Ödül AŞIK ÜLKER
Girne-Tatlısu anayolunun 32-33 km’leri arasında, 26 Şubat gecesi, “aşırı sürat ve dikkatsizlik sonucu, tali yoldan dikkatsizce ve 285 mlgr alkollü içki tesiri altında anayola giriş yapan” 19 yaşındaki bir sürücünün çarpması sonucu hayatını kaybeden Cemre Yönet’in annesi Gönül Sağır, ölümlü kazalarda verilebilecek en yüksek cezanın 7 yıl olduğuna dikkat çekerek, yasaların değiştirilmesi gerektiğini belirtti.
Değişecek yasalardan oğlunun yararlanamayacağını bildiğini söyleyen acılı anne Gönül Sağır, mevcut cezaların adaleti sağlamadığını, alkollü kaza ile alkolsüz kazanın cezasının aynı olmaması gerektiğini ifade etti.
“Caydırıcı cezalar olunca, bakalım alkollü şekilde direksiyona geçilecek mi? Yasa çıkarmanın bir maliyeti yok, hükümet ‘bütçem yok’ diyemez” diyen Sağır, “Yasaların iyileştirilmesinin benim çocuğuma bir faydası olmayacak ama, bundan sonra birinin başına benzer bir şey geldiğinde, onların katilleri rahatça ortada dolaşamayacak... Zamanında çıkartmadıkları yasalar yüzünden benim oğlumun katili az ceza alacak. Adil mi? İlahi adalete havale ettim” diye konuştu.
Karşı tarafın yüksek kefaletle serbest bırakılmasına da tepki gösteren Sağır, şunları söyledi:
“Kefaletle nasıl serbest bırakırlar? 289 promil alkolle, ölümlü kaza... Buranın kanunlarını bilmiyorum. O yüzden hemen bir avukat tuttum, bu gibi davalarda savcılığın dava açtığını öğrendim, ölen kişinin ailesi çağrılmaya biliniyormuş. Ölen oğlumun davasına nasıl çağrılmam? Asıl benim davada bulunmam lazım, can benim canım. Canım nasıl yandı...”
Tek evladını kazada kaybeden anne Gönül Sağır, kimse ses çıkarmazsa, destek vermezse de, tek başına yasaların değişmesi, başka annelerin ağlamaması için mücadeleye devam edeceğini vurguladı.
Boynunda oğlunun aldığı kolye, üstünde oğlu Cemre’nin T-shirtü ve bileğinde oğlunun fuları bağlı olan Sağır, “Ben çocuğumun kazağına sarılıyorum, kokusunu öyle almaya çalışıyorum. Bileğimdeki oğlumun fuları, üstümdeki T-shirt de onun. Oğlumu hissetmek için, ondan güç almak için bunları yanımda taşıyorum” dedi.
Soru: Oğlunuzu 26 Şubat akşamı bir trafik kazasında kaybettiniz. Öncelikle sabır diliyorum. Kıbrıs’ta mı yaşıyorsunuz? Olay günü neler yaşandığını anlatır mısınız?
Sağır: Oğlum 2010 yılından beri Kıbrıs’taydı. O dönem evli olduğum babasının görevi nedeniyle buraya gelmiştik. Cemre, lisenin son iki yılını Lefkoşa Türk Lisesi’nde okudu ve bu okuldan mezun oldu. Kıbrıs’ı çok sevdiğinden dolayı üniversiteyi burada, Doğu Akdeniz Üniversitesi Turizm Otel İşletmenliği bölümünde okumayı tercih etti. Üniversitesinin ilk yılında, babasının görev süresi bittiği için, biz Türkiye’ye geri döndük ve bir süre sonra babasıyla anlaşamadığımızdan dolayı ayrıldık. Oğlumu tek başına okuttum. 2017 yılında mezun olduktan sonra, Kıbrıs’ı çok sevdiği için burada kalmaya karar verdi. Ben de tek oğlumu yalnız bırakmamak ve yanında olmak için 2017 yılında İzmir’den Kıbrıs’a geldim. Bir ev aldım ve oğlumla beraber yaşamaya başladık. Ben bir turizm acentesinin idari işler sorumlusu olarak çalışmaya başladım. Oğlum da bir otelde çalışıyordu. Kıbrıs’ta anne-oğul yaşamaya başladık. Oğlum son bir senedir, kız arkadaşıyla ayrı ev tutmuştu, kendi evlerinde kalıyorlardı. Ekim ayında düğün yapacaktık.
