Bir efsane grup; Deep Purple

Bir efsane grup; Deep Purple


Burçin Aybars

Müziğe dünya çapında yön vermiş, rock müziğinin yaratıcılarının önde giden gruplarından Deep Purple geçtiğimiz hafta tarihi bir konser verdi ülkemizde... Yakın Doğu Üniversitesi’nin 25’inci yıl etkinlikleri kapsamında gerçekleştirilen bu konser, Kuzey Kıbrıs’ın içerisinde bulunduğu birçok siyasi sıkıntılara rağmen Deep Purple grubunun duruşu ve politik problemlere olan yaklaşımı sayesinde bu sıkıntılara aldırmadan tıpkı büyük bir Avrupa başkentindeki bir konseri andıran nitelikte gerçekleştirildi.
Bundan yaklaşık 10 yıl önce üniversite projeme konu olan Deep Purple grubunu bazılarımız yakından tanırken birçoğumuz ise bu konser sayesinde tanımış oldu. Peki son dönemde ülkemizin sanat, siyaset, toplumsal ve müzik çevrelerini bu kadar hareketlendiren Deep Purple grubu kimdir...?

1968 KUŞAĞI VE DEEP PURPLE

1968 yılı, dönemin genç nesli için büyük bir değişimin başladığı yıldı. İngiltere’deki Woodstock müzik festivali ve gençlerin kendilerini daha özgür ifade edebilecekleri etkinlikler müziğin de değişime gideceğinin öncüsüydü. İşte Deep Purple grubu da bu irade ile grubun efsane elemanları Ritchie Blackmore ve Jon Lord tarafından kurulmuştu.
İngiltere’nin Londra şehrindeki grubun oluşumunda solist Rod Evans, klavyede Jon Lord, elektro gitarda Ritchie Blackmore, bass gitarda Nick Simper ve grubun hiç değişmeyen bateristi Ian Paice yer alıyordu. Hızla çalışmalarına başlayan grup, çıktıkları ilk turnede İskandinavya ülkelerini gezdikten hemen sonra topladıkları hayran kitlelerine ve ulaşamadıkları müziksevere ilk albümleri olan ‘Shades Of Deep Purple’ albümünü çıkardılar. Tamamı cover şarkılardan oluşan bu albüm ilk dönemlerde İngiltere’de satılmazken içerisindeki ‘Hush’ parçası Amerika’nın yılın en iyi yüz şarkısı arasında dördüncü sıraya gelmeyi başardı ve bu başlangıç, grubu dünyanın diğer yerlerinde de duyurmaya başladı.

1969 YILI VE ARDINDAN DEĞİŞEN GRUP ELEMANLARI

İlk albümden beklenilenin üstünde ilgiyi alan grup ikinci albüm için kolları sıvamış ve ‘Book Of Taliesyn’ 1969’un ilk yıllarında piyasaya çıkarak albümdeki ‘Kentuck Woman’ isimli over parça ile de listelerin ilk sıralarına girmeyi başarmıştır. Amerika’da büyük ilgi gören bu albümler, grubu bir Amerika turnesine sürüklemiş, albümleri ellerinden düşmeyen Amerikalı hayranları grup ile tanışıp ilk kez canlı performanslarını izleme şansı yakalamıştır.
İlk albümlerinde her ne kadar başka müzisyenlerin bestelerini yorumlama şansı yakalasalar da grubun klavyecisi Jon Lord’un Bach ve Korsaov’dan etkilenerek yarattığı klasik besteler birçok müzik çevreleri tarafından oldukça ilgi görmüştür. Fakat genişleyen dinleyici kitleleri ve grubun kimlik arayışı grup elemanları arasında bir ayrılığa neden olacak, daha sert tonlarda beste yapma isteği yüzünden solist Evans ve bascı Simper gruptan ayrılacaktır. Bu dönemde grubun orkestral bestecisi Jon Lord’un bestelediği enstrumental parçalar ile İngiltere ‘Kraliyet Flarmoni Orkestrası’ konseri de tarihte bir orkestranın ilk kez bir rock grubu ile sahne alması bu döneme denk gelecektir.

DEEP PURPLE GERÇEK KİMLİĞİNİ ALIYOR...

Yaşanan gerginlikler ve grubu ayakta tutma çabaları son zamanlarda başka gruplarda ün yapmış ve halen Deep Purple grubunda yer alan bascı Roger Glover ve solist Ian Gillan grubun kurucularının dikkatini çekecektir. Yapılan görüşmeler sonucunda Gillan ve Glover artık grubun bir parçasıdırlar.
Gillan’ın güçlü vokalleri, Glover’in tekniği, Blackmore’un besteleri ve liderlik ruhu, Paice ve Jon Lord’un yüksek müzik anlayışları grubu olduğundan bir üst seviyeye getirecek ve çok daha profesyonel anlamda kendi müziklerini yapacaklardır.
İleride efsane olacak bu beşli dünya turneleri yanında ilk albümleri olan ‘In Rock’ plağını çıkarırlar. Bu albüm Ian Gillan’ın en iyi yorum kabiliyeti ve klavyede Jon Lord’un ustalığını kullandığı Deep Purple tarihinin en başarılı ve duygusal şarkılarından biri olan ‘Child In Time’ şarkısını da içermektedir.  Bu albüm ile zaten Amerika ve dünya çapında ün yapmış grup, çitasını daha da yukarı çekmiş, aynı zamanda daha büyük festival ve konserlere de katılmalarını sağlamıştır.

