Bir mektup ve rehine!

Cenk Mutluyakalı

Tatar'a bir mektup gönderilmiş.
Sus pus!

Dünyaya sataşıyor ama yurdumuzu dünyaya bağlayacak tek bir adım atmıyor.
Kıbrıslı Rum lider Anastasiadis, “gel görüşelim” diyor.
“Ercan’ı doğrudan uçuşlara açalım” diyor.
“Mağusa Limanı’na doğrudan ticareti başlatalım” diyor.
Bunu da Birleşmiş Milletler gözetiminde öneriyor.
Türkiye de o Birleşmiş Milletler’in üyesi…
İllaki “garantör” istiyorsan…

Suspus yine!

***
Tatar dünyaya sataşıyor ama yurdumuzu dünyaya bağlayacak tek bir adım atmıyor.

Toplum liderinden öte “konu mankeni” rolünde geziyor, gülümsüyor, fotoğraf paylaşıyor.

O da gerekli...
İyi bir özellik, halkla iç içe olmak…
Eğer asli görevini yerine getirirsen elbette…

Yan yana geldiğin o insanları dünyanın dışında tutuyorsan…
Gelecek belirsizliği asıyorsan her birinin boynuna…
Hayatlarına sıradanlığı ve köhneliği dayatıyorsan…
Böyle “halkçılık” olmaz…


***

Yıllar yılı Ercan’dan dünyaya direkt uçuş istediler.
Bunu engellediği için suçladılar, güneyi…
Şimdi ne oldu?
Kıbrıslı Rum lider yeniden gündeme taşıyor.
“Ercan’ı doğrudan uçuşlara açalım” diyor.
Görüşmüyor bile!

***

“Maraş’ı yasal sahiplerine vereceğiz” diyordunuz ya!
Tam da bu söyleniyor.
“Yasal sahiplerine verelim…”
Buna karşılık Ercan Havaalanı, 1944 Chicago Sözleşmesi de dâhil ilgili uluslararası hukuk kurallarına tam uyumlu olarak dünyaya açılacak.
Adanın kuzeyine dünyanın dört bir yanından uçuş olabilecek böylece...
Turist gelecek, her yerden…
Ekonomi büyüyecek…


***

Bunu niye görüşmüyorsunuz?
Salt “talimatla” hükümet kurmak, parti kurultayında dibi görmüş biri vekili sözüm ona Başbakan yapmak için mi?
“Eşit Egemenlik” yalanıyla Ankara’dan Dışişleri Bakanı atayabilmek için mi reddediyorsunuz bu öneriyi görüşmeyi?
Niçin?

***

Avrupa Komisyonu tarafından yönetilecek bir süreçle Mağusa Limanı da doğrudan ticarete açılacak.
Bu öneriliyor!
Türkiye – Kıbrıs arasındaki yakınlaşma ilerleyecek böylece…
Güven büyüyecek belki…
Yeni bir gelecek tasarımı başlayacak.
Avrupa Birliği’yle yeni bir sürecin kapıları açılacak.
Euroya geçiş de mümkün olacak, kim bilir…
Çözüme adım adım yürünecek…

***

Bu toplum sizin yan yana fotoğraf çektirmeniz için “rehine” değilse eğer ya masaya oturunuz, dünyayla buluşalım ya da çekiliniz aradan…

Var olmak istiyoruz, duyuyor musunuz?
Var olmak!
 


Yakın korumalar

Meclis Başkanı “koruma” istedi ya…
İtibarın korumayla korunduğunu sanıyor!
Kendisine “faşist” diyorlarmış…
O da kendini savundu: Herkesin koruması var, benim niye olmasın?

***

İşin aslı “yakın koruma” meselesi maalesef bir “imtiyaza” dönüştü.
Kimsenin kimseyi de koruduğu yok aslında…
Bir “yardımcı personel” gibi alınıyor bu insanlar ve bir ayrıcalık olarak iş görüyor.

Ne kadar eski Cumhurbaşkanı, Başbakan varsa tümü kabul etti.
- Tufan Erhrüman reddetti yalnızca. -
(Hakkı Atun’dan emin değilim, Hüseyin Özgürgün yurt dışında, bilmiyorum, Polis Genel Müdürlüğü toplam kaç yakın koruma var diye açıklar mı, sanmıyorum.)

Şu anda 3 eski Cumhurbaşkanı, yanılmıyorsam 7 eski Başbakan’ın korumaları var, bunlara mevcutları da eklersek, bir gece tüm memlekette trafik ya da asayiş kontrolü yapacak kadar insan kaynağı çıkıyor ortaya…
Tümü geri çekilmeli…
Bir “tehdit” olursa eğer…
O zaman “koruma” görevlendirilmeli…

Şimdiki haliyle “koruma” değil zaten siyasi bir ayrıcalık olarak, yardımcı personel ya da özel kadro sadece…


Sağlık için maske!

Umarım bir alışkanlık olarak kalır maske…
En azından hasta olduğu zaman insanlar, gripse, öksürükse, salya sümük geziyorsa, hem kendini, hem çevresini korumak için…
Tozlu günlerde korunmak için…
Yeni doğmuş bebekleri ya da yaşlı hastaları ziyarette…

“Maskeden kurtulma bayramı”na gerek yok.
Çünkü maske hep vardı, hep olacak…

Sağlık için kullanalım yerinde kullanalım…
İllaki vazgeçeceksek, ikiyüzlülükten vazgeçelim, yüzlerimizdeki yalancı maskeleri bir kenara atalım.