1974’te savaşta Atalassa Psikiyatri Hastanesi’ni Türk savaş uçaklarının bombardımanında hayatını kaybeden, hiçbir “kayıp” ve “şehit” listesine konmayan 26 yaşındaki Evdimli Osman Mustafa’dan geride kalanlar bir toplu mezarda bulunarak kimliklendirildi… Dün Çatalköy’de yapılan cenaze törenine hiçbir devlet yetkilisi katılmadı…
Dün hüzünlü bir gündü: Bir cenaze törenindeydik Çatalköy ya da Ayios Epiktitos’ta… 1974’te savaşta Atalassa Psikiyatri Hastanesi’ni Türk savaş uçaklarının bombardımanında hayatını kaybeden, hiçbir “kayıp” ve “şehit” listesine konmayan 26 yaşındaki Evdimli Osman Mustafa’dan geride kalanlar bir toplu mezarda bulunarak kimliklendirildi… Dün Çatalköy’de yapılan cenaze törenine hiçbir devlet yetkilisi katılmadı… Birer çelenk bile göndermediler… Cenazede yalnızca ailesi ve köylüleri vardı…
Biz de oradaydık: Bu hüzünlü cenaze törenine katıldık ve Osman Mustafa’nın sevgili ailesinin acısını paylaştık… Cenaze törenine giden süreci anlattığımız dünkü yazımızın devamı şöyle:
Soyuarap, cenazenin herhangi bir sorunla karşılaşmaksızın Çatalköy Belediyesi cenaze arabası ve aile tarafından İnsani İşler Komiserliği yetkililerinden teslim alınmasını istiyor ve bu konuda yardım talep ediyordu. Soyuarap, aynı mektubu bilgi ve gereği için Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı’na ve bilgi için Cumhurbaşkanı Sayın Mustafa Akıncı’ya da götürüp teslim etti.
Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Sayın Güneş Onar’la da temas ettik ve o da bize, bu konuda gerekli girişimleri yapmış olduklarını belirtti.
Dün sabah barikata giderek Özay Sert ve Ahmet Soyuarap’la buluştuk. Cenaze arabası da gelmişti. Birlikte Dayanışma Evi’ne gittik. Dışişleri Bakanlığı adına süreçte herhangi bir aksama olmaması için Kayıplar Komitesi Kıbrıslıtürk eski Üye Yardımcısı Murat Soysal görevlendirilmişti ve o da Ledra Palace’ta aileyi bekliyordu…
Dayanışma Evi’nde beklemeye başladık: Az sonra Kayıplar Komitesi Kıbrıslırum eski Üye Yardımcısı Ksenofon Kallis, bir cenaze arabasıyla geldi. Atalassa kazılarının başında Kallis vardı ve halen İnsani İşler Komiserliği’nde danışman olarak görevliydi.
Birer kahve içtik ve Ahmet Soyuarap, aile adına gerekli belgeleri imzalayarak cenazeyi teslim aldı.
Küçük bir tabutta – tüm dünyada “kayıplar” için yaptırılan bu tabutlar böyle küçük tabutlardır – Osman Mustafa’dan geride kalanlar vardı…
Bir Kıbrıslırum cenaze arabasından bir Kıbrıslıtürk cenaze arabasına aktarıldı Osman Mustafa’nın küçük tabutu – tabutun üstünde İnsani İşler Komiserliği’nin saygılı biçimde sunduğu bir çelenk duruyordu…
Barikatı sorunsuz biçimde geçti cenaze arabası ve hep birlikte Çatalköy Camisi’ne doğru yola koyulduk… Ahmet Soyuarap, cenaze arabasına binmişti… Özay Sert’le ben de, Özay Hanım’ın arabasına…
Yol boyu konuştuk – aileden, evlatlardan, Osman Mustafa’dan – en çok da Osman Mustafa’nın ölünceye kadar ağladığı, siyahlar giydiği, oğlunu çok özlediği anneciği Meryem Hanım’dan… Özay Hanım bana babasını da anlatıyordu, “Onun gibi bir baba bulmak çok zor artık Kıbrıs’ta” diyordu… Mustafa Ali Arap, bir elinde hafif bir sakatlık olduğu halde, sekiz evladını geçindirmek için canla başla çalışmıştı…
Camiye gittik: Aile adına gönderilmiş çiçekler hazırdı – bir demet kırmızı gül, bahçeden toplanmış, sevgiyle toplanmış, işte orada duruyordu… Her bir kardeş adına bir çelenk vardı… Çatalköy Belediyesi’nin çelengi vardı… Ailenin yakınlarının gönderdiği çelenkler vardı ama hiçbir yetkili makamdan bir demet çiçek dahi yoktu…
Zaten cenazeye de zahmet edip gelmemişlerdi – hiçbir yetkili yoktu cenazede. Cenazede bu geniş aileden insanlar ve Çatalköy’de yaşayan, bu aileye saygı duyan bazı Evdimli Kıbrıslıtürkler vardı… Özay Sert’i bulmamda yardımcı olan Ünal Fındık arkadaşımız da cenaze törenindeydi… Onu görünce sevindim… Onun sayesinde aileyi bulabilmiştim…
26 yaşında bir genç, savaşta bir bombardımanda öldürülmüş, bir toplu mezara gömülmüştü…
Hiçbir yetkili makam onu resmi “Kayıplar Listesi”ne koymamıştı.
