BİR ŞEY YAPMALI

Sami Özuslu

Sokağın nabzı her zaman önemlidir. Siyasetin ve medyanın gündemi ne isterse olsun, aslolan halkın yaşadıkları ve hissettikleridir.
Farklı kesimlerden insanlarla konuşuyorum sık sık ve şunu söyleyebilirim: Toplumun morali sıfırı tüketmiş durumda...
Corona virüsü zaten başlı başına bir kaygı ve korku kaynağı... Sağlık alanındaki başıbozukluk yüzünden insanlar kendilerini terk edilmiş hissediyor. 
Devlet üzerine düşeni yapmıyor. Tuhaf, çelişkili ya da zamansız kararların da verdiği fırsatla hastalık olabildiğince yayılıyor. Aşılama konusunda hükümet üyeleri bile havlu atmış durumda ama halkı suçlayıp kendileri yağ gibi suyun üstüne çıkmaya çalışıyorlar.
Sağlık alanında sadece Covid-19 konusunda değil, birçok alanda dağınıklık var. Hastalar ilaç bulamıyor. Devletin elinde birçok malzeme yok. Kanser hastalarına dahi bin bir zorluk yaşatılıyor. Asya bebeğin ise yüzüne dahi bakmıyor hükümettekiler...

*  *  *
Trafik bir başka korku ve kaygı kaynağı... 9 ayda 19 can kaybettik. Aralarında çocuklar, gençler var ölenlerin... Ocaklar sönmeye devam ediyor. 
Bir ezber var ve onun dışına çıkamıyor devlet trafikte... AB yol güvenliği ve sıfır ölüm gibi hedefler içeren bir yol haritası olmasına rağmen bizim KKTC farklı bir yol arıyor. Lakin o yol yol değil. Daha doğrusu trafikte yolunu kaybetmiş bir vaziyette memleket...
Raporlarda ‘aşırı sürat’ ve ‘alkol’ gibi bireysel hatalar ön plana çıkıyor. Belki yanlış değil. Ancak yeterli de değil. Devletin rolü sorgulanmıyor. Yolların kalitesi, bitmemiş şekilde kurdele ile açılan asfaltlar, sinyalizasyon ve aydınlatma gibi bariz devlet kusurları iki gün medyada haber oluyor, sonra da ateşin düştüğü yer yanıyor sadece...

*  *  *
Hayat pahalılığı ve yüksek döviz kurları ve de düştükçe düşen alım gücü bir diğer moralsizlik sebebi... Eli kolu bağlı seyrediyor hükümet ekonomiyi... Başbakan ‘Ayşaba-Fatmaba’ teorisi uyduruyor işin içinden çıkamayınca...
Ekonomi Bakanlığı’nın ne iş yaptığı belli değil. Gerçekten belli değil. Zaten piyasa denetimini de ablalar-teyzeler yapacaksa, öyle bir bakanlığa, ticaretle ilgili dairelere falan lüzum yok demek.
Maliyenin görev tanımı ise belli. Her hükümet döneminde değişmiyor: Kamu görevlisini ve memuru öde, gerisini boş ver!
Manda bu... Görev tanımı bu... Mentalite bu... Ankara’nın verdiği yetki ve sorumluluk bu...
İçinden ‘vahşi kapitalizmsi’ bir ucube çıkan TC-KKTC protokolleri dahi anlamını yitirdi. Artık kimse açıp da bakmıyor bile orada ne yazılmış, kim ne taahhüt etmiş diye...
Dört ucu kaçtı her şeyin...
İşsizler, borçlular, alacağını tahsil edemeyenler, batanlar, göç edenler kimin umurunda?

*  *  *
Kıbrıs sorununu yüzüne gözüne bulaştıran ve toplumu karanlık bir sürece sokan Tatar ve Türkiye Dışişleri’nin statükocu tavrı ve ortaya çıkan gerilim de moral bozucu bir başka önemli neden...
Çözümsüzlüğün devamı ya da kalıcı hale gelmesiyle neler olacağını az çok herkes kestirebiliyor. Mevcut durumun, yani ateşkes koşullarının bir uzlaşı bulunamaması halinde ilelebet devam edemeyeceğini herkes seziyor. 
Artı, bizimkilerin ayrılıkçı ve hamasi söylemleri vatandaşın gündelik hayatını da olumsuz etkiliyor. 
Hükümettekilerin koltuk kavgaları, halkı umursamaz halleri, Cumhurbaşkanı’nın ciddiyetten ve empatiden uzak konuşmaları ve de meşhur sosyal medya paylaşımları ise tüm bunların üstüne tuz-biber ekiyor.
Bir şey daha...
Muhalefetin elini masaya vurmaması, çıkış yolunu tarif edememesi ve ufuktaki ışığı gösterememesi de moral bozuyor.
Oysa bir yol ve bir ışık mutlaka vardır.
Hayat mücadeleyse eğer, sürüyor her ikisi de...
O şarkıdaki sözler gibi:
‘Bir şey yapmalı.
Bir şey yapmalı!..’