Yaşı 82 idi… Cansız bedeni yatakta uzanmış duruyordu… Yüzü biraz ağarmış gibi, dudaklarında da bir tebessüm… Belki de sevenlerine öyle geliyordu…
Belirgin bir hastalığı yoktu, kalp artık eski gücünde değildi ve durdu. Ölümü için sadece dört kelimelik bir dileği vardı, “ne çekeyim, ne çektireyim”… İleri yaşta ama ani ölümü bu isteği gibi oldu… Ölümü için “çekmeme”yi diliyordu ama yaşamında çok çekmişti… Bazen “bir mezar taşı kaldı başıma gelmedik” dediği olurdu; zorluklara ve çektiklerine yenilmedi ama…
Eşini kaybettiğinde 46 yaşında idi, yaşları 18 ile 11 arasında dört çocukla kaldı. Eğitimi, ancak ismini ve o da eski Türkçe olarak yazacak kadardı. Hiç çalışmamıştı, çarşı – pazar işini de hiç yapmamıştı. Şimdi, eşinden dolayı kendisine verilen az bir maaşla ve kendi başına çocuklarını yetiştirecekti. Zaman da ters, memleket savaş halinde… Para zaten yok ama memlekette yokluk da çok…
En büyüğü kız, diğer üçü erkek dört çocuk… Okuyacaklar, meslek sahibi olacaklar; iyi birer insan olacaklar…
Ailenin birliği ve dirliği ve temizliği sağlanacak… Ama beslenecekler de, giydirilecekler de; masrafları karşılanmalı… Maaş da az, ev de kiralık… İdare edecek kadın başına hepsini…
Kendi kendine ve sessizce “bugün de tenceremiz kaynadı, çok şükür” dediğini çocukları dudak hareketlerinden okurdu bazen… Okullar açılırken kıyafet almak, kitap – kırtasiye almak zorlardı… Bakkaldan veresiye almazdı ama kıyafetleri arastada bir kumaşçıdan taksitle alırdı. Bayramlar, hem eşinin olmaması hem de fakirlikten yüreğine dokunurdu. Kurban bayramında kurban kesen komşuların getirdiği ete yerinirdi.
Çocuklarının doğum günü, kek tenceresinde pişirdiği kek ile kutlanırdı, bir de kekin içine attığı yarım şilin paranın kime çıkacağının heyecanı… Çocukların okul arkadaşlarının doğum günü kutlaması farklı olabilirdi, kimisi parti yapardı… Çocukları söylemezdi, gitmezdi; o da bilmezdi. Bilseydi ne yapardı bilinmez ama çocukları kıt-kanaata alışıktı.
Çocuklar üniversiteye gidecek, gerçi burslu okuyacaklar ama ek masraf çıkıyor. Kolay değil üç çocuk aynı anda yurtdışında üniversitede okusun… Ama okumalıydılar… Bir taraftan onları idare etmek, diğer taraftan hasretlik; bir de kaybolan eşinin akıbetini hala daha öğrenememek…
Uçak alanına gidip yolcu etmek isterdi hep çocuklarını, geleceklerinde de karşılamak… Kimbilir, belki de kocasını son gidişinde uğurlayamadığı ve gittikten sonra da gelişini hiç yaşayamadığı ve onu karşılayamadığı içindi bu arzusu… Araba da yok?! Bir tanıdığın arabasına benzin parasını ödeyerek gitmekti çaresi…
Yemeyip yedirmekle, giymeyip giydirmekle geçti ömrünün uzunca bir kısmı… Çocuklarının başında şefkatli bir ana ve aynı zamanda baba oldu. Yıllar ezgi içinde geçti onun için, taa ki tüm çocukları eğitimlerini tamamlayıp, kendi ekmeklerini kazanana kadar. Sonrasında rahata erdi, çocuklarının kendi aileleri vardı artık… Yoksulluk bitmişti… Torunlar da gelmeye başlamıştı… Gururluydu ve geçen onlarca yıla rağmen dönmesini beklediği eşi ile bu gururu paylaşacaktı.
O bir anaydı, yani kadındı… Ailesi için tek başına mücadele eden bir kadın… Bütün zor koşullara karşı yılmayan ve yıkılmayan bir kadın… Şefkati yüksekti; güçlü ve dirençli idi… Eşi hayatta kalsaydı daha farklı olmayacaktı çocuklarının durumu, yani zorlukların içinden çocuklarını yetiştirmekte eşinden geri değildi.
Yaşadığı dönemlerde, toplumsal yapı içinde, kadın erkeğe eşit değildi… O eşiti sayılmadığı bir erkeğin yapması gerekeni başarı ile yapmıştı. Yani ve sonuçta ve yaşamında yetenekleri ve yapabildikleri bir erkekten geri olmadı… Onun başarabildiğini kaç erkek başarabilmişti acaba?!...
Yatakta cansız bedeniyle duruyordu, dudaklarında gülümseme… Çocuklarına veda mı, hayata “başardım ve gittim” mesajı mı?!.. Bilinmez… Bu tebessümü dudaklarına aldığında kapanmak üzere olan gözlerinden ve durmak üzere olan beyninden neler geçmişti bilinmez. Büyük oğlu bir bez parçası ile çenesini bağladı, alnından öptü; küçük oğlu sol elini iki avcunun içine aldı. Ona veda…
O bir kadındı ve yaşamından gururla gitti…
Dünya Kadınlar Günü tüm kadınlara kutlu olsun… Kadın – erkek eşitliğine evet ama yaşamda anaların yeri ayrı…