Bir grup ‘deli’, Birleşmiş Milletler’den üyelik istiyor!

Cenk Mutluyakalı

Bir grup delinin kendi ülkelerini kurarak Birleşmiş Milletler’e üye olmak için yola koyulmaları size neyi anımsatıyor?
“KKTC” demeyiniz!
“Kuş Albay”dan söz ediyorum.
Ya da “Albay Kuş…
Kıbrıs Türk Devlet Tiyatroları’nın son oyunu!

***

Oyun seçiminde toplum olarak yaşadığımız acılı macera dikkate alındı mı, bilemiyorum.
Bunun için bir özel bir gönderme yok.
İyi bir senaryo...
Sahneleme anlamında “Antigone”deki o güçlü performansı bulamadım.
Çok da doğal…
Çünkü Kıbrıs Türk Devlet Tiyatroları hem organizasyon, hem altyapı anlamında yorgun…

***

Balkan dağlarında, savaşın orta yerinde, “akıl hastanesi”ne dönüştürülmüş manastırda bir grup “deli”, onlara bakarak olan ilaç bağımlısı “sahte” bir doktor, “iktidarsız” bir onbaşı, dört işlem bir “fahişe”, sevecen bir “hırsız”, rol kesen bir “sağır”, ufak ufacık bir “ezik” ve şizofren bir Albay!
Bir de sınır tanımaz göçmen kuşlar…

Gerçeklikten uzak, körü körüne bir yolculuk!

Manastırdan bozma akıl hastanesinde başlayan yürüyüş Avrupa’nın kalbindeki Strazbourg’da noktalanıyor.
Sıkışmışlık içerisinde umut, isyan, başkaldırı ve hüsran!
O kadar tanıdık geliyor ki!

“Deli değiller, sadece diğerlerinden farklılar” da diyebiliriz, yazarın sözüyle!

Bulgar yazar Hristo Boytçef’in Bosna savaşı sırasında yazdığı kara mizah bir yanda farklılıklar içinde bütünlüğü anlatıyor, beri yanda bir “sürüklenme” halini…

***

15 yıl sonra yeniden ülkeye ve tiyatromuza dönüş yapan Hakan Elmasoğlu’nun yönettiği oyunda, her bir oyuncunun performansı, enerjisi, anlatımı başarılı…
Ancak oyunun bütünselliği içerisinde tansiyon giderek yükselmiyor; kesik kesik bir anlatım var… Finalle birlikte şu sorunun yanıtı çok net oturmuyor: “Tam olarak ne demek istediler.”

Hani tiyatro sizi çarpar ya, evinize bir düşünceyle dönersiniz, bir sorguyla, bir sonuçla, bir mesajla, bu anlamda biraz boşlukta kalıyorum, biraz yarım, kesik, eksik… Bir izleyici olarak oyundaki her bir karakterin farklı kimliğini daha iyi anlamak isterdim… Yineliyorum, oyuncuların kendi performanslarını başarılı bulsam da temsil ettikleri farklı kimlikler yeterince açığa çıkmıyor ve "kalabalık" bir anlatı içinde eriyor. Bu durum belki yönetmenin özel tercihi, bilemem…


Kıbrıs'ın kuzeyine çok uygun bir senaryo aslında, hem zaman, hem de süreç anlamında...
Bir "devlet" olmanın ya kurmanın gereğini sorgulatıyor insana... Bir “deli”nin liderliğinde ve yardım sandığından devşirme kostümlerle varacağınız yer belli… Yersizlik, yurtsuzluk, sonu gelmez, hayalci bir macera…

 



● Pınar İnandım, Diren Özdoğal, Cansev Günsoy, Mehmet Samer, Zehra Evliya Parıldak, Ali Şaşkara, Deniz Aslım ve Nazım Bayraktaroğlu rol aldı. “Onbaşı” rolünde Mehmet Samer bence sahnenin en iyisi... Cansel Günsoy yıllarını deneyimini yansıtmış…

● Bakır nefeslilerden yükselen Balkan ezgileri oyun aralarında iyi seçimdi, canlı performansla da sunulabilirdi. Dekoru – imkanları da düşününce – çok beğendim.

● Işıklar kötüydü. Oyuncuların yüzlerindeki ifadeyi sildi, attı. Sahne zemininden yükselen gıcırtılar oyuna yoğunlaşmanızı engelliyor. Lefkoşa AKM’de tiyatro izlemek kadar muhtemelen oynamak da işkence…

● Afiş, broşür tasarımı için çok daha estetik bir sonuç almak anlamında DAÜ Grafik ya da ARUCAD’tan destek istenebilir.
 


