Bir miktar dün bahsetmiştim…
Eylül 2021’den Mart 2022’nin son gününe kadar KKTC devletinin açtığı küçüklü büyüklü 24 inşaat ihalesinin 23 tanesi bitirilemedi…
Yani ya yarım bırakıldı, ya hiç başlanmadı…
-*-*-
Neden?
Çünkü dövizdeki yükseliş nedeniyle oluşan fiyat artışları, ihale bedelini karşılamadığı için müteahhitler yapamadı…
Devlet de güya savcılığa sormuş, fiyat farkını karşılamayı taahhüt edemediği için, ihaleler durmuş…
-*-*-
Tamam, ihaleler durdu…
Yani bir yerlerde hizmet eksik kalacak ama bunun da ötesinde; piyasaya para akmayacak… Müteahhitle birlikte, yan kuruluşlar, işçiler, taşeronlar da kaybedecek…
Doğru bir yönetim olsa, oturulur müteahhitle, üç aşağı beş yukarı fiyat farkı da ödenerek o ihaleler tamamlanır…
Eminim, yüzde yüz olmasa da, yüzde 30 hadi bilemediniz yüzde 50 fiyat farkı karşılansa, hem o inşaatlar tamamlanır, hem piyasaya para gelir.
-*-*-
Yine dün bir miktar bahsetmiştim…
Esnaf, perişan haldedir…
Borçlu olan esnaf veya her hangi bir vatandaş borcunu ödeyemez haldedir…
Bayram’ın hemen ertesinde, borçlu kişilere tanınan 6 aylık süre sona erecek ve “borçlulara karşı işlemler” hız kazanacak…
-*-*-
Bir yanda davalar artacak, mahkemeler kilitlenecek…
Ki zaten şu anda alacak – verecek davaları tarihin en yüksek dönemini yaşamaktadır…
Mazbatalar, hapse girmeler çoğalacak…
-*-*-
Güney’deki Rum “turistleri” Kuzey’e daha hızlı ve daha çok geçirmek adına hiçbir şey yapılmıyor…
Kelimenin tam anlamıyla “eşek eşek” oturuyoruz ama Güney’de, dibimizdeki bu turisti getirebilmek adına kolaylık düşünmediğimiz bir anda; Hindistan’dan düğün turizmi hayalleri kuruyoruz!
Gülelim mi ağlayalım mı yoksa bir yerimize dinamit lokumu sokup havaya mı uçalım!
-*-*-
Gerçekten ülke harap ve bitap düşmüş durumdadır…
Türkiye kesinlikle para vermemektedir.
Zaten öyle bir noktaya geldik ki, tüm ülke artık “ne paranı, ne ajanlarını” noktasındadır…
-*-*-
Çünkü memleket batıkken, memleket bitikken, memleket parasızken, açken, işsizken, göçerken; bu ajanlar, illa ki de Faiz Sucuoğlu’nu başbakan olarak görmek istemiyormuş…
Adamlar kafayı taktı!
UBP resmen sessiz ve çaresiz…
Doğrusu yarınki güven oylamasını çok merak ediyorum…
-*-*-
DP ve YDP’ye bu ajanların yaptığı baskının haddi ve hesabı yoktur…
-*-*-
Ve öteki yazıda da belirttik; KKTC’nin Cumhurbaşkanı olan şahıs, ülke bu durumdayken, Londra’ya don atlet alış verişine gidebilmektedir.
-*-*-
Bu durumu açıklayacak kelime bulmakta güçlük çekmiyorum ama bulduğum kelimeleri yazmaya tabii ki cesaretim yok!
-*-*-
Ancak, en başta UBP’li seçmenler olmak üzere, tüm ülkeye bir kez daha çağrı yapıyorum; bu salyalarla, bu alakasız, ilgisiz ve de ciddi anlamda sorunlularla birlikte yürümeyi lütfen keselim…
Tek şansımız, tek çıkar yolumuz Kıbrıs devleti çatısı altında, Derviş Eroğlu ağanızın da 11 Şubat 2014’te imzaladığı gibi, federal bir devletin vatandaşları olarak, doğru ve dürüst bir şekilde AB içerisinde yaşayalım…
-*-*-
Bizi bitiyoruz, tükeniyoruz, göçüyoruz; T.C.’nin ajanları ülkeyi kaosa sürüklemek için çırpınıyor!