“Allahım hiç bir anneye bu duyguyu yaşatmasın”
O gece, kazanın olduğu gece, 20:00-20:10 gibi işten çıkıyor. Beraber çalıştığı bir arkadaşının morali çok bozukmuş, onunla buluşuyor. İki saat oturuyorlar, oğlum 22:30 gibi eve gitmek için arkadaşından ayrılmış. 40-45 dakika sonra kaza meydana geliyor. Ben evdeydim, haberim yok. Gecenin yarısı, uyuyordum, Cemre’nin kız arkadaşı aradı, “Cemre kaza yapmış, beni hastaneye götürüyorlar” dedi. Meğerse oğlum olay yerinde ölmüş ama bize söyleyememişler. Hemen giyindim, ölüm hiç aklıma gelmedi, “yaralanmıştır” diye düşündüm. Akçiçek Hastanesi’ne gidip oğlumu sordum, herkeste bir sessizlik... Bir hemşire, “başımız sağolsun” dedi.
Oğlum orada uzanıyor, beyaz örtüler içinde. Kınalı kuzum, gözünün içine bakarak büyüttüğüm oğlum... Allahım hiç bir anneye bu duyguyu yaşatmasın. Örtüyü kaldırdım, uyur gibi yatıyor, başından kanlar akmış. Oğlumu öyle görünce kahroldum, delirdim. Arkadaşları, hepimiz perişan olduk. İnanmak istemiyorum, “kabus” diyorum. Sonra beni eve götürdüler, “Beni niye eve getirdiniz? Ben oğlumu hiçbir zaman yalnız bırakmadım. Beni oğlumun yanına götürün. Zor da olsa onun yanında olacağım” dedim. Gazetelerde 30 yaşında yazdılar, oğlum 29 buçuk yaşındaydı, 30 olması için altı ayı vardı. Yaşanmamış 6 ayı sayamazsınız. “29 buçuk yıl boyunca hep yanındaydım. O beni görüyor, onu yalnız bırakamam” dedim.
“Ayakları buz gibiydi, ısıtamadım”
Lefkoşa’ya morga getirildiğini öğrendik. Dr. Burhan Nalbantoğlu Devlet Hastanesi’ne gittim. Oğlumun elini tutmak istedim. 29 buçuk yıl boyunca hep yanında oldum. Oğlumun yüzünü, buz gibi ayaklarını öptüm. “Cennet annelerin ayaklarının altındadır” derler ya, ben oğlumun buz gibi ayaklarını öptüm, “Annem cennet benim ayaklarımın altındaysa, cennetimi sana bağışlıyorum” dedim. Ayakları buz gibiydi, ısıtamadım. Sabaha kadar “Veren de Allah, alan da Allah. Rabbim, ben anne olarak oğlumdan razıydım, hakkım helal. Sen de ondan razı ol, mekanını cennet eyle. O iyi bir çocuktu, cennetinin en güzel yerini hak ediyor” diye dua ettim.
“Oğlumda alkol, uyuşturucu baktılar, hiç bir şey yok”
Kıbrıs’ta ailemden kimse yok, eniştemi aradım, “Enişte lütfen gel, Cemre gitti” dedim. “Nereye gitti” dedi, “Kaybettik, öldü” dedim. Uçakta bir kişilik yer varmış, apar topar eniştem geldi. Ben sabaha kadar morgda durdum. Eniştem oğlumun doğumuna da gelmişti. Eniştem gelince, “oğlumun doğumuna gelmiştin, ölümüne de mi geldin? Bunları da mı yaşayacaktık” diye isyan ettim. Oğluma otopsi yapılması gerekiyordu. “Oğlum çok incindi, sakın onu incitmeyin, bıçak değmesin” dedim. Eniştem polis, mahkeme için otopsinin önemini bildiğinden, otopsiye onay verdi. Oğlumda alkol, uyuşturucu baktılar, hiç bir şey yok.
