Memlekette durumlar iyi değil… Görüşme sürecinin reklamları iyi, içeriği hakkında bilgi az, Güney’in siyasi haberleri ise umut verici değil.
Ekonomik durum kelimenin tam anlamıyla berbat… Turizm sektörü, Türkiye’deki son olaylar nedeniyle kan ağlıyor; pazar faaliyetlerinin tüm sektör ve aktörleri depresyon içinde. Hayvancılar Birliği, kendi tabirleriyle “son 11 yılda 13 bakan yedi”, sorunları ise kendilerini yemeye devam ediyor. Tarım, narenciye, ne derseniz deyin, iler – tutar durumu yok… En rahat sektör, kamu; o da kendi mutlu olsun da diğerlerinin ne hali varsa görsün havasında… Bir de yetmezmiş gibi, Kuzey Kıbrıs’ta yaşamın her alanında, Türkiye’nin hoyrat ve bencil ve geleceğe dair umut vermeyen tavır ve girişimleri var… Hele şimdi Türkiye’de darbe hükümeti de var, demokrasi ve insan hakları yok, istikrar hiç yok; Kuzey Kıbrıs bundan da olumsuz etkilenecek… Yani memleket artık “kaçsan kaçılmaz, gelsen yaşanmaz” bir hal alıyor…
Bu kader mi, değişmez mi, iyileşemez mi?! Kader değil, değişebilir, iyileşebilir ancak, siyasi partiler içinden ‘şu parti hükümet olursa sorunları çözebilecek’ diye bir iddiada bulunmak gerçekci olmayacaktır. Partilerin tümü, ilgili meslek kuruluşları ve sivil toplum örgütleri, üniversiteler, uzmanlık bilgi ve birikimine sahip kişiler bir araya gelmedikçe, ne bir seçim, ne de bir siyasi parti sorunları çözemeyecektir. Bu durum artık öyle köy – köy, kahve - kahve gezerek, birinin omzunu tutup, diğeriyle birlikte traktör sürüp, örgütleri ve işyerlerini ziyaret edip “sorunlarınızı dinlemeye geldik, sizin önerilerinizle düzelteceğiz” niteliğindeki çalışmalarla da çözülebilecek değil.
İşin kolayıdır, hükümettekiler öncekileri, muhalefettekiler de hükümettekileri suçlasın, günah dağıtsın. Ancak yurttaşın sorunları artıyor ama eksilmiyor. Yerlerde sürünen yıkık dökük bir ekonomi, depresyondan tükenmiş bir halk… Seçim kazanıp bunları yönetmeye kalkışmak ve yönetememek… Türkiye’nin kendi iç hesaplaşmasının uğursuzlukları da kapı önünde…
Aslolan Kuzey Kıbrıs insanıdır… Kurtarılması gereken iki unsur var; Kıbrıs adası ve Kuzey Kıbrıs insanı… Tesis edilmesi gereken iki olgu var; Kıbrıs adasında sürdürülebilir barış ve Kıbrıs’ta yaşayan insanların sürdürülebilir koşulsuz mutluluğu… Bunları yapacak olan da Kuzey Kıbrıs’ın kendi toplam örgütleri ve insan kaynaklarıdır. Mevcut hükümetin bu işleri başarması olası değil ve hangi partiler hükümette olursa olsun, hükümet - muhalefet işbirliği olmaksızın başarı olası değil. Mevcut hükümet partilerinin halka liderlik yapacak kapasitesi yoktur, kendi dışlındaki siyasi, ekonomik ve akademik alanlardan akıl alacak bir alçak gönüllülüğü de yoktur. Türkiye’nin normal hükümetleri karşısında bile, Kıbrıslı Türkleri özne gören bir siyasi tutum içinde olmadılar, darbe hükümeti karşısında hiç olmayacaklar… Ve ilk seçimi kaybedecekler ama seçimi kazanan da hükümeti kurduğu anda kaybetmiş olacak.
Dolayısıyla, siyasi yük, CTP’nin omuzlarındadır. Ana muhalefet partisi olarak, Türkiye’deki mevcut durum karşısında ve kırık – dökük ekonominin yerlerde sürünme sürecine girdiği bu aşamada, meclis toplantısı talep etmelidir. Meclisin toplanıp, genel durum değerlendirmesi yapması, geleceğe yönelik eylem planlarını çıkarması, bu amaçla ekonominin çalışan ve çalıştıran taraflarının temsilcileri ile üniversitelerin katılımcı olacağı çalışmaların eylem planına uygun olarak gerçekleşmesi üzerine karar alması, geleceği kurmakta ve kurtarmakta çok önemli bir adım olacaktır. 2000 yılının bankalar krizi sorununun çözümünde CTP buna benzer bir görev yapmış ve mali sektöre güven kazandırılıp, kurtarılmıştı.
‘CTP Sokakta’ temalı siyasi çalışmalar çok yerindedir. CTP sokaktan geldi, sokakta büyüdü; CTP’liler sokakta çoğaldı. Ancak bunu meclis çalışmaları ile birlikte sürdürmek gerekmektedir, yoksa sadece kamuoyuna yönelik bir siyasi propaganda çalışması olarak kalacak, ne CTP’ye ne de halka bir yararı da olmayacaktır. “Daha dün hükümetteydin, aklın neredeydi, şimdi nedir bu gezmelerin?!” yorumu zaten yapılıyor, bunu sırf parti çalışmasından çıkarıp, meclis çalışması ile bütünleştirmek ve içinde bulunulan berbat durumdan çıkacak siyasi inisiyatifi almak, CTP’nin sorumluluğudur. Ve bunu yapmak için de eğer meclisin açılması beklenecekse, kaybedilen zaman değil, memleket olacaktır…
Seçim kazanmak artık marifetten sayılmıyor, memleketi kazanmak zorunluğu var… Memlekete kaybettiren birçok seçim kazanıldı; hükümet olan parti sevindi, muhalefet olan parti gözünü hükümete dikti ama memleket ve yurttaş kötüden daha kötüye gitti. Artık siyasetin topluca hareket etmeyi başarması gerek, yurttaşa ve ülkeye kaybettiren seçimleri tekrarlamak yerine, geleceği kuracak, Kuzey Kıbrıs’ı Türkiye’ye gevşek bağla bağlı bir yapıya getirecek toplam siyaset uzlaşı ile yapılabilmelidir.
Herkes Türkiye’nin haline baksın, neden bu hallere geldiğini anlamak zor değil… Ders almak gerek… Bir şey yap CTP… Memleketi kaybetmeden…