Gece ayaz mı ayaz!.. Sabahı karla uyanacak Kıbrıs’ın kuzeyi de diye beklerken başladı yavaş yavaş yağmaya akşamdan… Yağmurla karışıktı önce, en azından öyle yağdı alçak yerlere…
Ha tamam, sabaha Beşparmakların tepeleri kar tutacak herhalde diye bekledik bu kez… Güneş aydınlattı her yeri sabahleyin… Yalnızca tepeler değil, alçak yerlere kadar inmiş karın beyazı… Soğuk ama güzel bir görüntü…
Daha önceleri penceremizi açtığımızda hemen karşımıza çıkardı dağın görüntüsü ve uzun aralıklarla yağan karın beyazı… Ancak bu kar yağışında açtım pancurları, beyazı görmek istedim ama göremedim. 10 kat bina populizmi geldi geleli doldu hemen Girne’nin her tarafı yüksek binalarla… Göremedim, evin arkasına koştum. Arka balkondan henüz görülebilen Beşparmaklar’ın görüntüsüne baktım sabahın ayazında… Soğuktu ama güzeldi.
Saint Hilarion beyaza bürünmüştü… Dağ eteklerindeki yerleşim yerleri beyaz boyanmıştı… her taraf beyazdı.
Çıktım evden, Lefkoşa’ya gelirken dağın üzerinde daha da beyaza büründü etraf… Ağaçların dalları karın ağırlığını ilk kez bu kadar hissetmiş gibi… Yoldan geçip gidenler duruyor, fotoğraf çekiyor veya zamanı olanlar ailesini alıp gelmiş kar topu oynamaya…
Peki kara olan, beyaza olan bu kadar ilgi neden? Evet, çok sık yağmıyor bizlere… Özlüyoruz onu… Arada bir yüzünü gösteriyor… Daha çok iki dağ arasında kalan ve karşılıklı esen soğuğunu çekiyoruz biz… Toroslar ve Trodos karlara bürünmüşken biz arada üşüyoruz. İşte bu hasret yağdığı zaman da bizi hemen çekiyor kendine… “Soğuğu çekeceksek hiç olmazsa başımıza yağsın” düşüncesiyle… Peki başka nedeni var mı? Biraz da abartma yaparak soruyor ve yorumluyorum; Rengi mi güzel, temizlik mi veriyor, ferahlık mı? Ondan mı koşuyoruz hemen… Belki bu da var, bu da çekiyor bizi…
Çok göremediğimiz ve kimbilir bir daha ne zaman göreceğimiz başka bir karı bekleyene kadar şimdi görebilmek için… Çocukları alıyoruz kucağımıza, gidiyoruz. “Bak annem, bak babam bu kar. Havadan yağar, çok soğuk olunca yağar, genelde yükseklere yağar, bizde pek yağmaz, şimdi görün, tanıyın karı… Bir daha ne zaman görürüz bilmiyoruz çünkü!!!”
Gazetelerde ön sayfalara çıkarıyoruz… “Kar sevinci” diyoruz, “çocuklar karda oynadı” diyoruz… Farklı bir keyif, farklı bir eğlence… Belki de her zaman yağsa bu kadar eğlenemez, bu kadar keyif alamayız. Biliyoruz ki sık sık olan kanıksanır artık… Alışırız, pek umursamayız. Memlekette olanlar gibi…
İyi ki kar yağmış da farklı bir lezzet gelmiş memlekete…
Akşama kalmayan, eriyip giden kar, bir gün de olsa beyazlık getirdi, temizlik getirdi… Biz ne kadar etsek de memleketin içine doğa yine de yaptı yapacağını;
Bu kar size de gerek!
İki arkadaş ellerinde tuttukları, kafalarına koydukları kar toplarıyla yaşıyorlar kar sevincini…