Lurucina kökenli Kıbrıslıtürk müzik sanatçısı Nihat Ağdaç, Lisi’de (Akdoğan) yaşanan “bayrak olayı”nı yorumlayarak çağrıda bulundu: “Birkaç kendini bilmezin yaptığı hataları ve işlediği suçları, yüzbinlere mal etmeyelim…”
İki toplumlu müzik konserleri ve barış çabalarıyla tanınan genç müzisyenimiz Nihat Ağdaç, sosyal medya sayfasında dün şu çağrıda bulundu:
Nihat Ağdaç
“Bir elin bile beş parmağı bir değildir arkadaşlar. Bir topluma mensup birisi kötü bir şey yaptı diye herkes mesul tutulamaz. Bir ailede bir hırsız var diye bütün aile hırsız olamaz. Herkes kötü değildir. Daha çok nefret edince, daha çok küfredince kimse daha iyi olmuyor, daha güçlü olmuyor. Hakaret -nasıl ki bize yapıldığında hoş görülmez- ki bu bir fiziksel eylemle veya sözle vuku bulabilir, bir suçtur. İçimizde birikmiş amma nefret varmış. Akdoğan’daki kilise ayini sonrasında ilkokulda yaşanan ve kameralara yansıyan kabul edilemez olayla ilgili yorumları okudukça şaşkına dönüyorum, moralim bozuluyor, korkuyorum. Bırakalım yetkililer görevini yapsın. Görüntüler zaten ortada ve okul müdürümüz gerekli yerlere şikayetini yapmıştır. Suçu olan, yasalar çerçevesinde ve yetkililerce cezalandırılsın. Sosyal medyadan hepimiz özgürce sesimizi duyuruyoruz, tıpkı benim şu an yaptığım gibi. Bu gayet normaldir, beğendiğimiz şeyleri paylaşıyoruz, yeri geldiğinde tepkimizi ortaya koyuyoruz. Fakat bir suçun cezası sosyal medyada linç kültürünü överek, örgütlü nefretle verilmez, verilmemeli. Elbette kınayacağız. Elbette hoş görmeyeceğiz. Ama nefrete nefretle mi karşılık vererek? Şiddet ve küfür sözleriyle mi? Yaptığı saygısızlıktan ötürü bir başkasına kızarken kendimize yakıştırdığımız tepki şekli bu mu? Süregelen düzen içerisinde güç olarak kendilerinden üstün olduğumuza inandığımız belli bir topluma karşı, bir olay üzerinden sosyal medyada bu denli nefret söylemlerini “kahramanca” dillendirmek size rahat ve kolay görünebilir. Vaktiyle meclisimizin damına çıkılıp başka bayraklar açıldığında, meclisimizin damına sanki sıradan bir binanın damına çıkarcasına rahatlıkla çıkıldığında bu kahramanlık dolu sözler neredeydi? Yoksa dama çıkanların tabiyetine göre mi belirlenir kahramanlık sınırları? Mensubu oldukları ülkenin sizin ülkenize karşı gücü mü belirler bu potansiyel tepkinin sınırını? “Kapatalım kapıları da bir daha köye gelmesinler, bunları buraya alanlardadır kabahat”, “bunların hepsi aynıdır, bunlardan şu olmaz, bu olmaz, defolup gitsinler, bir daha gelmesinler” gibi sözlerinizi o gün meclisin, irademizin damına çıkanlar için de söyleyebilecek cesaretiniz var mı? Yoksa birkaç kendini bilmez gofa gelip meclisin damına çıktı diye bütün bir milleti sorumlu tutmayacak olgunluğu mu gösterdiniz o dönem? Eğer öyle ise niye bunu şimdi de yapmıyorsunuz? Neden bir davranışı yüzbinlere mal ediyorsunuz? Onurumuzu, gururumuzu inciten toplumsal olaylara gösterilen tepkilerdeki iki yüzlülük üzüyor beni. Yanlışları ayırmak ve içinden işimize geleni seçmek, böylece gücümüzün yetmediği bir diğerindeki tepkisizliğimizi, suskunluğumuzu bastırabilmek. Beterin beterini bulup daha önce söylemek istediklerini söyleyememekten içte beslenen suçluluk duygusundan arınmak adına daha yüksek sesle haykırmak, sosyal medyada...
Kıbrıs dahil yaşadığım farklı yerlerde iyi insanlar da tanıdım, kötü insanlar da. Irkçı saldırıya da maruz kaldım, melek gibi insanlarla karşılaşıp karşılıksız yardımlarını da gördüm. Günün sonunda olayların kaçının iyi kaçının kötü olduğuna veya sayılarına bakmaksızın sevgiyi tercih ettim. İnsanları insan olarak sevmeyi tercih ettim ve bu benim için değişmeyecek. İnsanlara, arkadaşlarımıza, eşimize dostumuza olan sevgimizi milletlerine göre ayıramayacağımız gibi, birkaç kendini bilmezin yaptığı hataları ve işlediği suçları da yüzbinlere, milyonlara mal etmeyelim. Gelin bir defa da sevmek için örgütlenelim. Yıllardır gururla “Ben Luricinalıyım-Ben Stavrogonnoluyum” demekten, siyasi parti telaşından unutup da 55 yıl sonra köyün eski sakinleri tarafından yapılan bir ayinin ardından bir anda hatırlayıp sevgimizin kabardığı köyümüz Akdoğan’dan taaa Turunçlu’ya uzanan, yıllardır bir türlü onarılamayan, çukurdan geçilmez ama son model kameralı ana yolun artık tamir edilmesi için örgütlenelim. Köyümüzde düzelen, gelişen şeyler görüyorsak bunlara ivme kazandırmak için örgütlenelim. Teknecik’ten çıkan zehirli gazı engellemek için, oyulan dağlarımız için, zehirli meyve sebzelerimize karşı, yolsuzluktan beslenen & yolsuzluğu besleyen anlayışa karşı, temel insan hakkımız ve yasamızda olan bedava eğitim, bedava sağlık hakkımız dururken adeta mecbur edildiğimiz özel okul ve özel hastane borçları altında ezilmemek için, ne zaman nerde patlayacağı belli olmayan mühimmatların yerleşim bölgelerinden uzaklaştırılması için, başkente bir konser salonu için, bir tiyatro sahnesi için, yollarda rastgele ölme riskimiz ortadan kalksın diye mısmıl trafik çizgilerinin çizilmesi için, bayındır ve aydınlık sokaklar, parklar için, sebepsiz işinden edilen insanların haklarını alabilmesi için, düşüncemizi ifade ederken hedef haline gelmekten korkmamak için, ADALET için örgütlenelim. SEVGİ de nefret de birer tercihtir. Tercih SİZİN.”