Hiçbir yetkili makam onu resmi “Şehitler Listesi”ne koydurtmamış, bu konuda aileye herhangi bir yardımda da bulunmamıştı…
Aile bir ara onu Çatalköy Şehitliği’ne defnetmek istedi ama bu da olmadı çünkü adı resmi “Şehitler Listesi”nde olduğuna dair bir “belge” götürmeleri gerekiyordu.
Kıbrıslıtürk makamlar, istediklerini yağ, istediklerini bal etmişlerdi… “Şehitler” ve “Kayıplar” arasında dahi ayırımcılık yapmışlar, dilediklerini listeye koymuşlar, kimisini “unutmuşlar”, kimisini umursamamışlardı… Kimisinin sağlam arkası yoktu – bu yüzden onlar “Şehitler Listesi”nde dahi yer alamamışlardı. Osman Mustafa da bunlardan biriydi…
26 yıllık ömrünün bu son yolculuğunda, bir cami avlusunda birlikte durduk ve hocanın cenaze namazı kıldırmasını izledik… Çatalköy Belediye Başkanı bir çelenk göndermiş ancak kendisi cenazeye gelmemişti… Her zaman cenazelerde boy gösteren siyasiler de yoktu, devletin kelli felli efendileri de… Biz garibanlar bir aradaydık: Kendi yağımızla kendi ciğerimizi kavuranlar… Çıkarılan çatışmaların bedellerini ödeyenler… Ailesinden sevdiklerini toprağa verenler…
Cenaze arabasıyla taşındı tabut Çatalköy Mezarlığı’na – Osman Mustafa, kendisini çok seven, onun için hep gözyaşı dökmüş olan çok sevgili anneciği Meryem Hanım ile sevgili babacığı Mustafa Ali Arap’ın yanına defnedilecekti.
Mezar hazırdı: Zengin bir toprak, bir insanı daha yutmayı bekliyordu…
Hoca dualarını ettikten sonra küçük tabut mezara konuldu… Elbirliğiyle gömüldü Osman Mustafa… Ben de üç kürek toprak attım küçük tabutun üstüne… Tabutun üstüne mis gibi mersin dalları kondu, mezar kapandıktan sonra toprağın üstü mersin dallarıyla kaplandı…
Bir taşa adı yazılmıştı Osman Mustafa’nın: Osman Soyuarap…
Kısacık ömrünü burada bu son yolculukla tamamlıyordu…
Özay Sert ağladı, ağladı, ağladı… “Anneciğim bak oğlun geldi” diye haykırdı!
