Bir Yahudi Bayramı: ‘PESAH – HAMURSUZ’

Bir Yahudi Bayramı: ‘PESAH – HAMURSUZ’


Stella Aciman


Bayramların hepimizin yaşamında önemli bir yeri olduğunu düşünürüm. İki gün sonra tüm Yahudilerin olduğu gibi benim içinde önemli olan Pesah, Türkiye’de bilinen adıyla Hamursuz bayramımız başlıyor. O yüzden bu hafta bir bayram yazısı yazmak geldi içimden…

Pesah, İsrailoğulları’nın Mısır esaretinden kurtuluşunu anmak için kutlanır. Baharın gelişiyle aynı zamana denk düşen Pesah, tabiattaki tomurcuklanmalar gibi tüm dünyaya, zulüm altında ve ezilen toplumlara özgürlük yolunda bir umut mesajını da iletmektedir.

Hatırladığım ilk Pesah’ı, büyükbabamın evinde yaşamıştım; henüz beş yaşındaydım. İzidor amcam, eşi ve kızları; Salomon amcam bekârdı, annem, babam, ağabeyim ve büyükbabamın ikinci eşi Tanti Roza… Büyükbabamın Pesah Agada’sını(dua kitabı) büyük bir ciddiyetle okuduğunu, okuma sırasında bayram ritüellerini teker teker yerine getirdiğini; çocuklara bayramı anlattığı, bayram şarkılarının söylendiği anlar daha dün yaşanmış gibi belleğimde yerini almış. O Pesah Büyükbabamla geçirdiğim ilk ve son Pesah olacaktı ne yazık ki; o yıl içinde gelen bir kalp krizi O’nu erken yaşta bizden alacaktı. Sonraki yıllarda aile bazen bizim bazen de amcam İzidor’un evinde toplanmaya başlamıştı.

Pesah Bayramı’nın yaklaştığını evde başlayan yoğun temizlikten anlamaya başlardım. Evin her köşesi büyük bir dikkatle temizlenirdi; mutfak dolaplarındaki her şey aşağıya iner, içlerinde bir pirinç tanesi kalmayana kadar kırklanırdı. Pesah Bayramı’nda yenmemesi gereken un, makarna ve mayalı tüm yiyecekler toparlanır Leman Abla’ya satılırdı… Evet, satılırdı; bu bir mitzvaydı, yani Müslümanlığın beş şartı gibiydi. Bu malzemeler evden çıkardı ve Pesah sonrası da eve gelmezdi. Sadece Pesah için kullanılan tabak, çanak, çatal, bıçak takımları dolaptan çıkar ve yıkanırdı. Günlük kullandığımız mutfak eşyaları bir haftalığına yerlerine kaldırılırdı. Sonra yemek telaşı başlardı. Annem ve Şeref Abim patlıcan, pırasa, ıspanak böreklerini, pırasa birmuelosları (hamursuz ile yapılan bir tür börek)köftelerini yapmaya başlarlardı. Biz bu bayramda ekmek gibi mayalı yiyecekleri yemeyiz; onun yerine Matsa (Türkiye’de hamursuz denir) dediğimiz sadece un ve su ile yapılan kare şeklinde, delikli çıtır bir ekmek yeriz. İşte bu Matsa’yı çok severdim ve babamın eve getirmesini dört gözle beklerdim. Ama bayram gecesinden önce paketler açılamadığı için o geceyi sabırsızlıkla beklerdim. O yıllarda İstanbul’da hamursuzları yapan bir fırınımız vardı. Hahambaşılığının nezaretinde Matsa’lar yapılır ve yurdun her tarafına dağıtılırdı. O yıllardan bu yıllara Türkiye’den o kadar çok Yahudi başka diyarlara göç etti ki, fabrika 2000’li yıllarda kapatıldı. Artık Matsa’larımız, unlarımız İsrail’den gelmeye başladı.

Evimiz çiçek bahçesine dönerdi

Bayram günü geldiğinde evimiz adeta bir çiçek bahçesine dönerdi. Anne ve babamın arkadaşları; Müslüman’ı Hıristiyan’ı evimize muhakkak çiçek gönderirlerdi. Çiçekçiler Pesah’ın gelmesine çok sevinirlerdi çünkü en çok satışı o günlerde yaparlardı. O yıllarda Pesah gibi Paskalya, Noel günlerini herkes bilirdi. O günler Yahudilere özgü Hamursuz ve beyaz tatlıyı, Hıristiyanlara özgü şekilli Paskalya çikolatalarını hatta renkli yumurtaları her pastanede bulabilirdik. Kimse biz azınlıklara ‘bunlar nedir?’ diye sormazdı çünkü ne olduklarını bilirlerdi. Çünkü Rum, Ermeni, Yahudi ve Müslüman bir arada yaşar, yaşamı paylaşırlardı.
Bizim Pesah soframız çok kültürlü bir toplum gibiydi. Müslüman’ı, Hıristiyan’ı, Yahudi’si bir masanın etrafında toplanır neşe içinde Pesah’ı kutlardık. Şimdi sizlere Seder Soframızı anlatacağım…  

 

