İKİ SÖZ
Daima kendi yararını göz önünde tutmaya çalışan kimse pek çabuk düşman kazanır.
Konfiçyüs
Denendikten sonra dost edindiklerini bağrına bas ama her ilk tanıştığınla, hemen el sıkışıp dost olma. Shakespeare
Bir cızıcık gagaladı
Arazilarini bir tel ayırıyordu. Arazilerinin iki köşesinde evleri ve arazilerinin sınırlarına kadar ektikleri sebze, meyveler…
Çok iyi değildi iki ailenin de arası… Sınır zaten başlı başına bir belaydı. O teli çektikten sonra sorunlar başladı zaten… Sınır kavgası… Ne beladır bu sınırlar… Bireyler arasında, ülkeler arasında… Hoş bizden başka sınır kavgası veren başka yerler çok kalmadı aslında ama bizler için daha çok önemli sınırlar… İşte bakın bu kavgalar bireyler arasında başlar. ‘kan döktük’ diyenler arasında neden olmasın ki!
***
Neyse biz yine iki aileye dönelim; Evlerin ve arazilerin emekli olmuş sahipleri Ali ve Hasan her sabah evlerinden çıkıp bahçeye iner, sulanması gereken şeyleri sular ama tel çitin iki tarafında neredeyse birbirlerine değecek kadar yakınlaşmalarına rağmen bir ‘günaydın’ demezlerdi birbirlerine… Nedeni de sonradan oraya gelen Ali ve ailesinin ölçümler sonucu çektirdiği tel sorun olmuştu. Hasan buna itiraz ediyordu sürekli… Telin kendi arazisine girdiğini iddia ediyordu. Ona göre bu ‘tecavüz’ de 5 cm kadardı. Ama olsun, tecavüzün büyüklüğü değildi önemli olan… Önemli olan kendi arazisine 5 cm de olsa girilmesiydi. Yarın belli mi olur, 5 cm 10 cm olurdu, kime güvenebilirdi ki!
***
Onun için de bir şeyler yapmalıydı… Hasan böyle düşünürken, Ali de Hasan’ı ikna etmek için, bir uzlaşı bulmak için çaba göstermemişti. O halinden memnundu ama komşusuyla bir ‘merhabalaşmamak’ o memnuniyeti biraz azaltıyordu aslında… Hele o sabahki olay… Ali’nin tavuğu Hasan’ın arazisine geçti. Ama ne kavga görmek gerek. O tavuk bir de Hasan’ın ektiği fasulyeyi, böğrülceyi gagalamasın mı! Aman aman aman…. Komşular geldi bağırmalara… Ali ile Hasan’ın eşleri de katıldı kavgaya… Ardından da polis geldi…
***
Polis sordu;
Olay ne?
Tavuğu bahçeme kaçtı.
Tamam, geri at.
Böğrülcemi gagaladı…
Fazla mı?
Bir cızıcığımı mahvetti.
Ali bey, zararını ödeyecek misiniz?
Ne zararı polis arkadaş… Onlar yine canlanır, böğrülce de ederler.
İyi de iş tatlıya bağlansa falan, kem küm…
***
Bir saat polis uzlaşı arasa da olmadı, tavuğun bahçeye kaçması hikayesi mahkemeye gitti. Ertesi gün de tel çit biraz daha yükseldi zaten… Belki tavuk atlamazdı artık ama bu da yetersiz kalabilirdi… En iyisi araya bir duvar çekmek, o duvarı yüksek tutmak, en üstüne de cam kırıklarından bir sıra çekmekti. Ali ile Hasan anlaştılar bu duvarı çekmek için…
Nasıl oldu bu iş diye sormayın sakın.
İş, bölmeye gelince hem konuştular, hem de anlaştılar… Duvarın yapımını ikiye böldüler, yarısını Ali yaptı, yarısını da Hasan….
***
Tavuklar bir taraftan diğer tarafa geçemedi, sabahları birbirlerinin yüzünü görmediler… Böylece birbirlerine daha önce de demezlerdi ama şimdi zaten birbirlerini göremedikleri için ‘günaydın’ deme gereği de kalmadı. En azından yüzyüze baktık ama bir şey diyemedik (eğer varsaydı) rahatsızlığı da ortadan kalkmış oldu.
***
Bu böyle gitti. Üç ay, beş ay belki bir sene… Ama o da ne? Bir sabah bir gürültü koptu… Bir makine büyük bir gürültüyle çalıştı. Yer sallandı… Ali de Hasan da kendi bahçelerindeydi… Gürültü arazilerinin arka tarafından geliyordu. İkisi de birbirlerini görmeden arkaya doğru koştular duvar boyunca… Bir destek bularak aynı anda duvarın iki tarafından uzandılar ve arkada ne olup bittiğini anlamaya çalıştılar. Oldukça büyük bir dozer kepçesini dikleştirmiş üzerlerine doğru geliyordu. Hemen atladılar aşağıya ve bu kez ters tarafa doğru koşmaya başladılar. Dozer geldi, o duvarı yavaş yavaş yerle bir etti. Ali ile Hasan gürültü içinde sorabildiler;
Hooppp neler oluyor?
“Buradan yol geçecek” dedi embisdat…
Sinir miydi başka bir şey miydi bilinmez… Ali ile Hasan birbirlerine baktılar, katıla katıla güldüler hallerine… Yol çalışması boyunca ne sebze kaldı, ne de meyve… Tavuklar da girdi çıktı, ne buldularsa gagaladılar… Tavuğa ‘kış’ diyen birileri olmadı.
PAZAR’LIK…