Ülkenin cumhurbaşkanı ise Marks and Spencer mağazasında don seçmeye gidiyor!
(Bu arada ayıptır söylemesi, çoktandır gidemedim, 2XL çiçekli boxer bulursan bana da al! Parasını da örtülüden öde! Veya geçen defa gittiğinde ben de gazeteciler arasındaydım, Sabahattin İsmail kızdığı için korkmuştun ve bize harcırah ödememiştin; ondan kes!)
Allah-u Ekber!
Suya sabuna dokunmayacaksın…
Zaten anayasa gereği hiç bir şey yapmana gerek yok…
Vergi vermiyorsun, ekmek elden su golimbadiden, örtülü ödenek keyfiyle yaşıyorsun…
-*-*-
Bile bile imkansız olduğunu, “eşit egemen devlet” istiyorsun…
Bile bile “çözümsüzlüğün ta kendisi” olduğunu, bu konuda ısrarcısın…
Hatta bile bile “Türkiye’nin bile kabul edemeyeceğini”, yine de çözüm olmaması uğruna, söylemeyi sürdürmektesin…
-*-*-
Kıbrıs sorununun federal çözümünün kendi toplumunun tek çıkar yolu olduğunu bile bile de, her fırsatta, “Rumlarla birlikte yaşayamayız, Türkiye giderse, Rumlar bizi keser” nakaratını dile getiriyorsun…
-*-*-
Türkiye’den yapılan veya yapılacak her türlü siyasi müdahaleyi gayet normal karşılıyorsun ama zerre utanmadan “eşit ve egemen devletiz” iddiasından caymayı düşünmüyorsun…
-*-*-
Senin gibi düşünmeyen herkesin ekmeğiyle oynuyorsun; çünkü onların çocukları falan yok diye düşünüyorsun…
Verdiğin tüm sözleri unutabiliyorsun, koltuk uğruna satamayacağın hatta satmadığın kimse söz konusu değil!
Hatta senin gibi düşünseler bile, arada bir seni eleştirenleri, gidip Türkiye’nin şeyisine şikayet edebilecek kadar küçülüyorsun…
-*-*-
Hiçbir yetkin olmadığını bile bile, sadece dostlar alış verişte görsün misali, yok deprem, yok ekonomi diye boşa zaman, boşa masraf toplantıları organize ediyorsun…
-*-*-
Ne kadar gabak bullez örgüt varsa, onlarla yaptığın tamamen amaçsız, tamamen gereksiz buluşmayı, BM seviyesinde görüşme yapar gibi satmaya çalışıyorsun, komik oluyorsun…
-*-*-
Son derece seviyesiz, kendi kendini küçük düşürücü Türkiye seyahatleri ile ilgili olarak, “500 günlük görev süremde sadece 39 gün gittim” gibi, inanılmaz garip açıklamalar yapıyorsun, demek ki oturup hesaplıyorsun…
-*-*-
Ama biliyor musun; özel konulara girmeye hiç gerek yok; yukarıdakileri de hep geçtim; memleket yangın yeriyken, ekonomi çökmüşken, millet açken, siyaset karmakarışıkken “gezme” dışında hiçbir maksadı olmayan Londra’ya gidişi iptal etmezsen; Allah-u Ekber!
“Anlarmış gibi yaptığın dilden yazmayı uygun buldum” da!
Ersin Tatar, normal bir zamanda, çok önemli görüşmeler yapmak maksadıyla Londra’ya gidecek olsa, kesinlikle bir sıkıntı yoktur… Ama normal zamanlar yaşamıyoruz. Mesela, İngiliz Dışişleri Bakanlığı binasında, alt seviyeden memurlarla dahi görüşse kabul ederim… Lordlar Kamarası’nda konuşma yapacak olsa anlarım… Avam Kamarası’nın 10 üyesi ile yol üstünde görüşse gene şikayet etmem… O da yok… Gidecek, en az 50 bin Sterlin harcanacak ve oradaki bazı vatandaşlarla, tamamen gereksiz, tamamen sosyal aktivite maksatlı ve de seviyesiz buluşmalar yapıp geri dönecek… Ayıptır, yazıktır ve bu toplumun parasına da günahtır. (Fotoğraf: Londra’da Tatar’ı karşılamak için tüm hazırlıklar tamamlandı).