“Bir indirim furyası, hayal mi?

Mert Özdağ

 

Çok pahalı bir memleket bizimkisi.
Özellikle son 6-7 yıldır sürekli bir geriye gidiş var.
Gelirlerdeki bu geriye gidiş özellikle de ‘dar gelirli’ yurttaşın belini büküyor.
Pek tabii yurttaşın alım gücü düşünce de iş insanı da bundan nasibini alıyor.
Yurttaş ayı zor çıkarırken para harcamıyor.
Para harcanmadığı için piyasada sıcak para akışı da olmuyor.

Sağınıza solunuza bakın.
“Satılık” olan çok dükkan göreceksiniz!
En kötüsü de bu ülkede bir hayat kurmak isteyen ancak para kazanamayan yurdumun gençleri gittikçe çoğalıyor, evlerinde boş boş zaman tüketiyor.
Pahalılık her şeyi etkiliyor.
Eğitimden turizme kadar her şeyi.
Pek tabii izolasyon dediğimiz olay da bu sorunun başlıca faktörleri arasında.
Bizler “zam” başlıklı haberlere alışığız.
Benzine zam, elektriğe zam…
Dövizin fırlaması da iyi bir haber konusudur gazeteciler için.
Tabii sonuçları o kadar acı ki!..
Ancak indirim ve ucuzluk haberleri de almıştık bir dönem.
Özkan Yorgancıoğlu’nun başbakanlığı döneminde elektrik, gaz ve akaryakıtta ciddi indirimler olmuştu.

Aslında bu indirimler kimyamızı bozmuştu o günlerde, alışamamıştık!
Adım adım bu fiyatları yeniden aşağıya çekmek gerekiyor.
Siyasi iradenin biraz buna kafa yorması, üzerinde çalışması elzem.
Bu memleketin en büyük sorunlarından biridir pahalılık!..
Daha canlı bir ekonomi için yeniden biz ucuzluk furyası lazım bize…
Bunun için de sağlam bir plan…
Elbette böylesi bir süreç çözüm değil ama toplumsal algı bakımından da, herkesin bütçesi bakımından da hem bir moral hem de ‘akmazsa damlar’ mali destektir alınan indirim kararları…
Hükümet yönetenlerin bu uygulamaları geliştirmesi, bazı vergi ve fonlar dahil olmak üzere ‘nereden neyi azaltabilirim’ mantığıyla hareket etmesinde yarar görüyorum.

Buna paralel belediyelerin ve ticaret çevrelerinin de bu furyaya katılarak katkı koyması nefes almamızı sağlayabilir.
Daha açık yazmak gerekirse elektrik, akaryakıt, gaz gibi temel tüketimde indirimi vergiler de takip edebilir…
Kötü mü olur?
Bence olmaz.

--------------------------------------------------------

Ne gemi var, ne de kaptan!

Daha önceleri 'erken zengin olma' derdine düşenleri toplum yadırgardı.
Hatta onlara kötü gözle bakılırdı.
Şimdi öyle bir hassasiyet kalmadı
Zira yaşadığımız "ülke" ya da "sistem" birlikte hareket etmemize engel oldu.
Birçoğumuz birlikte kurtulmak yerine kendi kurtuluşunu yeğledi.
Ve birçok şey de yok oldu gitti.
Mesela insanlar bir birine inanmıyor artık.
‘Bir’ olmaya da inanmıyor.
Bu nedenledir ki 'zümresel' çıkarlar gündemin ilk sırasında artık.

X sendika 1 personel yoksa grev yapıyor, Y sendika maaş- ek mesai için eylem yapıyor.
Çok şeyi yitirdik biz böyle yapa yapa…
Değerlerimizi yok ettik.
Geçmişe bakıp yad etmek de bundan değil mi?
Medyada yer alan haberlere bakın lütfen!
Ne hallere geldiğimizi anlatıyor gazetelerin sayfaları.
Mesela dünkü Yenidüzen’de manşette bir haber vardı, Sevgili Didem Menteş imzalı…
Alacak verecek davaları artıyor.
Son 3 yılda 42 bin dava!..
İnsanlar borç ödeyemiyor, alacağını alamıyor.
Yani ekonomi tıkalı!..
Ekonomi yetmezmiş gibi yargı da tıkalı!..

