Derviş Eroğlu…
Herhalde muhalifleri tarafından en fazla eleştirilen liderlerin başında gelir, rahmetli Denktaş'tan sonra…
Cumhurbaşkanlığı döneminde kendisini en fazla eleştirenlerden biri oldum.
Politikalarını, ekibini, ekibindeki isimleri, yaptıklarını, yapacaklarını, niyet ettiklerini…
Çok eleştirdim, çok yazdım.
Belki de bazen haddimi aştım.
Ailesini, kızlarını, eşini bile yazdım.
Belki de dönem ve siyasi atmosfer bunu dayattı, bilmiyorum.
Böylesi bir ilişkimiz oldu Derviş Eroğlu ile…
Ama ne yalan söyleyeyim, görevde olduğu dönemde beni hiç ötekileştirmedi.
Kendisine destek veren gazetecilerden ayırmadı.
Gazeteye her geldiğimde masamda davetiyesini buldum, ismime…
Her resepsiyonuna beni davet etti.
Özel el yazması ile süslü püslü davetiyelerle üstelik…
Seçimi kazanır kazanmaz Saray'da kahvaltıya davet etti.
Gazete olarak gittik, 5-6 kişilik ekiple…
Samimiyetle sorularımızı yanıtladı, off record bölümlerde de bilgiler verdi.
Neredeyse yarım gününü bize ayırdı.
Seçime saatler kala röportaj teklifimi geri çevirmedi.
Oy verme işlemine 48 saat varken, o seçim telaşının içinde Saray'da makamında bana röportaj verdi, sanırım bu Cumhurbaşkanı olarak son röportajıydı…
Hatta Gazeteciler Birliği ödül töreninde ödülümü bizzat elinden aldım, ayaküstü şakalaştık, gülümsedik bana ödül vermesine…
Dedim ya siyaseten çok ayrı dünyaların insanları olsak da beni hiç ötelemedi, hiç dışlamadı…
Siyaset bir tarafa, insan ilişkileri mükemmel bir politikacıydı.
***
Bakıyorum da…
Aradan zaman geçti.
Saray'daki isim değişti.
Topluma büyük umutlar pompalayarak cilalanan “yeni” lider geldi.
O'nu da seçim sürecinde eleştirdim.
Daha doğrusu fikirlerimi yazdım, yazdıklarıma eleştiri denebilir.
Ancak “yeninin” eskilerinden farkı vardı, bunu hesaba katmadım.
Meğer “yeni” ve “yeni ekip” gazeteciler arasında ayrım yapıyormuş!
Bunu da öğrendim.
Seçim öncesindeki eleştirilerime içerlenmiş demek ki; zira “yeni” Cumhurbaşkanımız “basını bilgilendirme toplantısına” şahsımı davet etme gereği duymadı.
“Neden davet edilmedim” diye Cumhurbaşkanlığı Basın Bölümü'na sorduğumda aldığım yanıt daha ilginçti: “Her gazeteden bir direktör ve bir yayın yönetmeni davet ettik”…
İyi, tamam dedim, olabilir, 'direktör' değiliz…
Dün toplantı düzenlendi, toplantıya katılan isimleri inceledim.
Ortada ne direktör var ve ne de başka bir şey…
İlgili-ilgisiz kişiler bile davet edilmiş.
Aptal değiliz vesselam.
Kim kimdir görebiliyoruz.
İşini layıkıyla yapan gazeteci dostları tenzih ederim ama toplantıya davet edilen bazı isimler var ki isyan etmemek elde değil…
Gazeteci olmayan kişilere bile o masada yer ayrılmış.
Kıbrıs sorununa özel olarak ilgilisi alakası olan, bu konuda uzmanlaşan meslektaşlarım yok!..
Gecesini gündüzüne katan, müzakereleri takip eden habercilerden kimsecikler yok.
Örneğin yıllardır Kıbrıs görüşmelerini izleyen Genç TV Haber Müdürü Fatma Kişmir'e o masaya yer ayrılmamış!
Ayıp ki ne ayıp!..
Bu ve buna benzer örnekler çoğaltılabilir.
Şimdi diyeceksiniz ki “Bize ne bundan”, bizi ne ilgilendirir ki!..
Durum o kadar basit değil dostlar, o kadar sıradan değil.
Basın içinde ayrım yapan, gazetecileri kendine göre listeleyen bir Cumhurbaşkanlığı var artık. Üstelik “solcu”...
Durum hiç de basit değil.
Bunu Türkiye'de Tayyip Erdoğan yapardı da kızardık, eleştirirdik.
Şimdi en şaşalısına biz rastladık, çok yazık.
Bu olay deneyim oldu, “yeni” durumu öğrenmiş olduk. Yakında referandum sürecinde etrafına bakınır durur artık, 'kimler bana destek verecek, evet kampanyasını kimlerle yürüteceğim' diye… Kırıp döktüğü enkazdan birilerini bulup çıkarması gerekecek. Sağ kimsecikler kaldıysa… [Ne demek istediğimi aşağıdaki bölümde okuyabilirsiniz, durum ciddi]
-----------------------------------------------------------------------------
Böyle giderse HAYIR çıkar!
Sürece ilişkin tespitlerimi söylemeden bitirmeyeceğim:
• Cumhurbaşkanlığı kamuoyu algısını yönetemiyor, bilgi-PR ekibi çok zayıf.
• Kuzeyde HAYIR cephesi aktif şekilde faaliyette, Saray sadece izliyor, kamuoyu algısını HAYIRCILAR ele geçirdi. Ciddi anlamda müdahale şart. Kırsal kaynıyor.
• Müzakereleri Rum basınından öğreniyoruz, bilgi eksikliği var.
• Son bilgilendirme toplantıları kamuoyu baskısının ürünü, yoksa Saray ekibi yine bilgi vermeye hevesli değildi.
• Kamuoyunda mal-mülk konusunda rahatsızlık hakim, tedirginlik ciddiye alınmalı. n Ortada bilgi kirliliği olduğu için manipülasyonlara gün doğmuş. Dikkat edilmeli (Verilecek köyler, harita vs). Kamuoyu algısını ÇÖZÜM YÖNÜNDE yönetmeliyiz.
• Böylesi sisli ortamlar HAYIR cephesine yarayacak, bu beceriksiz kamuoyu yönetimi sürerse olası referandumda hayır sonucu çıkabilir. Gidişat iyi değil.
Yetkili makamlar ister ciddiye alır, ister almaz, durum bu, benden söylemesi...