Neriman Cahit
Geçen haftanın neredeyse ortasına gelene dek, “Umudu” yaşamıma katık etmekten yoruldum…
Ama huyum kurusun, bende, ‘yorulup da umudu kesme’ olgusuna neredeyse hiç olanak yok gibi… Hele de, ‘o şeyi çok istediğim zaman…’
Ne miydi çok istediğim?
LBT’nun, “Rumca Küstüm, Türkçe Darıldım’ oyununu izlemek…
Oyunu; Faize Özdemirciler’in şiirinden, Yaşar Ersoy oyunlaştırmış…
Bırakın, ikisi de çok sevip, saygı duyduğum birer dost oluşlarını…’Oyunun kendisi’ de beni müthiş çekiyordu… Ve nihayet:
Son oyunda, iki kişilik bir yer bulabiliyorum: Kızım Alev’le gideceğimiz…
İçim pır pır… Yaşasın, kimbilir hangi fırtınalar bizi hangi denizlere sürükleyecek umut eşliğinde; çünkü, ‘canlı müzikleri’ yapan da: Ersen Sururi…
Yani: Tiyatro’nun – Şiir ve Müzikle buluşması… Ve o, müthiş harmonisi…
***
Ülkemizdeki, onca fırtınaya, kapkaranlığa ve çoğu yüreklerdeki karakışlara karşın”
MİNEL SANAT…
Gerçekten de müthiş bir deneyimdi. Sanatın / şiirin, bir usta şair + bir aktör + bir müzisyen + iki güzelim bembeyaz güvercin… Ve…
Ve, yürekleri kıpır kıpır, salonu dolduran izleyenlerin o müthiş paylaşımı…
Sanki de…
“Tutuşup, mor bir yamaca sürükleniyorduk. Çevremde oturanlara, belli belirsiz şöyle bir bakıyorum… Hepimizde, tiyatronun o güzelim soluğu…”
***
Sanki: “Bir mucizenin – tiyatro + insan ve umutla…” sarmaş dolaş buluşması idi izlediğimiz, paylaştığımız…
Bir büyü gibi sararak yüreklerimizi…
“YAŞAM, SADECE GÜNDELİK ÇİRKİNLİKLER DEĞİL.. YAŞAM… ASLINDA BU…” dedirten bir gerçeklik…
***
Çevreme bakıyorum: izleyicinin yüzünde, o, artık alışılmış yaşamının bir parçası olmuş… günlük keder, sıkıntı ve gerginlik uçup gitmiş…
UMUT ve COŞKUYDU YÜRÜRLÜKTE…
***
Evet… Umut, yaşama sevinci ve coşku…
Faize’nin Şiiri + Yaşar’ın Oyunu + Ersen Sururi’nin Müziği + O iki güzelim bembeyaz güvercinin kanatlarındaki geleceğe uçuş umudu…
Bunlar niye gerçek olmasındı ki !!!
Eğer, sevmeyi, hoşgörüyü unutmazsak…
Unutmazsak, müziği, şiiri, sanatı…
Birbirimize dokunmayı, el ele, yürek yüreğe vermenin gücünü…
Unutmazsak, bir birimizi bağışlamanın, birbirimize sarılmanın ve birlikte aynı yollarda yürümenin, paylaşmanın ve birlikte ‘BAŞARMANIN’ O müthiş keyfini ve gücünü…
Salonu, hınca hınç dolduran insanımız hiç değilse, o birkaç saat içinde, ‘hiçbir çirkinlik’ düşünmedi… Kendini oyuna vererek, oyunla bütünleşerek, yüreğinin sesini dinledi…
Yani, yaşadı…
***
Böyle, çok etkilendiğim zamanlarda ben,
Ne yapacağımı hiç düşünmeden, hiçbir tepkisel eyleme girmeden… Neredeyse bir süngerin, suyu, tüm varlığına çekmesi gibi – aslında kendiliğinden – ruhuma, varlığıma eklerim… (sanki!)
“Böylesi bir oyunun” karşısında da öyle oldum… Öylesine… Ama,
Bir eylemsizlik değildi bu…
***
Sanki içimde hep ‘üşüyen o kuş’, Öylesine çok heyecanlanıp ve donup kalmıştı…
***
Eğer böyle giderse… Gidebilirse…
Yani, insanımız, komşusunu dahi ‘düşmanı’ görmekten vazgeçebilirse…
Birbirimizi + karşımızdakileri…
O denli sevip, sayıp, o denli ‘BİZİM ve BİZDEN’ yapabilirsek… ki yapmalıyız…
Onları… Evet onları…
Sadece bizim gibi birer ‘insan’ olarak görebilirsek
***
Artık sussam…
Ve yerine…
Bir çift güvercin konsa yüreğinize…
Sevgiyle…
---------------------------------------------------------------------------------
1940 - 1958… KIBRIS’TA SENDİKACILIK
18 YILLIK KAPALI DÖNEM…
• Kıbrıs’ta ‘Örgütlü Sendikacılık’ 1920’lerde, ‘Kıbrıs Kömünist Partisi (K.K.) tarafından 1920’lerde başladı.
