Mine Atlı
mineatli1@hotmail.com
Her kadının kendince eşitlik hikayesini başlattığı bir dönüm noktası vardır hayatında. Kimimiz için eşimizden duyduğumuz ilk hakarettir, kimimiz için sevgilimizden yediğimiz ilk tokat. Bir toplantıda sesimizin duyulmamasıdır bazen, mesleki görüşümüze itibar edilmemesi. Bir yerde başlıyoruz erkin elimizde olmadığını ve kurulan düzenin ‘ikinci cinsiyeti’ olduğumuzu fark etmeye. Yaşadığımız mağduriyetin acısı başlıyor içimizde bir yerde.
Uzun yıllar önce, kendi şiddet hikâyemin beni götürdüğü bir kadın derneğinde gönüllü çalışırken, derneğe bir telefon geldi. Telefonun diğer ucundaki kadının ağladığını duyuyordum. 19 yaşındaydım, telefondaki kadının sesi ise annemin yaşındaydı. Kadına görüşmek istediği kişinin şu an içerde olmadığını, mesaj bıraktığı takdirde ona mutlaka geri döneceğimizi iletmiştim. Kadının bıraktığı mesaj ise aynen şöyleydi:
‘Evlendiğim günden itibaren gocamdan dayak yedim gızım. Hep gatlandım. Bugün sabah ilk defa oğlum da bana vurdu. Artık yeter.’
Elime ilk gelen kırmızı kalemle yazdığım numara ve isim hala aklımda. 22’li bir ev hattıydı. Ona ulaşabileceğimiz bir cep telefonu yoktu. Kullanmıyordu. Daha sonra o 22’li numarayı çok aramıştım. Aradığı kişiyi ona bağlatmak için. Aynı sese sahip ‘başka’ bir kadın çok açtı telefonu. Aradığım kişinin evde olmadığını çok duydum ondan.
Yıllar sonra aldığım bir ev içi şiddet eğitiminde, kaybolan kadının hangi evrede olduğunu anladım. Eğitmen, şiddet döngüsünün dört evreden ibaret olduğunu anlatmıştı: Birinci evre gerginliklerin tırmandığı evredir, şiddet gören kişi bu gerginliklerin bir tür şiddete dönüşeceğini bilir ve büyük oranda öngörür. İkinci evrede şiddet meydana gelir. Üçüncü evrede ‘balayı’ dönemi dediğimiz bir dönem gerçekleşir ve şiddet uygulayıcısı özür dileyip, bir daha böyle bir olayın yaşanmayacağı sözünü verir. Dördüncü evre sakinlik evresidir. Sakinlik evresinde gerginliklerin yeniden arttığı gözlenir ve döngü birinci evreden tekrar başlar. Yaşanan şiddettin ardından gösterilen tepki, balayı dönemini şekillendirir. Örneğin yaşanan bir şiddetin ardından şiddet gören kişi, karşı tarafa bu şiddetten dolayı ilişkiyi bırakacağı mesajını verirse, balayı döneminde şiddet uygulayıcısının göstereceği emek ve jestler daha da büyüktür. Şiddet gören kişi, şiddet uygulayıcısı gibi olayı küçümsemek veya minimize etmek gibi bir eğilimde bulunursa, şiddet uygulayıcısı da doğal olarak balayı dönemine otomatik geçiş hakkından yararlanır ve adım atmaz.
Neden Kıbrıs’ın kuzeyinde, hukukçu bir kadın aktivist olarak ülkedeki kadın cinayetlerinden, şiddet verilerinden, seks köleliğinden, tecavüz ve tacizlerden bahsetmektense, şiddet döngüsünden bahsediyorum? Çünkü ben iki kişi arasında yaşanan ev içi şiddet döngüsünü, Kıbrıs’ın kuzeyinde kadınların verdiği eşitlik mücadelesinin döngüsüne çok benzetiyorum:
Kadın cinayetlerine karşı verdiğimiz mücadele: 1. Evre, kadın örgütleri bize gerginliğin var olduğunu, sorunun var olduğunu defalarca söyledi, her 3 kadından 1’i ev içi fiziksel şiddet görür verisi yayınlandı, sığınma evi doldu taştı, yerimiz ve kapasitemiz yok diye duyurular yapıldı. 2. Evre, yanı başımızda kadınlar darp edildi, sokak ortasında katledildi, can havliyle şiddet uygulayıcısından kaçmaya çalıştı düşerek can verdi, ‘yeter, yeter imdat’ diye haykırdı, can verdi polis ‘intihar dışında şüphemiz yok’ dedi. Kadın hareketi sessiz kalamadı, haykırdık hep birlikte, isyan çığlıklarımız kuşattı sosyal medyayı (sokakları donatamadık). 3. Evre, sesimizin duyulduğuna dair birkaç demeç verildi siyasiler tarafından, panik butonu gibi prematüre girişimler, kapasitesi ülke geneline asla yetmeyecek büyüklükte bir sığınma evi, dava süreçleri. 4. Evre, sakinlik. İsteksizliğimizden, samimiyetsizliğimizden, inançsızlığımızdan değil bu sakinlik. Yetişemiyoruz. Kıbrıs’ın kuzeyinde yaşam mücadelesi vermenin yanı sıra, her birimizin aldığı onca görevin ardında, ev içi şiddet konusunda da ses çıkarırken, gerekli ivmeyi sürdüremiyoruz. Burcu Okumuş’un ceza davasını takip edememenin derin acısını şahsen yaşıyorum. Yetemiyoruz.
Gece kulüplerine karşı verdiğimiz mücadele: 1. Evre, STÖ’ler, hastanede çalışan sağlık görevlileri, araştırmacılar bize gece kulüplerinde seks köleliği, sömürü, şiddet, kişi ve toplum sağlığına zarar veren koşullar olduğunu anlatır. 2. Evre, bir kadın gece kulübünde ölü bulunur. Yeter diye bağırdık yine, omzumuza tabutlar alıp yürüdük. 3. Evre, yine birkaç açıklama, birileri belediye sınırları içinde gece kulüplerine izin yenilememe kararı alır, gece kulüpleri yasasının ülke gerçeklerini göz ardı ettiğine dair bir miktar farkındalık oluşur. 4. Evre, sakinlik. Umursamadığımızdan, ilgilenmediğimizden, sorunu ötekileştirdiğimizden değil, kapasitemize güvenemiyoruz. Gece kulüplerinden milyonlarca dolar kazanan insanlara karşı can güvenliğimizin nereye kadar sağlandığını bilemiyoruz. Yetemiyoruz.
Her hikâyenin bir başı, ortası ve sonu vardır. Biz bu ülkede eşitlik hikâyesini yazmaya çoktan başlamış olsak da, kaybolan seslerimizin eksikliğinden yeni satırlar eklemekte zorlanıyoruz.
Şiddet döngüsünde ev içi şiddet yaşayan bir kadın, doğruları tüm çıplaklığıyla 2. evrede anlatır. İstediği herhangi bir zamanda ise döngüden çıkabilir. Döngüyü kırmak, azim, farkındalık, güç ve gerekli destek hizmetlerinden dayanışma ister.
Biz de artık ataerkiye karşı verdiğimiz mücadelede içinde kısıldığımız döngüden kurtulalım. Kendi gücümüzün farkına varalım, gücümüzü unuttuğumuzda birbirimize kenetlenelim. Ataerkiye karşı mücadelemizi, tüm farklılıklarımızı bir kenara bırakarak verelim. Omuz omuza.