ARD ARDA GELEN ALBÜMLER VE YENİDEN BAŞ GÖSTEREN AYRILIKLAR

Dünya turneleri, festivaller, TV programları grubun ününe ün katarken 1972 yılında daha yumuşak şarkılar ile bilinen ‘Fireballs’ albümü ve ardından birçok hayranın favorisi olarak gösterdiği ‘Smoke On The Water’ şarkısını içeren ‘Machine Head’ albümleri artık piyasadadır.
Grup ilerde efsane olacak ‘Smoke On The Water’ isimli şarkıyı da 4 Aralık 1971 yılında yaşadıkları trajik bir olay üzerinden yazmışlardır. Olay kısaca şu şekilde gerçekleşmiştir; bağlı oldukları plak şirketi ile yeni çıkacak albümlerinin kayıtları için Fransa’nın Montreaux şehrindeki Grand Hotel’in yolunu tutarlar. Otelin kumarhanesinin bulunduğu yerde birçok müzik grubu kayıtları için bulunan Rolling Stones grubuna ait gezici bir stüdyoda kayıtlarını yapmadan önce dönemin bilinen rock gruplarından Frank Zappa performansı sırasında otelin çatısında bir yangın çıkar. Yangından dolayı kayıtlar ertelenir ve Deep Purple otelden ayrılıp yakında bulunan Pavilion isimli bir tiyatroya yerleşir. Ertesi sabah uyanan bascı Roger Glover ilerdeki gölün üzerinde yangından oluşan dumanı farkeder ve ‘Smoke On The Water’ (suyun üstünde duman) diyerek arkadaşlarını uyandırır. Olaya tamamen mizahi yaklaşarak şakalaşan grup elemanları bu olayı bir besteye dönüştürmeye karar verir ve yaşadıkları olayı rock müzik tarihinin en iyi beste ve ritmine sahip şarkılardan biri yaparlar.
Fakat grubun bu birlikteliği çok uzun sürmeyecektir. Kurucu gitarist Ritchie Blackmore’un Gillan ve Glover ile anlaşmazlıkları bu ikiliyi gruptan bir süreliğine soğutacak ve yolları ayrılacaktır. Yine Blackmore gruba yeni bir bascı ve solist aramaktadır.

COVERDALE DÖNEMİ VE CALİFORNİA JAM KONSERİ

Blackmore önceden tanıdığı Trapeze grubunun eski üyesi başarılı bas gitarist ve aynı zamanda iyi bir back vokalist olan Glenn Hughes’u grubuyla anlaştırmış, solist olarak ise İngiltere’nin kırsal kesimlerinde küçük performaslar sergileyen David Coverdale ile anlaşmıştır.
Yeni grup elemanları ile grubun kimyası değişmiş bu durum da doğrudan farklı tarzda bestelerin oluşumuna neden olmuştur.
David Coverdale’in güçlü sesi diğer grup elemanlarını etkilemiş ve 1974 başında çıkardıkları ‘Burn’ isimli albümle yine Amerika’nın yolunu tutarlar. Fakat bu kez daha önce hiç yaşamadıkları bir konser deneyimi onları beklemektedir...
‘California Jam’, Amerika’da gerçekleşmiş dönemin en kalabalık ve heyecan verici festivalleri olarak gösterilmektedir. Dev sahnesi, 250 bin kişilik kitlesi, ışık ve ses düzeni üstelik bir ilk sayılabilecek ABC televizyon kanalı ve radyosunun festivale sponsor olarak bütün konserleri canlı yayınlaması Deep Purple grubunun başarısınn en büyük örnekleri arasındadır.
Deep Purple grubu California Jam konserinde seyircinin de etkisiyle tarihsel bir performans göstermiş, heyecan verici sahne şovlarıyla da 250 bin kişiye unutamayacakları bir tecrübe yaşatmışlardır.
Fakat bu birliktelik de uzun sürmeyip grup yine 1974 yılında çıkardıkları Strombringer isimli albümün ardından bir yavaşlama dönemine girip 1976’da grubun kurucu gitaristi Blackmore’un ‘kendi grubunu kurma isteği’ nedeni ile dağılacaklardır.