K.K. Partisi Yönetim Kurulu Üyesi: Andreas Ziartides öncülüğünde:
“Kıbrıslılar İşçi Federasyonu: PEO – ki, ilk sendikadır ve çok sayıda “Türk Üyesi” vardır)… (Bir Federasyon çatısı altında…) güçlü bir örgütlenmenin ilk adımını attılar…)
• PEO’nun bu etkinliğini kırmak için ‘Sağ görüşlü’ bir sendika: SEK (Kıbrıs İşçileri Federasyonu) isimli, görevi ‘grev kırıcılığı’ olan bir sendika daha kuruldu. (Türk üyeleri azdı.)
• Örgütlenme Devam Etti:
Ve, Latin – Maronit ağırlığında, bağımsız bir ‘İşçi Birliği’ kuruldu: PAOS…
Ve akabinde, aynı tanımlarda: Bir işçi Federasyonu olarak:
• DEOK: ‘Demokratik İşçi Federasyonu’ yerini aldı…
1968 VERİLERİNE GÖRE…
• Kıbrıs’ta sendikalı işçi sayısı: 67.000
• PEO – 35.500
• SEK= 17.000
• Türk Sen = 3500
• PAOS = 1000
• DEOK = 1000
***
Kırsal Alan İşçileri:
• Kıbrıs Çiftçiler Sendikası – E.K.A…
TÜRK TARAFINDA
• Kıbrıs Türk İşçi Birlikleri Federasyonu (1954)
• AKEL – 1943’te kurulmuş…
• (1944 yılında, İngiliz Ordusunda savaşa katılanların kurduğu: EKA’nın Kıbrıslı Türk olarak çok üyesi varmış.)
MADEN GREVİ…
• 13 Ocak 1948, PEO’nun çağrısıyla (5) günlük – Amerikan Şirketi: Cyprus Mines Corporation – Skoryodisa’da yer alan “Maden Grevi” Kıbrıs’ı savaşlar kadar sarsmıştır…
• Bunu takiben: 9 Şubat 1948’de Kıbrıs’ın her yerinde genel greve gidilmiştir.
• Bu süreçte: SEK, Şirketle birleşerek, grev kırıcılığı yapmış, kanlı geçen grevde, yüzlerce Kıbrıslı Türk işçisi, mücadele vermiştir…
Dinamitlerin ve bombaların patladığı bu grev, 17 Mayıs 1948’de sona ermiştir.
Ama…
‘PEO’ üyesi birçok işçi, işinden olmuş, şirket ise 1974’e kadar PEO’yu tanımak istememiştir…
Sonuçta: Şirket, SEK’in yardımıyla grevi kazanmıştır…
***
Bu dönemde, ilk kez, Kıbrıs Türk Liderliği, Türk üyelerin, PEO’dan ayrılması için çağrı yapmıştır…
• Grevden hemen sonra, PEO, 26 Ağustos 1948’de ‘inşaat işçileriyle’ birlikte yeni bir greve gitmiş… Şirket, isteklerini reddederek, grevi, kanlı bir şekilde bastırmaya girişmiştir… Hükümetin de devreye girmesiyle birlikte, ‘PEO İdarecileri’ yedişer yıl hapis cezası almıştır…
TÜRKLERİN KATILIMI…
Bu, örgütlü mücadeleye 1943’te, “Kıbrıs Türk İşçi Birlikleri Federasyonu” da katılıyor… Ama, bu katılım politik değil, ekonomikti ve örgütlü mücadeleye dayanıyordu…
***
1 Nisan 1955’te, EOKA ilk bombayı patlatıp, ‘ENOSİS’ hareketini başlattığında…
PEO, bir bildiri yayınlayarak: Türk ve Rum toplumlarını, bu hareketin koparıp ayıracağı konusunda bir bildiri yayınlamıştır !!!
O YILLARDA…
O yıllarda, K.T.İşçi Birlikleri Federasyonunu, ‘Niyazi Dağlı’ yönetmekteydi…
Türk Liderliği ise, ona, bir ‘komünist’ gözüyle baktığından hiç destek vermiyordu…
Aslında Türk Liderliği, “Sendikal Hareketin” kendisini de sevmiyor, yaşamasını istemiyordu… Böyle olunca, ‘PEO’ile işbirliği (ayakta durmak için)… ‘1955-57 olaylarını’ Uzun Yolda, Kıbrıslı Türk ve Rum işçiler birlikte protesto ediyordu…
***
Bu bağlamda, K.T.Liderliği, İşçi Hareketini kontrol edebilmek için yeni bir “örgütlenmeye” girişir…
Hasan Şaşmaz ve Fuat Adil aracılığıyla, köyler, tek tek gezilip: “Türk İşçi Sendikalarının” temeli atılmaya başlanır…
Böylece, 1958’de Lefkoşa’da, ‘Kongreye’ çağrı yapılır. Bu çağrının altındaki imza: Hasan Şaşmaz’dır.
Politik baskılar sonucu, Niyazi Dağlı gelememiştir…
***
Bu konuda baskılar artar… Ve,
PEO’ya üye olma: Rum olmakla eşit sayılacak bir tehdide dönüşür…
Ve, bu defter de kapanır…
Her iki topluma – ama, özellikle bize çok ağır diyetler ödeterek…