Tesadüfen karşılaştığım yaşlı bir adam. Kim olduğumu, kimlerden olduğumu öğrendiğinde sarıldı bana, hiç bırakmak istemezmişçesine. Bütün ailemi tanıyordu. Gözleri de dolu doluydu. Babamla, annemle olan anıları anlatmaya başladı parça parça. Duygulandım. Ardından soru yağmuruna tuttum onu.
“Aslen Aynikolalı mısın amca ?”
“Ben evet... Amma annem Podor’luymuş. Oradan gelin gelmiş Aynikola’ya... Sonra da ben doğmuşum...”
“Başka kardeşlerin var mı ?
“Var..Bir gızgardaşım bir da erkek gardaşım var... Benden güçüg... Gızgardaşım İngiltera’da..Gardaş ise Avusturalya’da...”
“İkisi de uzaklarda....”
“Dayanamadılar gaçdılardı...”
“Sen ?”
“Ben gaçamadım. Çog severdim memleketi da, çevremi da.”
“Pişman gibisin ?”
“Bazen, ne yalan söyleyim, ben da gaçmadığım için pişmanlıg duyduğum olur.”
“Aslen Aynikolalısın ?”
“Evet”
“Özler misin Aynikola’yı ?
“Özlemez miyim evlat ? Bırag havasını, suyunu, iki odalı, daşdan evimi bile özlerim...”
“Gittin mi hiç ?”
“Bir defa giddim... Bütün gün ağladım. Bir daha da gidmek istemedim, istemem da...”
“.....”
“Golaydır ? Hayatımın böyüg bir bölümü geçdi o köyde. Orda doğdum, orda büyüdüm. Neler yaşadım oralarda neler neler. Anladmagla bidmez ki...”
“Anlaşma oldu, isteyenler evine dönebilir deseler, döner misin köyüne ?”
Durdu... Dik dik baktı yüzüme... Vereceği cevabı mı düşünüyordu ? Yoksa dalga geçtiğimi mi sanmıştı... Yüzündeki anlamını çıkaramadığım gülümsemeyle,
“Dalga geçen benimnan ? İnanın da annaşma olacak ? Ben inanmam hiç... Amma açıg gonuşayım, esgaza öyle birşey olursa çok düşünmem lazım.... Çok severim köyümü hala amma, bir daha da yaşamag istemem onca yıl yaşadıglarımı...”
“Rumlara hiç güvenmen galiba ?”
“Yog, güvenmem... Ne Rumlara ne da bizimkilere... Onnar dürddü biz dürddüg, bu halleri yaraddıg işde memlekedde..
“......”
“Bilmezmiş gibi bagma yüzüme. Olanlara, hem onnar sebeb oldu hem da biz...”
***
Daha da sürdü sohbetimiz. Çok ilginç bir sürü şey anlattı yaşlı adam. En önemlisi, şimdiki gençlerin hiçbir şey bilmediklerini, umurlarında da olmadığını iddia etti.
O ve onun yaşıtlarının çok şeyler yaşadıklarını ama çocuklarının ve torunlarının yaşamasını istemediğini ısrarala vurguladı.
“Yazayım mı anlattıklarını ?” diye sordum.
“Yazsan ne olacag yazmasan ne olacag ?” dedi.
“Adını vereyim mi?” dedim,
“Yog verme” dedi.
***
Anlattıkları genelde yanlış değildi sanırım. Yaşı ilerlemişlerden kiminle konuşsanız benzeri şeyler söyleyecekler, eminim.
Anılar var... Doğru...
Özlem var... Doğru...
Ama gerçekler de var. Önümüzde duruyor.
Sokak Ağzı
“Bir umut daha... Üçlü görüşmelerden birşey çıkacağına inanmak istiyoruz.”
***
“Garantör devletler ve de özellikle Türkiye’nin bulunmadığı bir çözüm görüşmesinden bir sonuç çıkacağına inanan var mı ?”
***
“Bu kadar radyo, bu kadar TV, bu kadar gazete, sayı olarak çok fazla değil mi bizim ülke için ?”
***
“Gazetelerin tirajlarının ne olduğunu kesin rakamlarla bilen var mı ?
***
“Sayın Başbakan ve yardımcısı da resmen açıklasalar ne istediklerini de öğrensek. Belli ki Federasyona da karşıdırlar. Ne istiyorlar ? Türkiyeye ilhak mı ? KKTC’nin tanınması mı ?”
***
“Bir tarafta Trump, diğer tarafta Putin, bu yanda da RTE. Ne beklerdiniz yani ?”
***
“Hasipoğlu, Cumhurbaşkanlığı Seçimi ulusal çıkarlarla yakından ilgilidir demiş. Altmış yaşındayım ben hala Ulusal çıkarlarımızın ne olduğunu tam olarak anlayamadım. Bir anlayan var mı ?”
***
“Müjde... Başbakanımız yollarımızı da onarmaya karar verdi. Gene şikayet ?”
Anlayana
“Halk, hükümetinden korktuğu zaman tiranlık; hükümet, halkından korktuğu zaman özgürlük vardır.” (Thomas Jefferson)