken.'' Yumurtalar boyanmış, karanlık günlere biraz renk gelsin denmiş.
Günlerden Christmas, 25 Aralık. Biz evde hapis kaldık, kimse zarar vermesin diye eve saklandık, kalabalığız. Arka sağ çapraz Rum komşumuz bizim evde olduğumuzu biliyor. Kalabalık olduğumuzu biliyor ve saklandığımızı da biliyor. Yıllarca komşuluk yaptık sabah kahveleri içtik birlikte, çocuklar birlikte düştü birlikte kalktı. Bizi unutmamış Christmas sabahı, kapımızı çalmış her paskalya, her özel günlerinde olduğu gibi, bizim de hakkımızı ayırmış, çocuklar sevinsin demiş. Biz saklandık ama kimden bilmiyorum, birileri bizi ölümle korkutmuş ama neden bunu da bilmiyorum, kimden neden korkmuşuz bunu da bilmiyorum, ama Rum komşumuzdan saklanmadığımızı ve korkmadığımızı biliyorum. Komşumuzun bizi, kendi çocukları gibi düşündüğünü de biliyorum. Hakkaten biz neden kimden saklandık ki? Kiminle savaştık, kim bizi öldürmeye çalıştı? Biz ve komşularımız değilse, acaba kim bunlar?
Bayram havası esiyor evde kısa süreliğine, tükenmeye yüz tutmuş yiyeceklerimize ilaveler olmuş. Önce çocukların karnı doyuyor her zamanki gibi. Ben sarı yumurtayı seçiyorum, o günden sonra sarı en sevdiğim renk oluyor. Ben renkli yumurtayla o gün tanışıyorum.
Her neredeysen komşu iyi ol, çok iyi ol, göçüp gitmişsen bu dünyadan ışık ol, huzur ol...
(DR. HALE EREL – İstanbul, 25 Aralık 2014)