15 yıl sonra ülkeye dönüş yapan tiyatro sanatçısı – yönetmen Hakan Elmasoğlu:

“Bir yılda üç müdür değişti, tiyatro istikrar ister…”

Kıbrıs Türk Devlet Tiyatroları’nın 1999’da sahnesi yanmış, halen yerine yenisi inşa edilememiş.
O günden, bugüne hesabını tutamadığım kadar müdürü olmuş ancak sahnesi yok!
Yeni dönemde tanıdık bir “Yönetmen” var.
Lefkoşa Belediye Tiyatrosu’ndan anımsadığımız Hakan Elmasoğlu, Adana ve İstanbul maceralarının ardından, 15 yıl sonra yeniden Kıbrıs’a döndü, Kıbrıs Türk Devlet Tiyatroları’na “yönetmen” olarak görevlendirildi.
Kasım 2022’de göreve başladı.
Üç müdür gördü!

“Kuş Albay”ın yönetmeni Hakan Elmasoğlu’yla oyunun arından uzun uzun sohbet ettik.
Lefkoşa Belediye Tiyatrosu’ndan sonra Kıbrıs Türk Devlet Tiyatroları’nı nasıl bulduğunu sordum.
“Lefkoşa Belediyesi Tiyatrosu kendi geleneğini oluşturmuş, ayrı bir yasası olmasa da kendi içerisinde özerk ve kurumsal bir yapıdaydı. Bu kolektif bir başarıdır ve önemlidir. Kıbrıs Türk Devlet Tiyatroları’nın yapısı farklı… Yönetim istikrarı yok. O nedenle bir gelenek ya da kurumsal yapı oluşturması çok kolay değil… Alt yapı ve teknik anlamda ciddi eksiklikler yaşanıyor. İyi, genç, dinamik bir oyuncu kadrosuna sahip… Bu bir şans…”

“Provaları nerede yaptınız?” diyorum…
“Nerede yapmadık diye sor bana” oluyor tepkisi…

Kıbrıs Türk Devlet Tiyatroları için ‘idealin’ nedir? Ne olmalıdır?

“Yönetim istikrarı çok önemlidir. Bir yılda üç müdür gördüm. Tiyatro istikrarla gelişir ve yetkinleşir.  Sanatsal anlamında yeterlilik odağında yönetim tercihleri yapılarak, uzun soluklu bir süreç yaşanmalıdır. Ciddi altyapı yatırımına ihtiyaç var. Kıbrıs Türk Devlet Tiyatroları binasının yakın zamanda tamamlanacağı söyleniyor, bu bir adım, umarım yeni salona bir an önce kavuşuruz. Çok hevesli ve çalışkan bir oyuncu kadromuz, Kıbrıs Türk Devlet Tiyatroları’nı geliştirmek için çalışan bir müdürümüz var. Teknik personel için ihtiyaçlar ışığında yeni istihdamlar şart…”

“Kuş Albay” oyununu da konuşuyoruz.
“Oyun seçimini bana bıraktılar. Kıbrıs Türk Devlet Tiyatroları’nın havuzu içerisinde yer alan bir oyundu, metni okuduğum zaman etkilendim. Tiyatro salt eğlendirmeyi amaçlamıyor; toplumsal bir mesajı, derinliği, eleştirisi olmalı… O nedenle de önemli bir seçim oldu. Özgür çalıştığım bir süreçti. Çok çalışkan, hevesli, disiplinli bir kadro var, prova mekanlarını çoğunlukla oyuncularımız yarattı. Çok farklı mekanlarda prova yaptık. Tabii bir aya yakın prova yapamadığımız dönemler oldu çünkü mekan yoktu. Bir de şansızlık yaşadık, ana roldeki arkadaşlarımızdan birinin sağlık sorunu nedeniyle oyuncu değişikliği zorunluğu doğdu. İyi bir oyun ortaya çıktı. Elbette daha iyi olabilirdi. Sahneleme anlamında teknik sorunlar yaşadık. İyi bir ışık sistemi yoktu, illüzyona ihtiyaç vardı, yapamadık.”

 Bundan sonrası için nasıl hedefler var?

“Yeni projelerimizi Kıbrıs Türk Devlet Tiyatroları müdürlüğüne sunmak istiyoruz. Görevim yönetmenlik yapmak. Elbette imkanlar önemli… Türkiye’deki görevimde uluslararası festival koordinatörlüğü yaptım, benim için son derece önemli bir deneyimdi. Daha fazla oyun sahnelenmesi gerekiyor, hem oyuncu hem de seyircinin buna ihtiyacı var. Ancak sahne imkanı kısıtlı… Moldovya’ya gittim, çocuklar için kukla tiyatro salonu dahi ayrıydı. Burada doğrudan tiyatro amacıyla inşa edilmiş, evrensel ölçek tiyatro sanatçı için donanmış tek bir sahnemiz maalesef yok. Sahne ve altyapı olmadan tiyatro gelişmez, toplum gelişmez, istenen hedefe varılamaz…”