Geçtiğimiz Pazartesi gecesi, Zeytinlik/Templos köyünde gerçekleştirilen 15. Zeytin Festivali kapsamındaki şair-yazar buluşmasında Ali Nesim hocamızı andık.
Gerek şiirlerle gerekse denemeleriyle yoğrulan gecenin duygusallığını kelimelerle anlatmak zor.
“Ali Nesim” kitabını kaleme alırken Ali hocamızı çok daha yakından tanıma fırsatı buldum. Evet, aralıklarla röportajlarımız olmuştu yayınları üzerine ama tüm bunları biraray getirip, baştan sona bir hikaye, bir roman gibi okumaya başladığınızda o yazarın yaşamında en önemli değerlerini, duruşunu, unutmadıklarını ya da kendisi için elzem olanları top yekün görme fırsatı bulursunuz.
Bundan dolayıdır ki röportaj yayınları ve kitapları; röportajı yaptığınız kişinin sadece kitabıyla ilgili kalmıyor, yaşam felsefesinden, değer yargılarına, beklentilerinden kırılganlıklarına kadar herşeyi görme şansına sahip olursunuz.
Zeytinlik’e en son gündüz gözüyle 2008 yılında gittiğimi fark ettim.
O yıllarda Serda Tüzel’in yapımcılığını benim de yönetmenliğini üstlendiğim Mistik Adımlar programında Ali Nesim hocamız bizlere Zeytinlik’teki efsaneleri, tarihi, yatırı anlatmıştı. Demek altı yıl geçmiş aradan gündüz gözüyle görmeyişim.
Yine bir geceye denk gelmiştim ama Zeytinlik’in ne kadar güzel restore edildiğini, gitgide etnografik bir köy olma yolunda hızla ilerlemesi yüreğimde müthiş duygular uyandırdı.
Son zamanlarda betonlaşma ve rantın kol gezdiği Girne bölgesinde bu güzelim köyümüzü de rantın bir parçası yapmaya çalışanların karşısında duran “Zeytinlik/Templos Koruma İnisiyatifi”; kültürel, yaşamsal, geleneksel ve doğa yok oluşuna karşı cevabını yumruk gibi vermişti. Söz konusu inisiyatifin dirençli mücadelesi karşısında geri adm atılmış ve köy kazandığı bu savaşla eko-etnografik bir köy olmanın yolunu böylece açmış oldu diye düşünüyorum.
2007 sonlarından başlayarak üç yıl boyunca her hafta Güney’de kalan Türk veya ortak yaşam alanı köylerimizi, değerli hocamız Mahmut İslâmoğlu, Altay Burağan, Şevket Öznur ile birlikte gezerek yüzlerce irili ufaklı köyümüzü görsel kayıt altında aldık. Bu gezilerimizde imrendiğimiz öyle güzel köyler gördük ki, niye bizde de aynısı olamıyor diye hayıflanmadan duramadık.
En ufacık köyde bile bir etnografya müzesi açılmış. İş aletlerinden o bölgeye özgü üretim eşyalarına kadar, sosyal yaşamda kullanılan araç gereçler sergileniyordu. Limasol’a bağlı Anoyra’ya yolunuz düşerse, eski okul binasına bir uğrayınız. Basit ama köye kazandırılan bir müze yer almaktadır.
İşte Zeytinlik köyünü o akşam gezerken, restore edilen Osmanlı evinde bir köy sakininin kendi koleksiyonundan açtığı müze çok anlamlıydı.
Yolların tamir edilmesi, köy meydanının ortasında duran büyük tütsü kabı ve içerisinde yanan zeytin yaprakları. Belki ileride küçük ev-pansiyonlarla turistlere de hizmet verecek mükemmel bir köy olma potansiyeline sahiptir. Elbette oranın yönetimi, sakinleri böylesi bir yolu çizmede söz sahibidir.
Köy meydanına; köyün isminin geldiği yerlerden biri olan “Templer Şövalyeleri”nin bir örneği yapılıp sergilenecekmiş. Bence mükemmel bir fikir.
Zeytinlik/Templos; kendi kültürüne, köyüne, toprağına ve doğasına sahip çıkmak ve geliştirerek tanıtmak adına çok güzel bir örnektir. Evet para, yatırımlar için önemli ama onun öncesinde niyet ve vizyon en önemlisidir. Organizasyonda emeği geçen herkesi yürekten kutlarım.