Bağımsız Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurulması kararını ilan eden 1959 tarihli Londra Antlaşması’nın imzalanışının yıldönümü bugün.
Londra’da, 19 Şubat 1959’da, Büyük Britanya Birleşik Krallığı ve Kuzey İrlanda Başbakanı, Yunanistan Krallığı Başbakanı ve Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı ile Kıbrıs Rum ve Türk toplumları temsilcileri, imza koydukları bu belge ile, 11 Şubat 1959’da Zürih’te imzalanan antlaşmaların, Kıbrıs sorununun nihai çözümü için uzlaşılmış bir temel olduğunu kabul ve ilan etmiş oldular.
Ve Kıbrıs Cumhuriyeti, Zürih ve Londra Antlaşmaları ışığında, 16 Ağustos 1960 itibarıyla fiilen yürürlüğe girdi.
Girdi girmesine ama devletin oluşturucu toplumları için, gönüllü değil, mecburi bir ‘sonuç’ olması nedeniyle, aslında biraz ‘prematüre’ bir doğumdu bu.
Yani yaşatılabilmesi, bu ‘prematüre bebeğe’ iyi bakılmasına bağlıydı.
Bakılmadı...
Kıbrıs Rum siyasi liderliği, Kıbrıs Cumhuriyeti ile ‘vazgeçmek zorunda kaldığını’ düşündüğü ‘hakları’, kendi ‘emelleri’ için geri kazanma gayretine girdi, Kıbrıs Türk siyasi liderliği de bu Cumhuriyet ile kendine verilen ‘hakları’, yani eşitlik statüsünü, nasıl kendi ‘emelleri’ lehine kullanabileceğinin hesaplarına başladı.
Makarios, büyük adımını 13 maddelik Anayasa değişiklik önerisiyle attı, Kıbrıs Türk liderliği de, ‘caymaya’ dünden hazır olduğu bu ortaklıktan geri adım atmak için, bu 13 maddelik teklifi basamak yaptı.
Sonuç olarak Kıbrıs Cumhuriyeti devleti, 1959’da imza konan antlaşmaların öngördüğü şekliyle, sadece 3 yıl yaşayabildi.
Dönemin Kıbrıs Türk Cemaat Meclisi Başkanı Rauf Denktaş’ın ‘sahibi’ olduğu Nacak Gazetesi’nin, Makarios’un 30 Kasım 1963’te sunduğu Anayasa değişiklik teklifinin ardından yaptığı yayınlara bakarak, Kıbrıs Türk liderliğinin ‘niyetini’ okumak mümkün.
Yani ta bugünü!
Haftalık olarak yayınlanan Nacak Gazetesi’nin 13 Aralık 1963 tarihli sayısının manşeti, tam da şöyle:
‘Makarios, “Sıçrama Tahtası” parolasına uygun olarak hoplama ve zıplamalara hız verdi... Anayasa Bize Mezar Olmadan Başpapaza Yar Olmaz... Makarios ilk adımı attığı anda, onu tanımadığımızı ilan edeceğiz. Kıbrıs Anayasası mevcut rejimin temelidir. Temel yıkılınca bina çöker. Makarios keyfi şekilde anayasaya el uzattığı an Kıbrıs Cumhuriyeti yok demektir. Böyle bir halde, eski hukuki durum, yani sömürge rejimi avdet eder. Sömürge idaresi gittiğine ve geri dönmesi söz konusu olmayacağına göre adada mevcut halklar mukadderatını bizzat tayin etmek, kendi devletlerini kurmak veya başka bir devlete iltihak etmekte hür ve serbest kalırlar’...
***
Kıbrıs Rum liderliği, daha fazlasını istemişti.
Ve evet, daha fazlasını aldı.
Ama Kıbrıslı Rumlar bunun bedelini, ülkelerinin yarıya yakın toprağını kaybederek ödediler.
Kıbrıs Türk liderliği de daha fazlasını istemişti.
Ve evet, o da daha fazlasını aldı.
Ama Kıbrıslı Türkler de bunun bedelini, hukuki varlıklarını yitirerek, dünya üzerinde yok sayılarak ödediler.
Oysa bugün bu devlet, çok farklı koşullarda, çok farklı bir biçimde yaşıyor olabilirdi.
Arkamızda binlerce ölü ve kayıp bırakmadan, umutlarımızı, 50 yıldır müzakere masalarında çürütmeden, yaşıyor olabilirdik.
Olmadı.
Oldurmadılar.