“Kefaletle nasıl serbest bırakırlar? 289 promil alkolle, ölümlü kaza”
Sağolsun eniştem ve Cemre’nin arkadaşları cenaze işlemlerini halletti. Türkiye’ye gittik, 28’inde defnettik. Mevlidini yaptık. 7 Mart’ta Kıbrıs’a geri geldik, mahkeme o günmüş. Havalimanına iner inmez, bir arkadaşımı aradım, davanın o gün yapıldığını öğrendim. Karşı tarafı yüksek kefaletle serbest bıraktıklarını ve ailenin kefaletle salınan oğulları için sevindiklerini öğrendim, kahroldum. Kefaletle nasıl serbest bırakırlar? 289 promil alkolle, ölümlü kaza... Buranın kanunlarını bilmiyorum. O yüzden hemen bir avukat tuttum, bu gibi davalarda savcılığın dava açtığını öğrendim, ölen kişinin ailesi çağrılmaya biliniyormuş. Ölen oğlumun davasına nasıl çağrılmam? Asıl benim davada bulunmam lazım, can benim canım. Canım nasıl yandı... Karşı tarafın alacağı cezayı öğrenmek istedim, evladını kaybeden bir anne olarak. Ben zannediyorum ki, Türkiye’deki gibi ceza davası açacağım. Sistemin çok yabancısıyım. Hakkımı nasıl arayacağım? Biz tereke ve maddi-manevi tazminat davası açabiliyormuşuz. Ben parayı ne yapayım? Hiç bir para oğlumu geri getiremez. Avukatım beni ikna etti, tazminat davasını da açacağım. Alacağım tazminatı da bağışlayacağım, oğlum yardım etmeyi çok severdi.
“Sarhoşun birisi canını aldı. Ve alacağı ceza en fazla 7 yıl”
Oğlumu öldürenin, alkollü şekilde araba sürenin alacağı en ağır ceza ne? Hapiste çürümesini istiyorum. O benim canımı yaktı, oğlumu elimden aldı, torun sevgimi elimden aldı. Benim asla torunum olmayacak. Avukata ne ceza alabileceğini sordum, en fazla 7 yıl. Avukat, şu ana kadar 7 yıl cezanın hiç verilmediğini de söyledi. Cemre tek evladımdı, gözünün içine bakarak büyüttüm. Baba yok diye daha da üstüne titriyordum. Anne-baba ne ister? Topluma yararlı, ahlaklı, kişilikli düzgün bir çocuk yetiştirmek. Oğlum beni gururlandırdı, öyle bir çocuktu. Kazada oğlumun hiç suçu yok. Anayolda, kendi yoluna giderken, sarhoşun birisi canını aldı. Ve alacağı ceza en fazla 7 yıl, genelde onun yatarı 2-3 yılmış. Bu nasıl bir adalet, hangi vicdana sığar. Bir ömrün bedeli 7 yıl mı?
“Bütün kapıları çalacağım. Oğluma mezarında söz verdim”
Soru: Girne Belediyesi önünde bir açıklama, eylem yaptınız. Bir yerde isyan ettiniz ve tek başınıza da olsa mücadele edeceğinizi açıkladınız. Bu süreçte, destek istemek için kimlerle temas ettiniz?
Sağır: Trafik kazası kurbanlarının aileleriyle görüştüm. Trafik kazası mağduru aileler perişan, toplum duyarsız, hükümetin de umrunda değil. Bazı yetkililerle, sivil toplum örgütü temsilcileriyle de temas ettim, bu konuda çabam sürüyor. Herkese ulaşmaya çalışıyorum. Her kapıyı çalıyorum, çoğu zaman aldığım cevap, “Biz çok uğraştık, bir şey olmadı” oluyor. Ama susmam, beni kimse susturamaz. Bütün kapıları çalacağım. Oğluma mezarında söz verdim. Bugüne kadar oğluma ne söz verdiysem, hep tuttum. Girne Belediyesi önünde açıklama yaptım. Oğlumun 10-12 arkadaşı geldi. “Cemre abimiz hep arkamızda durdu, bize destek oldu. Şimdi biz de onun hakkını arayacağız, arkasında durayacağız” dediler. Çocuklar beni çok duygulandırdı, toplumda görmediğim vefayı çocuklarda gördüm.
Sesim titreyerek, boğazım düğümlenerek de olsa eylemi yaptım. Çünkü oğluma hakkını arayacağıma dair söz verdim. İlk başta oğlum için yola çıktım, sonra olan kazaları görünce, sadece oğlum değil trafik kurbanı tüm çocuklar için mücadele etmem gerektiğini anladım.
