TARAF
Özlem ERTAN
İnsan hikâyeleri ve anılar, geçmişi masa başında ve birtakım siyasi ön kabullerle yazılmış didaktik tarih kitaplarından çok daha iyi anlatırlar. Çünkü envaiçeşit yaşanmışlığın, acının, korkunun, direnişin sesi, nefesi sızmıştır o anlatılara. Tam da bu yüzden gerçeğin aynasıdır onlar.
Geride bıraktığımız günlerde Aras Yayıncılık’tan çıkan “Gülizar’ın Kara Düğünü”nü okuyunca bu gerçeği bir kez daha kavradım. Türkiye’de, “Bir Kürt beyi tarafından kaçırılmış Ermeni kızın gerçek hikâyesi” alt başlığıyla yayımlanan kitap, sadece 1800’lü yılların sonunda bir gece baskınıyla ailesinden koparılan Gülizar’ın destansı öyküsünü anlatmıyor, aynı zamanda dönemin ayrıntılı bir resmini de çiziyor.
O dönemde pek çok Ermeni kız kaçırılmış ve zorla Müslümanlaştırılmıştı. Ancak Gülizar’ın kuşaktan kuşağa aktarılan, ağıtlara konu olan hikâyesi, diğerlerinden farklı nitelikler taşıdığı için günümüze kadar kalabildi. Şüphesiz bu niteliklerin en önemlisi 14 yaşındaki Gülizar’ın, zulmü ve acımasızlığıyla bilinen Musa Bey ile adamlarına boyun eğmemesi ve kaderine karşı çıkacak gücü kendinde bulması. Böyle olduğu için de, Gülizar’ın başına gelenler o dönemde Anadolu’da bulunan yabancı ülke temsilcilerinin kulağına gitti ve İstanbul hükümeti, Musa Bey’i yargılamak mecburiyetinde kaldı.
Neticede, Muş ve Bitlis civarında yaşayan Ermeni köylülere zulmeden, onların evlerini yağmalayan, kendisine karşı çıkanları ise acımasızca öldürmekten imtina etmeyen Musa Bey’in yapıp ettikleri hem geniş kitleler tarafından duyuldu, hem de tarihe geçti.
Dilerseniz en başından başlayalım. Muş’a bağlı Khars Köyü’nün tanınmış ailelerinden birinin kızıydı Gülizar. Akıllıydı, güzeldi. Bir düğünde Musa Bey ile karşılaşması Gülizar’ın hayatını değiştirdi. Zira zalim bey, güzelliğine hayran olduğu kızı kaçırmayı aklına koymuş ve bu amacına ulaşmak için yaptığı plan doğrultusunda yüzlerce adamını Khars’a göndermişti.
Gülizar, bir gece vakti Musa Bey’in adamlarından birinin atının terkisinde doğduğu toprakları geride bıraktı. Kürt din adamları, zaten dört karısı olan Musa Bey’in kendine yeni bir eş almasının uygun olmadığını söyleyince, Musa Bey’in kardeşi Cezahir’le evlendirildi Gülizar. Adını Fatma olarak değiştirdikleri Gülizar’ı Ermeniliğinden vazgeçerek İslam dinine geçmeye zorladılar. Ancak o, dayatmalara boyun eğmedi. Bu yüzden aşağılandı, işkence gördü, bir gözünü kaybetti.
Olaylar tüm Anadolu’da duyulup büyük tepki çekince Bitlis’te Musa Bey için mahkeme kuruldu. Gülizar, kendisine ve ailesine yönelen tüm tehditlere rağmen zorla kaçırıldığını, zulüm gördüğünü, ailesinin yanına dönmek istediğini duruşma salonunda anlattı. Araya dönemin Ermeni Patriği ve cemaatin önde gelenleri de girince Gülizar, evine dönebildi. Ancak dönemin yöneticilerinin koruyup kolladığı Musa Bey, tüm adalet çağrılarına rağmen küçük bir cezayla kurtuldu.
Daha sonra ise nice Anadolu Ermeni’sini katleden Hamidiye Alayları’nın başına geçirildi. Gülizar’ın öyküsü, Ermeni Soykırımı’ndan önceki süreçte Anadolu Ermenilerinin yaşadığı acıları da günümüze taşıyor aslında. Musa Bey’in ve devrin iktidarı tarafından desteklenen benzerlerinin zulmüne karşı çıkmak cesaretini gösteren küçük bir kızın özelinde koca bir tarihin acılarını gözler önüne seriyor.
Musa Bey’den kurtulduktan sonra dönemin Osmanlı mebuslarından Keğam Der Garabedyan ile evlenen Gülizar, evinden ayrı kaldığı üç aylık süre içinde yaşadıklarını ve adalet arayışını yakınlarına tüm ayrıntılarıyla anlattı. Gülizar’ın kızı Arménouhie Kévonian ise öğrendiklerini annesinin ağzından yazdı. Gülizar’ın hikâyesini okuyun. Onun öyküsünde gerçeği, sadece gerçeği bulacaksınız.
(TARAF – Özlem ERTAN – 30.3.2015)
Pazartesi devam edecek...