Bir gün annesine, “Anne ama niçin hep siyah giyen?” diye sormuştu…
Annesi de, “İçim kapkara – varsın dışım da kara olsun” demişti… İçi kan ağlarken, renkli giysiler giymek gelmiyordu içinden kadının…
İki evlat kaybetmişti: Osman Mustafa ve İbrahim Mustafa… İbrahim hastalanmış, doktorlar bir iğne yapmışlar, tüm görme ve konuşma duygusunu yitirmiş, 21 yaşına kadar ona evde kucaklarında bakmışlardı…
Özay Hanım geçen sene yaptığımız röportajda şöyle anlatmıştı:
“Annem hep ağlardı, “Benim bir evladım daha var, bombalandı, öldü mü? Öldürdüler mi? Nasıl bir ölümle karşılaştı?” Hep ağlardı yani bir mezarı yok diye… Annem her gün ağlardı, siyah elbise giyerdi: ‘İki evlat kaybettim… İçim da öyledir, dışım da öyle olsun’ derdi…”
Mustafa Soyuarap, Meyrem Soyuarap ve Osman Mustafa Soyuarap şimdi yan yana Çatalköy Mezarlığı’nda yatıyorlar…
Çiçeklerle bezeli Osman Mustafa’nın mezarı, defne dallarıyla… Bu çiçeklerden tek bir tanesi bile bir yetkilinin adını taşımıyor…
Hiç kimse çiçek göndermedi – ama cenaze tarihinden haberdar edilen Cumhurbaşkanlığı, Dışişleri Bakanlığı ve Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı, bir saygı emaresi olarak birer çelenk gönderemezler miydi?
Zaten Kıbrıslıtürkler’in durumunun son derece vahim olduğu Lefkoşa’dan Çatalköy’e cenazeyi götürürken çok belirgindi: Cenaze arabasını takip eden ve dörtlü ışıklarını yakmış olan Özay Sert’i inatla geçerek ille de cenaze arabasıyla aramıza girmeye çalışıyorlar, kimi yerde cenaze arabasının önünü kesip yola fırlıyorlardı kendi arabalarıyla caka satarak ve üstelik el kol hareketleri yapıp hakaret de ederek… Kıbrıslıtürkler’in ölülere de, dirilere de saygısı yitip gitmişti tüm bu süreçte… Eskiden cenaze arabası geçerken Kıbrıslıtürkler’in de, Kıbrıslırumlar’ın da – ölen hangi toplumdan olursa olsun – mutlaka ayağa kalktıklarını pek çok röportajımda anlatmıştı bana “kayıp” yakınları… Şimdi değil ayağa kalkmak, cenaze arabasına yol veren bile çıkmıyordu!
Bir hazin cenaze töreninden notlarım böyle: Osman Mustafa’nın acılı ailesine başsağlığı diliyorum, Osman Mustafa ışıklarda olsun diyorum…
Bu süreçte bize yardımcı olan değerli arkadaşımız Ünal Fındık’a, İnsani İşler Komiseri Sayın Fotis Fotiu’ya, Atalassa kazısını yürüten ve aileyi bilgilendiren İnsani İşler Komiserliği Danışmanı Sayın Ksenofon Kallis’e, Dışişleri Bakanlığı’ndan Sayın Kudret Özersay’a, Sayın Güneş Onar’a ve Sayın Murat Soysal’a, Cumhurbaşkanlığı danışmanı Sayın Halil Sadrazam’a, Cumhurbaşkanlığı ve GKK’na, Çatalköy Belediyesi’ne, Sayın Kariolu’na, Atalassa Psikiyatri Hastanesi’nde ölenler için kazıları yürüten değerli arkeologlarımıza teşekkür ederim.
Işıklarda uyu sevgili Osman Mustafa… Tıpkı kızkardeşin Özay Sert’in istediği gibi, tam anneciğinin yanına defnedildin… Artık bir toplu mezarda değilsin – morgun yanındaki toplu mezardan çıkarılıp buraya getirildin… Anneciğinle babacığına kavuştun… Ailene kavuştun… Artık seni hiç görmemiş, tanımamış olan akrabaların da seni ve dramatik öykünü bilecek, öğrenecek… İnsana dair ne kadar büyük bir ilgisizlik ve sevgisizlik içinde bulunduğumuz da bu cenaze töreniyle de, senin hiçbir resmi listeye konmamış olmanla da iyice açığa çıktı… Gençler bunu da öğrenecek…
Belki bir gün bu topraklarda insana değer veren daha insani bir sistem kurulacak ve evlatlarımıza, torunlarımıza değer verilen topraklarda yaşayacak insanlar… Belki bir gün anneler evlatları için ağlamayacak artık, ağlamalarına gerek kalmayacak çünkü savaş denen lanet, bir daha yaşanmamak üzere silinip gitmiş olacak bu topraklardan ve dünyamızdan…
Sen bize bunları hatırlattın küçücük tabutunla…