Aramızdaki ilişki, çok uzun yıllara dayanıyordu. O kadar emek sarf etmiş, kendi ellerim ve irademle bir birliktelik kurmaya çalışmıştım. Tabi ki tek taraflı değildi. Bu yüzden mevzunun bu noktaya geleceğini pek tahmin etmemiştim. İlk dönemlerde kendimi adeta bir prenses gibi hissetmemi sağladı. Özel ve vazgeçilmez bir kadından, öldürülmeye “hak eden” biri hâline dönüşüverdim.
Evet, evet. Zaman zaman kıskançlık yapıyor, bunun sebebini de aşkının büyüklüğü ile açıklıyordu. Bana yaşattığı tüm kısıtlamalar, yavaş yavaş başladı. Önceleri çok güzel bir kadın olduğumu; kıyafetlerimin, hal ve tavırlarımın insanların çok fazla ilgisini çektiğini söyleyip, yakınmaya başladı. Herkesin gözü, benim üzerimde olduğu için, kılık kıyafetime dikkat etmem gerektiğini her daim kafama kakıyordu. Beni sahipleniyor oluşu hoşuma gitmişti. Ne de olsa küçük yaştan beri bunu öğrenmiştim. Beni koruyacak, kollayacak ve tüm kötülükleri benden uzak tutacak bir erkek, beni tamamlayacak önemli bir unsurdu. Yalnız kalırsam mutsuz olacak, kadın olmanın yarattığı güçsüzlük ve eksikliği bir türlü gideremeyecektim.
Zamanla ufak tefek tartışmalar yaşamaya başladık. Her evlilikle olur bunlar, zamanla geçer diyerek kendimi oyaladım. Eve geç geliyor, zamanının büyük kısmını dışarıda geçiyordu. Babam da böyleydi, ben de bu yüzden yaşananları çok garipsemiyor, normalin bu olduğunu düşünüyordum. Zaten yaşanan kavgaların da sürekliliği yoktu. Bir gün bağırıp çağırıyor, tehdit ediyor, ertesi gün gelip özür diliyordu. Bunu yaparken, beni ne kadar çok sevdiğini, benden vazgeçemeyeceğini ve bensiz yaşayamayacağını söylüyordu. Benden tek arzusu, onun isteklerini görmezden gelmemem, kararlarına saygı duymam ve kendini kafeste hissedeceği şekilde ona baskı yapmamamdı. Yani her türlü sürtüşmenin sorumlusu da alttan alması gereken de bendim.
Maddi durumu çok iyi olduğu için evliliğimizin ilk yıllarında çalışmamım gereksiz olduğuna inanıyordu. Aslında sonraki yıllarda yaşayacağımız şiddetin tohumları o zamandan ekilmeye başlamıştı. İş hayatına girip, ekonomik olarak güçlenince psikolojik şiddet uygulamaya, çeşitli sebeplerle beni aşağılamaya başladı. Belki sizin için çok küçük bir ayrıntı olabilir ama kendi soyadımı da kullanmamam konusunda beni uyardı. Bunu, kendisine saygısızlık olarak algılayacağı ve bir aile kurulduğunda onun temel simgelerinden birinin soy isim olduğu konusunda beni ikna etti. O zamanlar ailenin kutsal ve korunması gereken bir müessese olduğuna inanıyordum. Devamını sekteye uğratacak hiçbir adım atmak istemiyordum. Bu gibi küçük ayrıntıların, sonradan hayatıma mal olacak bir cinayete varacağını hiç hesaba katmamıştım.
Ataerkil iktidarın, kadınları ne gibi sebeplerle kontrol altında tutmak istediği ve bunu gerçekleştiremediği noktada şiddete başvurduğunu çok geç algıladım. Eve kilitlediğim ilk gün, esas tehlikenin dışarıda değil içeride olduğunu kavradım. Sokakların güvenli olmadığından bahseden ve bunun iyileştirilmesi için çaba göstereceğini söyleyen devlet yöneticilerinin, ev içlerinde yaşanan mağduriyetleri nasıl da halının altına süpürdüğünü ta tenimde hissettim. Sonumun başlangıcı, boşanma kararı verdiğimi eşimle paylaştığım an yaşandı.
Başkalarının gözünde terbiyeli, sessiz sakin ve eğlenceli olarak tanımlanan adamın içindeki erkeklik kendini daha yoğun bir şekilde ortaya koymaya başladı. İlk etapta beni öldüreceğini söyledi. Sanırım bana karşı samimi olduğu tek an oydu. Evden çıktım. Küçük ve seri adımlarla ilerledim. Bundan sonra geri dönmek yoktu. Uzun zamandır bunu planlıyor ama bir türlü cesaret edemiyordum. Kolay değildi. Ailenin devamını sağlamak ve her ne yaşanırsa yaşansın sineye çekip devam etmek benim görevimdi. Karşı çıktığımda da herhangi bir sonuç almam mümkün değildi. Aynı karmaşa aynı kısır döngü aynı şiddet, birbirinin ardı sıra yaşanmaya devam ediyordu. Polis karakoluna gittim.
Ailenin, toplumun en küçük ve korunması gereken yapı taşı olduğunu bana hatırlatan polis mensupları, eşim aleyhine işlem başlatacağına bizi barıştırmak için ellerini sıvadı ve bilgilerimi alıp beni yollattılar. Devletin geri kalanı ne yaptı? Kocaman bir hiç. Yasalar yaptılar ama uygulayan yok. Kalacak başka bir yerim olmadığı için, korkuma rağmen gerisin geri eve döndüm. Bu hikâyenin devamı yok, çünkü birçok kız kardeşimin yaşadığı gerçeklik benim de başıma geldi. Boşanmak istediğim, kendine karşı çıktığım ve bir kadın olarak var olmak istediğim için kocam tarafından öldürüldüm. Bir kişi daha eksilmememiz için ne yapacaksınız, siz onu söyleyin. Gerisi boş, gerisi laf salatası. Artık yeter.
*Arjantin’de yaşanan kadın cinayetlerini protesto eden aktivistlerin, 3 Haziran 2015’te gerçekleştirdiği eylemin sloganı.