Bu oyuncak ayı sanki Rumca konuşmaya başlayıp her gece onu kucaklayan o küçük kızı soracak. Bu dantel masa örtüsü, Hristina'nın kurduğu düşlerin yıkılışına isyan edip uçmaya başlayacak. Büyük bir rüzgâr çıkacak ve her şey uçuşacak... Çiçekli çarşaflar, üstünde evlenmek isteyen kızların isimleri yazılı gelin kurdeleleri, içinde kır çiçekleri kurutulan günlüklerden kopmuş yapraklar ve fotoğraflar... Uzak, sisli zamanlardan çıkıp gelmiş, karanlığa göçmüş anlar içinde donup kalmış görüntüler taşıyan fotoğraflar... Mektuplar uçuşacaklar. Sözcüklerin her biri, geldikleri uzak yerlerden bir haykırış getirecek; rüzgâr, özlem tellerine dokundukça bir kederi çınlayıp duracaklar. Beyaz bir şal, sardığı gövdenin sıcaklığını arayıp, titreyecek rüzgârda.
İç çamaşırları: donlar, sutyenler, kombinezonlar uçuşacak...
Tül perdeler, gelinlikler, çeyizlik danteller uçuşacak...
Sonra, rüzgâr, daha da şiddetlenecek, Mihail’in şapkasını, yerde zıplatıp ölü bölgeye savuracak. Sonra, rüzgâr, daha da daha da şiddetlenecek ve her şey uçacak... Koltuklar, bebek yatakları, sandalyeler... Eleni’nin dikiş makinesi, duvarlardaki ikonalar, saksılardaki çiçekler uçacaklar...
Sonra, rüzgâr, daha da daha da şiddetlenecek ve evler, gökyüzüne yükselip sahiplerini aramak için yola çıkacaklar.
Rumca Sokak tabelaları ve köy isimleri uçacaklar.
Portakal ve limon ağaçları, birden çiçek açıp kanatlanacak.
Banyo küvetinde öldürülen küçük kız, beyaz geceliğiyle gökyüzüne yükselecek; ponponlu terlikleri, ardı sıra uçacak...
Meryem Ana, bebek İsa kucağında, ağlayarak uçacak. Aziz Barnabas manastırının papazları ve sandalyeleri, ellerinde adaklarla küçük melekler, uçacaklar.
Devlet ambarlarındaki eşyalar, tavanı delip gökyüzüne yükselecekler.
Kanatlı kuzular, eşekler, domuz yavruları, tavuklar, horozlar ve tavşanlar ağlaşarak uçacaklar.
Sonra, rüzgâr, daha da daha da şiddetlenecek. Beyaz atlar, tozu dumana katıp geçecekler... Dalgalar, atların peşine düşecek... Atlar, dikenli tellere çarpıp kanayacaklar. Sonra, her taraf kırmızı, kıpkırmızı olacak ve bu kırmızı geceye hilal ve yıldız doğacak.
Bir güneş doğacak Kıbrıs'a ve Ecevit asker miğferiyle gülümseyip beyaz bir güvercin uçuracak.
Komutanlar, göğüslerini gururla gere gere yürüyecekler.
Elçilik mensupları ve subay eşlerinin şehit ve hadise kurbanı çocukları yararına düzenlediği kermeste, tutacaklar, mutfak önlükleri ve nihaleler uçuşacak. Askerler, onların peşinden koşacaklar.
Atlılar ve Muratağa' daki ölüm çukurundan çıkanlar, toz toprak içinde yürüyecekler. Çığlıkları, yeri göğü inletecek. Yürürken, kaç yaşında olduklarını haykırıp ve "Katiller! Katiller!" diye bağıracaklar.
Yasemin Kumral, gitarıyla gelecek. "Girne'den yol bağladık" şarkısını söylerken, Ayşe, bikini mayosu ve hasır şapkasıyla Bel Kola içecek.
Sonra, resmigeçit başlayacak. Askerler, rap rap geçecekler. Sonra, tanklar geçecek. Tanklar, zeytin dallarıyla süslenmiş olacak. Tankların birinin üzerinde, elleri ve ağzı bağlı bir kız olacak. Beyaz elbisesinde kan izleri... Bando, mücahitler marşını çalarken, bin gâvur kellesi uçuşacak.
Sonra, mehter alayı başlayacak ve Venedik surlarından kazanlarla kızgın yağlar dökülecek. O zaman, paraşütler, inmeye başlayacak ve herkes alkışlayacak.
Papatyalı pyrex tabaklar ve İspanyol battaniyeleri, tekerlekli bavullar uçuşurken Denktaş, dikilitaşın tepesine çıkacak ve "On bir yıllık Rum mezalimi! On bir yıllık Rum mezalimi!" diye bağıracak. Şeyh Nazım, surların ejderhasına binip şahlanacak. Lala Mustafa Paşa, Doktor Küçük'le kadeh tokuşturacak... Bayraktar denen adsız, mezarından kalkacak.
Tam o sırada, ortalığı, kâğıt paralar kaplayacak. Türk bankası ve İş bankasındaki Kıbrıs liraları, uçuşacaklar. Kâğıt paraların üzerindeki müflon keçileri, dışarıya çıkıp bir sürü halinde Ledra Palace barikatından, Rum tarafına, koşacaklar.
Kız lisesi öğrencileri, müdüranım eşliğinde, ellerinde kendi diktikleri Türk bayraklarıyla, saçlarının tek teli kıpırdamadan, pırıl pırıl beyaz yakalıklarıyla, göğüslerini gere gere yürüyecekler. Bir şehit kızı, Özker Ya-şın'ın "Al Karanfiller" şiirini okuyacak.
Sonra, göğün yedinci katından, Cengiz Topel, gelip Girne kapısındaki Atatürk heykelinin elini öpecek ve Atatürk de onu ak alnından öpecek. İşte o an herkes ağlayacak
"Kahraman yüzbaşım! Kahraman yüzbaşım!"
( Üzgün Kızların Gizli Tarihi'nden)