Kömürcü’de yeni kazılar…
Kayıplar Komitesi, yıllar önce bir okurumuzla birlikte göstermiş olduğumuz bir dereyatağında bazı “kayıp” Kıbrıslırumlar’dan geride kalanları aramak üzere yeni bir kazı başlattı.
2010 yılının Ağustos ayında bir okurumuz Kömürcü’deki dere yatağını bize ve Kayıplar Komitesi yetkililerine göstermiş ve bu alanda yürütülen kazılarda üç “kayıp”tan geride kalanlar bulunmuştu ancak dereyatağına daha fazla sayıda kişinin gömülmüş olduğu bilinmekteydi… Dereye akan suların yıllar içerisinde “kayıp” kalıntılarını sürüklemiş olabileceği ve ileri noktalara taşımış olabileceği kuşkusuyla, bu bölgede epeyi bir kazı yapılmıştı.
Şimdi aynı dere yatağında, okurumuzun göstermiş olduğu noktadan 100-150 metre ileride yeni bir kazı başlatılmış bulunuyor. Bu konuda bir Kıbrıslırum aktivistten gelen bilgi üzerine bu kazının başlatılmış olduğunu öğrendik.
Kayıplar Komitesi Kıbrıslıtürk Üye Ofisi Kazılar Koordinatör Yardımcısı Arkeolog Gülseren Baranhan’dan aldığımız bilgilere göre, Lapta’da “Celebrity yanı” denen bölgede iki makine ile iki takım, birlikte toprakları kontrol ediyor, bu alanda iki “kayıp”tan geride kalanlar bulunmuştu.
Lapta’da “limon tarlası” tabir edilen yerde bir “kayıp”tan geride kalanlar bulunmuştu, bu alanda da iki makine ile arkeologlarımız çalışmaya devam ediyor, bir yandan trençleme yapılırken, arkeologlar çıkan toprağı kontrol ediyor.
Alsancak’ta (Karava) bir grup Kıbrıslırum “kayıp” şahsın dere yatağı yakınlarında gömülü olduğu bilgisi ile kazı devam ederken, Hamit Mandrez’de de olası bir toplu mezar için arkeologlarımız kazılarını sürdürüyor.
Paşaköy’de (Aşşa) efgaliptoların altında iki “kayıp” Kıbrıslıtürk’ün gömülü olduğu bilgisiyle kazı çalışmaları devam ederken, Kaymaklı’da bir okurumuz ve bir şahidimizin bize ve Kayıplar Komitesi yetkililerine yaklaşık on yıl önce göstermiş olduğu alanda da kazıya devam ediliyor. Burada da bazı “kayıp” Kıbrıslıtürkler’in gömü yeri aranıyor.
Şahidimiz, bu alanda toprağa gömülmüş ve eli dışarıda kalmış bir “kayıp” şahsın varlığına işaret etmişti… Görgü şahidi olan şahidimizin ifadelerinin yanısıra, o günlerde bu konuyu araştıran Kayıplar Komitesi Kıbrıslırum Üye ofisi yetkililerinden birisi de, bu olası gömü alanı dışına iki “kayıp” Kıbrıslıtürk’ün içinde bulunduğu taksinin terk edilmiş vaziyette birkaç gün süreyle durduğu bilgisine ulaşmıştı… 1964’te Ocak ayı sonunda “kayıp” edilen taksi şöförü ve yolcusu Kıbrıslıtürk’ün öldürülerek bu alana gömülmüş olduğu yönünde kuşkular bulunuyor.
Yusuf Çaylar, takside yolcu olarak bulunan ve Lefkoşa’dan Lurucina’ya giderken taksi şöförü Mehmet Hasan Onbaşı ile birlikte “kayıp” edilen sevgili babası İsmail İsmail’in gömü yerlerinin bulunması için yıllardır mücadele veriyor, emek harcıyor…
1964 “kaybı” bazı Kıbrıslıtürkler’in aranmakta olduğu bir diğer olası gömü yeri de Strovulos’ta sıra kuyular… Burada da yeni sistemle sıra kuyularda kazılar devam ediyor ancak henüz herhangi bir kalıntıya rastlanmadı…
Kazı ekiplerinde bulunan tüm arkeologlarımıza, şirocularımıza ve diğer çalışanlara “Çok kolay gelsin” diyoruz.