1984 YILI VE GİLLAN-GLOVER’IN GRUBA DÖNÜŞÜ

1976 yılından itibaren grup elemanları farklı gruplarda sanatlarına devam etmeye başladıklarından sekiz yıl sonra PolyGram plak şirketi ile yapılan yeni anlaşma grubun 1970 yılındaki formunu geri getirecek dolayısıyla solist Ian Gillan ve bascı Roger Glover yeniden sahnedeki yerlerini alacaktır.
1984 yılı Deep Purple için bir milat olmuştur. Gelişen teknoloji farklı müzik akımları, ritimleri, vokalleri ile kalıplaşmış bir müzik kültürü vardır ve Deep Purple grubu da ‘Perfect Strangers’ isimli bir albüm ile müzik marketlerindeki eski yerlerine kavuşmuşlardır.
Eski birliktelikleri yaşadıkları grup için sağlam temeller oluşturmuş ve grup yeniden dünya turnesine başlamıştır. 1987 yılında çıkardıkları stüdyo albümü ‘The House Of Blue Light’ ve ‘Nobody’s Perfect’ isimli konser kayıtlarının ardından grubun solisti Gillan yine ayrılığa düşer ve yerini Rainbow grubunun eski solisti, geçtiğimiz yıl yine bu sayfalardan röportajını yayınlama fırsatı bulduğum Joe Lynn Turner’a bırakır.
Joe Lyn Turner kendi prensipleri olan kararlı ve oldukça azimli bir sanatçıdır. Zaten başarısını Ritchie Blackmore ile aynı sahneleri paylaştığı Rainbow grubunda da kanıtlamıştır. Fakat Turner’ın gruptaki varlığı sadece 1990 yılında çıkan ‘Slaves And Masters’ isimli tek albüm ile geçerli olacaktır.

1994 DEĞİŞİMİN YILI...

Joe Lynn Turner başarılı bir müzisyen olmasına rağmen grupla uyumsuzluğu grup elemanlarının yeniden Ian Gillan’ı gruba çağırmalarına neden olmuş fakat grubun gitaristi Blackmore’un birçok farklı fikirleri ve gruba hükmetme çabası onu gruptan dışlanmasına sebep olacak ve Japonya turnesi sırasında Blackmore, grupla olan anlaşmasını yırtıp gruptan temenni bir şekilde ayrılacaktır. Bu turne o yıl çıkardıkları farklı ses yapısı dönemin yüksek teknolojisi ile kaydedilmiş ‘Battle Rages On’ isimli albümün tanıtım turnesidir. Grup hayranlarına olan sorumluluğu yerine getirmek ve turneyi tamamlamak için solo çalışmaları yapan gitar virtüözü Joe Satriani’yi bir yıllığına gruba alacaktır. Bu durum grup için geçiciydi ve 1994 yılında grubun şimdiki gitaristi Steve Morse, Deep Purple grubunun vazgeçilmez elemanı olacaktır.

PURPENDİCULAR VE MORSE’LI YILLAR...

Purpendicular albümü gitarist Steve Morse için bir başlangıçtı. Yeni bir dünya turuyla grubun yeni üyesine merhaba diyen Deep Purple, albümdeki ‘Sometimes I Feel Like Screaming’ şarkısıyla da Morse’ın başarısını dünyaya kanıtlar nitelikteydi.
Grubun klavyecisi Jon Lord’un yıllardır gerçekleştiremediği bir hayali vardı. 1969 yında Kraliyet Flarmoni Orkestrası ile gerçekleştirdiği bir orkestra konserinin bir benzerini bu sefer Londra Senfoni Orkestrası ile gerçekleştirmek... Jon Lord’un girişimleri başarılı olmuş ve 1999 yılında bütün grup elemanları, yakın müziyen dostları ve geniş katılımlı Londra Senfoni Orkestrası ile dev bir konsere imza atıp bir DVD ile başarılarını kanıtlamışlardır.

LORD’UN AYRILIŞI VE GRUBUN SON HALİ...

1968 yılından beri grubun kurucusu olarak hiçbir konserlerini aksatmayan, müziğin en büyük klasik müzik bağdaştırıcısı olan Jon Lord’un sağlık sorunları baş göstermiş ve yerini başka bir klavyeciye bırakmanın zamanı gelmişti. Yapılan bir takım araştırmalar sonucunda Ozzy Osbourne, Rainbow gibi grupların önde gelen klavyecisi Don Airey’de karar verilip gruptaki yerini alması sağlanmıştır.
Grup Don Airey ile de ‘Bananas’, ‘Rapture Of The Deep’ ve geçtiğimiz yaz piyasaya çıkan ‘Now What!?’ isimli albümlerle günümüze kadar gelmiştir.
Grubun temel yapısını oluşturan, sağlık sorunlarından dolayı gruptan ayrılmak zorunda olan Jon Lord ise bundan yaklaşık iki yıl önce vefat edip grubu sonsuz bir yasa boğmuştur.
Grup elemanları geçtiğimiz yıl çıkardıkları ‘Now What!?’ isimli albümü Lord’a adamış, şarkılarını onun için söylemiştir...

*Yazımda aktardığım konular 2004 yılındaki üniversite projeme ve farklı yıllardaki araştırmalarıma dayanılarak yazılmıştır.

Dergiler Haberleri