“Başsağlığı değil, özür!”
Soru: Sesinizi duyan, sizi arayan oldu mu?
Sağır: Sesimi buradakiler duymadı, ama Trafikte Güvenli Yaşam Derneği (TGYD) Kurucu ve Onursal Başkanı Taner Aksu, taa Amerika’dan duydu ve bana ulaştı. Çok duygulandım. Yetkililerden beni arayan, soran olmadı, başsağlığı dileyen hiç kimse olmadı. Karşı tarafın ailesi bana başsağlığı dilemedi. Çevreleri var anlaşılan, onlar rahattı. Benim de, diğer anneler gibi, sessizce bir kenara çekilip yasımı tutacağımı düşündüler herhalde. Ne zaman ki ben basın demeci verdim, bir kaç gün sonra beni bir aracı aradı. Benden özür dilemek istiyorlarmış, üzgünlermiş. Başsağlığı değil, özür! İyi insanlar olduklarını bana anlatmaya çalıştı. Madem iyi insanlardı, çocuklarına alkollü şekilde araca binmemesi gerektiğini neden öğretmediler? Madem çok üzgündüler, yüksek kefaletle çocuklarını neden çıkarttılar. Oğlumun sevenlerinin, bizim adımıza o mahkemeyi takip edeceğini düşünemediler. Oğlumun sahipsiz olduğunu düşündüler. Hakim “kefaletle serbest” kararını verince neden sevindiler? Onlar çocuğuna sarılıyor, öpüyor, ben çocuğumun kazağına sarılıyorum, kokusunu öyle almaya çalışıyorum. Bileğimdeki oğlumun fuları, üstümdeki T-shirt de onun. Oğlumu hissetmek için, ondan güç almak için bunları yanımda taşıyorum. Benim oğlum motoruna binmiş, kaskını takmış, tüm tedbirlerini almış şekilde evine gidiyordu. Aile üzgünse, kefaleti kaldırsın, alkollü şekilde direksiyona geçen oğullarını adalete teslim etsin.
“Kimse konuşmasa da, tek başıma mücadele edeceğim”
Bir anne olarak dayanamıyorum, kimse ses çıkarmıyor. Sivil toplum örgütleri, halk neden sessiz? Bir anne olarak çok hassasım, bir çocuğun nasıl yetiştirildiğini çok iyi biliyorum. Toplumun, sivil toplumun sessizliği beni çok üzüyor. Kimse konuşmasa da, hiç sorun değil, tek başıma mücadele edeceğim. Cemre, tek çocuğumdu. Diğer aileler gibi yapmayacağım, diğer aileler ağlıyorlar, psikolojileri bozuluyor. Bu kolay bir durum değil. Mücadele yerine, yas tutup kabuklarına çekiliyorlar. Onları çok iyi anlıyorum. Trafik kazasında sevdiklerini kaybedenlerin kolu kanadı kırık oluyor. Oğlumu kaybettikten sonra, ben de üç hafta eve kapandım. Bir ayda 7 kilo verdim. Nerede olduğumu bilmiyordum. Sonra bir arkadaşım, o dönemde yaşanan kazaları bana söyleyince, harekete geçtim. Bu acıyı yaşamayan bireylerin, trafik mağdurlarına yardım etmesi lazım. Ama maalesef, yardım etmiyorlar. Sivil toplum örgütlerinin, bu kadar çok kazadan sonra ayağa kalkması gerekirdi.
“Aileler travma yaşıyor, devletin psikolojik destek vermesi şart”
Soru: Yaşanan bu tür kayıplar sonrasında ailelerin psikolojik destek alması gerektiğine de dikkat çekiyorsunuz...