----------------------------------------------------------------

İşte Bizim Seder Soframız


Üç Matsa: Tepsiye hiçbir kırığı olmayan üç bütün Matsa yerleştirilir. Yahudiler üç alt gruba ayrılırlar: Koenler: Bet-Amikdaş’taki günlük aktivitelerden sorumlu olan manevi liderler; Leviler: Koenler’e yardımcı olan ve halk içinde Tora öğrenimini yaygınlaştırmakla görevli öğretmenler ve Yisrael: Yahudi Ulusu’nun büyük kısmını oluşturan geri kalan halk. Tepsiye koyulan her Matsa parçası, bu gruplardan birini simgeler. Mesaj; farklılıklar içinde birliğin mümkün olduğu üzerinedir. Hepimizin farklı yetenekleri, fonksiyonu, uzmanlık alanı olmasına karşın, sonuç olarak hepimizin Yahudi Ulusu’nun ortak amaçları için birlik içinde olması büyük önem taşır.
Kuzu Kolu: Yanmış kol, Mısır’dan çıkılan gece ilki yapılan ve Bet-Amikdaş var olduğu sürece her yıl 14 Nisan günü öğleden sonra aksatılmadan yerine getirilen ve Seder gecesinde yenen Pesah Korbanı’nın anısınadır. Tüm ailelerin Pesah için Yeruşalayim’e gelmeleri ve Pesah korbanını burada yaptıkları Seder’de yemeleri bir yükümlülüktü. Kuzular, sadık bir şekilde çobanlarının ardından giderler. Bene-Yisrael de böyledir. Başkaları, yaşamlarını yönlendirmek için insanlara, makinelere ve sosyal hareketlere güvenirken, Yahudiler tarihin her döneminde, her şeyin üzerinde Tanrı’yı takip etmeyi istemişlerdir.
Haşlanmış Yumurta: Yumurta yaşam döngüsünü simgeler. Bir cenaze töreninin ardından verilen yemekte başrolü yumurtanın oynamasının sebebi de budur. Başka bir bakış açısıyla yumurta Bene-Yisrael’i simgeler. Tıpkı yumurtanın pişirildikçe sertleşmesi gibi, Bene-Yisrael de zor zamanlarda birbirine daha çok kenetlenir.
Maror: Genelde “acı otlar” anlamındadır ve Marul olarak belirlenmiştir. Bene-Yisrael’in Mısır’da çektiği acıların hatırasına masaya konulur. Marul yendiğinde ağza önce lezzetli gelir, fakat ardından hafif acı bir tad bırakır. Bu da Mısır’daki köleliğin öncesinde Bene-Yisrael’in Mısır’daki rahat yaşantısını hatırlatır.
Karpas: Kereviz yaprağı tuzlu suya ya da sirkeye batırılarak yenir. Birçok otoriteye göre bunun tek amacı, bu garip harekete şahit olan çocukları soru sormaya yönlendirmektir. Zira bu, her gün yediğimiz yemeklerde yaptığımız olağan bir hareket değildir. Diğer yandan tuzlu su, gözyaşını simgelediğinden, acıyı simgeleyen Karpas daha derin bir anlam kazanmaktadır.
Haroset: Bu karışım tat olarak çok güzelse de, görüntü olarak çamuru andırır ve Bene-Yisrael’in kölelik sırasında harç ve tuğlalar içindeki ağır çalışma koşullarını hatırlatır. Aynı zamanda, o zor şartlarda bile Yahudi ailesinin bir arada tutulması için her türlü fedakârlığı gösteren annelerin, ruh hallerini temsil eder. Fiziksel olarak karamsar, duygusal olarak tatminkâr…
Bir Seder tabağının vazgeçilmezidir bu yiyecekler ve her biri için ayrı dua okunur ve yenir. Ana yemek önce balıkla başlar( ki bereketi temsil eder) ardından tavuk gelir. Ve o yemekte her Yahudi’nin dört bardak kırmızı şarap içmesi gerekir.
Güzeldi o yıllar, bereketliydi, insanlar sanki daha bir kültürlüydüler. Dil, din, ırk ayrımının hayatımızı etkilemediği yıllardı. O yıllarda hepimiz Müslüman, Ermeni, Rum, Yahudi, Kürt, Aleviydik… O yüzden bayramlar da farklıydı.
Yıllar geçtikçe diğer azınlıklar gibi Yahudilerde nüfus olarak azalmaya başladılar. Bugün Türkiye’de var olan Yahudi sayısı sadece 17 bin… Yahudilerin en fazla yaşadığı şehir olan Edirne’de hiç Yahudi kalmadı. Hatay’da 10 kişi, Bursa’da ise 60 kişi. Geri kalanlar ise İzmir ve İstanbul’da. Artık Hamursuz ekmeğini her yerde bulamıyorsunuz. Geçmiş yıllarda Migros’ta bile bulunan Hamursuz’ları artık sadece birkaç tane kalan sahipleri Yahudi olan dükkânlarda bulabiliyoruz.
12 yıldır Kıbrıs’ta yaşıyorum, burada hiç Yahudi arkadaşım yok. Elimden geldiğince bayramlarımı kutlamaya çalışıyorum. Burada Hamursuz ekmeği bulamıyorum çünkü gelmiyor. Türkiye’den gelenlere getirtiyorum. Bu senede öyle oldu, bir arkadaşım uzun uğraşlardan sonra Hamursuz ekmeğini ve ununu buldu ve getirdi. Bayramı yalnız geçirdiğimi sanmayın, burada sevgili dostlarım var. Onlara bir Pesah sofrası hazırlamaktan büyük mutluluk duyuyorum. Din, dil ve ırkın ne önemi var ki…İyi birer insan olalım, yeter!

Dergiler Haberleri