Bunlara ek olarak hırsızlık, seri kundaklama, cinayet, tecavüz, taciz de var menüde.
Devletten gelen kötü kokular hala mide bulandırıyor.
Eski dosyalar sonuçlanmıyor, yapanın yanına kalıyor anlayışı hakim.
Hepsi birer sistem sorunu aslında.
Tek tek çözülmeye muhtaç ama çoklu çözüm rejimi değiştirmek değil mi?
Bunu artık kimse konuşmuyor.
“Niye bu haldeyiz” sorusunu sormak gerekiyor kendimize.
Çünkü ortada bir “sonuç” vardır.
Ve elbette bu “sonucun” bir de nedeni, nedenleri…
Haberde adı geçen yolsuzluk yapan siyaseti bu sistemin meyvesidir.
Yani sonuçtur!..
Hırsız da, tecavüzcü de, kundakçı da…
Hepsi birer sonuç!..
Dediğim gibi artık kimse statükonun değiştirilmesinden söz etmiyor.
Peki ama neden diye kendimize sorduk mu?
Biz bu rejimi çok sevmiş olabilir miyiz?
Kim bilir, belki de öyle…
Hani eskiden “gemisini kurtaran kaptan” derlerdi ya!..
Şimdi ne gemi kaldı, ne kaptan…
Farkında mısınız, hepimiz sudayız artık!..
Ne gemi var, ne de kaptan!

-----------------------------------------------------

Sanki çok yatırım, çok iş yaptın!

TV ekranında Lefkoşa Belediye Başkanı Mehmet Harmancı’yı izliyorum.
Öylesine öfkeli ki!..
Belli ki Lefkoşalının kentten şikayetlerini biliyor, işitiyor.
Ancak siyaset bu, dikkati başka yöne çekip kendi zafiyetlerini kapatacak, haklı olarak.
Tam da öyle yapıyor.
Takmış su meselesine…
İyi bir siyaset alanı iş yapmayanlar için: “Su”
Çok iyi laf üretebilirsiniz “su” üzerine…
Laf!..

Hani, konu müsait…
Sosyalizm, kapitalizm vesaire, salla gitsin!
Suyun özel şirket tarafından işletilmesiyle kendilerinin yapacak “işi” kalmayacağını anlatıyor, kızgın kızgın.
“Kanalizasyon ve su altyapısı özel şirke tarafından yapılacak. Bize layık görülen temizlik, sağlık, biraz da sosyal hizmet” diyor ve bu durumdan şikayet ediyor.
Bu güne kadar sanki de alt yapı yapa yapa bir hal oldu belediye!..
Kanalizasyon ya da yağmur suyu ile ilgili kılınızı kıpırdattınız mı sayın başkan?
NE YAPTINIZ?
Ya da su şebekesini mi yeniledi belediyeniz?
HAYIR!
Ne yaptınız da şimdi ‘yapamayacaksınız’?
Zaten bu güne kadar yapılan yatırımlar da TC Büyükelçiliği finansmanıyla yapılmadı mı?

Haaa bir de “yağmur suyumuzu da özel şirket alacak” diye iddia edenlere çok gülüyorum.
Yahu o “yağmur suyu” bizi sele boğdu yıllarca!..
Umursadık mı, değer verdik mi?
Aktı, gitti derelerden, arkasından baktık…
Hiç kimsemiz “ah vah” etmedi …
Ne oldu, şimdi “değerli” oldu?
Hadi canım siz de!
Siyaset de bir yere kadar.
Biraz da yere bassın ayaklarınız.
İşte bizim memleket böyle: Çok laf, az iş.