Sağır: Aileler travma yaşıyor, devletin psikolojik destek vermesi şart. Psikoloğum Aslıhan Sevin’in sosyal medyadan bir paylaşımı olmuştu. Ben de bu yazıyı açtığımız KKTC Trafik Kazaları Mağdurları sayfasında paylaştım. Psikolog Aslıhan Sevin şöyle diyor, “Ülkemizde trafik kazalarının her geçen gün artış gösterdiği gözlemlenmektedir. Sadece trafik kazasına karışan birey değil aynı zamanda ailesi de travma yaşayabilir. Bu yüzden trafik kazasına karışan bireylerin aileleride psikolojik olarak çok fazla etkilendiği için destek almaları önerilmektedir. Kaza sonrası aileler kazadan kendilerini sorumlu tutabildikleri (keşke izin vermeseydim, keşke o arabayı almasaydım vs.) ve psikolojilerinin olumsuz yönde etkilendiğini görmekteyiz. Bireyler kaza sonrası ölüm haberini aldıklarında şok, inkar, depresyon, pazarlık ve ölümü kabullenme gibi evreler yaşamaktadırlar. Trafik kazaları, Dünya Sağlık Örgütü tarafından travma olarak kabul edilmektedir. Eğer travmatik yaşantının üzerinden 3 ay gibi bir süre geçtiyse ve stres tepkileri bir ay boyunca sürekli olarak yaşanıyorsa, bu durumda dikkat edilmelidir. Bu durum, bireyin iş, okul, arkadaşlık, evlilik ve özel ilişkilerinde bozulmalara yol açıyorsa yardım alması gerekmektedir.”
“Benim oğlum yeni yasalardan yararlanamayacak, oğlumu geri getiremeyecek ama...”
Oğlum seyehat etmeyi, değişik yerlere gitmeyi, farklı kültürleri öğrenmeyi çok severdi. Şimdi “Oğlumun burada bir görevi vardı, onu tamamladı. Başka bir ülkeye gitmiş gibi, öbür dünyaya gitti. Gerçek alem dediğimiz aleme gitti” diye düşünüyorum. Kendime öyle telkin yapıyorum. Beni ayakta tutan, ona mezarının başında verdiğim söz. Yakınlarını trafik kazalarında kaybeden bazı ailelerle görüştüm, çocuklarını kaybetmiş, eşini kaybetmiş, kardeşini kaybetmiş ailelerle buluştum. “Ağlayarak bir şey halledemezsiniz” dedim. Yasalar değişmeli. Benim oğlum yeni yasalardan yararlanamayacak, oğlumu geri getiremeyecek ama yasalar güncellensin ki, birçok insanın hayatı kurtulsun. Belki de oğlumun bu dünyadaki misyonu buydu.
Kendimi de eleştirdim. Düşenin halinden düşen anlıyormuş, bu acıyı yaşamam gerekiyormuş. Günlük koşuşturma içinde gazete bile okuyamıyordum, ana başlıklara bakıyordum, kazaları görmüyordum bile. Bu yaşadıklarımdan sonra farkındalığım arttı. Diğer ailelerin de sesi çıkmalı, birlikte güç doğar. Ama kimse olmasa da, ben susmayacağım.
“Alkollü kaza ile alkolsüz kazanın cezası aynı olmamalı”
Soru: Talebiniz nedir?
Sağır: Yasalar değişmeli. Ben trafik uzmanı değilim, hukukçu değilim. Evladını kaybetmiş, içi yanan bir anneyim. Mevcut cezalar adaleti sağlamıyor. Alkollü kaza ile alkolsüz kazanın cezası aynı olmamalı. Caydırıcı cezalar olunca, bakalım alkollü şekilde direksiyona geçilecek mi? Yasa çıkarmanın bir maliyeti yok, hükümet “bütçem yok” diyemez. Sadece yasa üstünde çalışıp, mecliste onaylamak lazım. Alkol almak bir tercihtir. Bu tercihi yapıyorsan ve alkolllü şekilde direksiyona geçip birini öldürüyorsan, bunun sorumluluğunu alacaksın. Önce hukuk boyutu değişmeli. İkinci evrede eğitim, sürücü kursları ele alınmalı. Burada ehliyet almak çok kolay. Türkiye’de ehliyet alamayanlar, gelip burada alıyor ve Türkiye’ye döndüklerinde ehliyetlerini gösterip TC ehliyeti alıyor. Araç sayısı kısıtlanmalı, toplu taşıma artırılmalı. Polis çok büyük özveriyle çalışıyor, çok az sayıda polis olmasına rağmen, denetimler yapılıyor.
