Yürüyüş mesafesinde üç farklı tiyatro binası var, güney Lefkoşa’da… Başkentin kuzeyinde ise iki yarım inşaat, bir de yanmış…
İyi ki Augustus geçmiş buralardan da Salamis Antik Tiyatrosu’nu inşaa etmiş (!)
***
Yürüyüş mesafesinde üç tiyatro salonu derken abartmıyorum.
Üstelik üçünün de balkonu var, gösterişli fuayesi, görkemli sahnesi, en ileri teknoloji çözümleri, müzisyen çukuru, bine yakın kapasitesi, harika akustiği…
Ledra Palace barikatından yürüyerek ulaşabileceğiniz üç salon var, güneyde….
Bu kadar da değil, dahası var…
Özel tiyatrolar bile harika salonlara sahip.
Lefkoşa bunlar sadece! Limasol’u, Baf’ı, Larnaka’yı saymıyorum. Her belediyenin mutlaka bir tiyatro salonu var.
Ha unutmadan!
“Kadrolu sanaçtı” kavramı yok orada…
Devlet’in güçlü desteği var, kamu ya da özel tiyatrolara… Oyuncuyla, yönetmenle, müzisyenle sezonluk sözleşmeler yapılıyor…
***
Şunu düşününüz ne olur; savaş kaybetmiş bu insanlar, yer yurt mal mülk kaybetmiş dünyalarca… Varosha’da çürüttüklerimizi hayal ediniz örneğin… Yüzlerce otel, ticaret ve sanat merkezi… 24 tiyatro ve sinema salonu vardı, yalnızca Maraş’ta… Hepsini yitirmişler ve bir anka kuşu gibi uyanmışlar yeniden…
***
Yer kazandık, mal, mülk ve buna karşılık dünyayı kaybettik biz…
Kaybolduk!
***
Uluslararası Kıbrıs Tiyatro Festivali’nde İzel Seylani’yi izlemeye gittik, güneye… Shakespeare’i oynadı, Yunanca…
Kıbrıs Türk tiyatro hareketinin ustalarından Yaşar Ersoy’la birlikte izledik, yan yana, yana yana…
“53 yıl oldu tiyatro yaparım, içim yanar, hem de nasıl, gelir görürüm ve yüreğim sarsılır, hangi eşitlik… Külliye yapacaklar şimdi; 74 harbinden bugüne 2 yıl sonra 50 sene olacak, tek bir tiyatro binası yapmadık, yaptırmadılar, temel attık, yıktılar… Kumarhane, kerhane ses uyumuna bir de külliye eklendi ama kültüre, sanata, sahneye yatırım yok.”
***
Salon tümüyle dolmuştu, anne babalar, çocuklarıyla birlikte, 1.5 saat boyunca oyunu izledi. Bir an olsun sahneden kopmadılar… Harika bir şans bu, önemli bir kültür…
Bir başka onların dünyası…
***
Olmak ya da olmamak!
Oyun değil…
Hakikat…
Bir elde dünya, diğerinde kafatası!