“Yasaları değiştirmenin maliyeti yok”
Altyapıyı, yolları, tabelaları düzeltmenin bir maliyeti var ama yasaları değiştirmenin yok. Meclis oturacak, düzenlemeyi yapacak ve onaylayacak. Hepsi bu. Evladımı kaybettim, diğer trafik mağdurlarını gördüm, kolu kanadı kırık olan bu insanlara da destek vermeye çalışıyorum. Bugün bu mücadeleye destek vermeyenlerin de, bir gün adalete ihtiyacı olacak. Yasaların iyileştirilmesinin benim çocuğuma bir faydası olmayacak ama, bundan sonra birinin başına benzer bir şey geldiğinde, onların katilleri rahatça ortada dolaşamayacak. Neden ben basın açıklaması yaptıktan sonra cezalar kamuoyunda konuşulmaya başladı. Zamanında çıkartmadıkları yasalar yüzünden benim oğlumun katili az ceza alacak. Adil mi? İlahi adalete havale ettim.
“Yasalar değişmezse, yargıç ne yapsın?”
Yasaların değişmesi lazım. Alkollü sürücü ile alkolsüz sürücünün cezası aynı olmamalı. Cezalar ağırlaştırılsaydı, oğlum hayatta olabilirdi. Herkes mahkemelere sinirleniyor. Yasalar değişmezse, yargıç ne yapsın? Gecikmiş adalet, adalet değildir. Davalar uzun sürüyor. 2020’de olan bir kazanın davası hala sürüyor. Sistem suçluyu ödüllendiren, suçsuz, hiçbir günahı olmayan, ölen kişiyle ailesini de cezalandıran bir sistem. Vicdanlara sığmayan bir sistem. Toplumda huzur olması isteniyorsa, adaletin sağlanması lazım. Ama mevcut yasalarla adalet sağlanmıyor. Yasada, ölümlü kazada en üst ceza 7 yıl ama kimse bunu almamış. Birden fazla ölüm olduğu zaman da aynı ceza veriliyor. Her ölüm için ayrı ceza verilmeli, yoksa aileler nasıl rahatlayacak?
“Verilen cezalar az olduğu için aileler mahvoluyor”
Soru: Son olarak ne söylemek istersiniz?
Sağır: Adaletin sağlanamadığı hiçbir toplumda huzur olmaz. Yıllardır kazalar oluyor ve verilen cezalar az olduğu için aileler mahvoluyor. Sevdiklerini kaybettiklerine mi üzülsünler, yoksa sevdiklerini kaybetmelerine neden olan kişilerin az ceza alarak hayatlarına devam etmelerine mi üzülsünler? Bu, Kıbrıs’ta kanayan bir yara, sosyolojik bir problem haline gelmiştir.
Hakkımı kanunlar çerçevesinde arayacağım, susmayacağım, beni kimse susturamayacak. Giden mal geri gelir ama canın geri dönüşü yok. Ben Kıbrıs vatandaşı değilim. Burada oturma izni, çalışma izniyle kalabiliyorum. Kıbrıs’ı çok seviyorum ama belki 3-5 yıl sonra gideceğim. Ben gittikten sonra artık burada annelerin yürekleri yanmasın, öyle bir adalet olsun ki, anneler rahatlatsın istiyorum. Benim oğlum şu an beni görüyorsa, “Anne amacını biliyorum. Seninle gurur duyuyorum” diyordur.
“Trafik kazaları mağdurları lütfen bana ulaşın”
Trafik kazaları mağdurları lütfen bana ulaşın. Adalet arayanlar, kanunların değişmesini istiyorsak http://www.cm.gov.nc.tr/YasaTasariOneriForm adresinden, Ceza (Değişiklik) Yasa Tasarısı - Hukuk Komitesi maddesinin karşısındaki öneri bölümüne yazabiliriz. Bu yasa değişikliği görüşülürken, bu öneriler dikkate alınacaktır. Sadece trafik kazası mağdurları değil, herkesin bunu yapması lazım. Herkes trafik canavarı kurban adayıdır.
“Bugün benim başıma geldiyse, yarın sizin başınıza gelebilir”
Kıbrıs’ın sağduyulu insanları, bugün benim başıma geldiyse, yarın sizin başınıza gelebilir. “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” demeyin. O trafik canavarı denen yılan, bir gün sizin de canınızı acıtabilir. Benim amacım, bunu engellemek. Bu bir sosyal yara, kanunlar değişmeli. Hapis cezaları artırılmalı. Cezalar hafif, suçluyu ödüllendirici nitelikte. Hükümet ne yapıyor? Hiç sesini çıkarmıyor.
(Röportaj fotoğrafları: Ertuğrul SENOVA)