Mahkeme salonundayız.
Yine tarihi bir gün…
Bir gazeteci düşüncelerini paylaştığı için 10 yıl hapis talebiyle yargılanıyor.
Yargıç Zehra Yalkut Bilgeç son derece özenli…
Salon tümüyle dolu…
Duruşma o küçücük mahkeme salonunda değil stadyumda olsa yine dolacak…
Ali Kişmir sanık kutusunda, ayakta…
Tek tanık gelmiş…
Beyaz Ev’de görevli bir yarbay…
Savcılığın tanıkları arasında iki de “profesör” var ancak “mazeret” bildirmiş ve gelmemişler.
Bir gazeteci 10 yıl hapis talebiyle yargılanırken, dava konusu o meşhur toplantının aktörleri de ortada yok.
Vekiller, komutanlar, büyükelçi nerede?
Emir komuta zinciri altında görevli bir yarbay geldi yalnızca…
O gönderildi.
“Olayın vuku bulduğu dönemde Beyaz Ev askeri gazino müdürüydüm” diye söze başladı yarbay…
O dönem binbaşıymış.
“Şikayetçi” de bu subaymış meğer…
Ezberletmişler, gelmiş…
Bir personeli ağlayarak aramış, “Böyle bir yazı var, ne demek istiyorlar” demiş.
Seçime hunharca müdahale edilirken onbinlerin isyanı Beyaz Ev’in oralarda duyulmamış meğer…
Güvenlik Kuvvetleri Komutanı’na gitmiş subay, “bu yazıdan şikayetçi olmak istiyorum” diye…
Sözlü söylemiş…
Komutan da “şikayetçi ol” demiş.
***
Emare 1.
Ali Kişmir imzası taşıyan paylaşımın ekran görüntüsü…
Tatar’ın “görüntüsü” yok orada!
O “müdahale”nin öznesi kendisi…
Mahkeme salonunda yok elbette…
Bir “yarbay”ın boynuna asmışlar utancı…
***
Subay okuyor “emare 1”i…
“Ankara’nın, son olarak siyasetimize ayar vermek için bazı UBP’li vekilleri çağırdığı yerin adı ‘Beyaz Ev’ olabilir ancak siyasetimizi getirdiği konum açıkçası ‘Genel ev’dir.”
“Bu yazıdan ne anladınız” diye soruyor avukat…
“Beyaz Ev’in genel ev olduğunu anladım” diyor subay…
Yeniden okunuyor metin…
“Ankara’nın siyasetimize ayar vermek için bazı UBP’li vekilleri çağırdığı yerin adı…”
O yer, “Beyaz Ev.”
Siyasetimizin geldiği nokta, “Genel Ev.”
***
Avukat Hasan Esendağlı sorguluyor…
“Bu yazıda epeyce bir Ankara geçiyor… Siz bundan ne anlarsınız?”
“Ankara, Türkiye’nin başkentidir” diyor yarbay…
Başka?
İyice sıkışıyor.
Siyaset, müdahale, toplantı...
“Bu yazı tamamıyla siyasetle ilgilidir” diyor bir yerinde subay…
Kendine geliyor.
“Yazının özünde siyasi eleştiri var.”
***
“Bu yazının ana fikri nedir” diye soruyor avukat…
“Bu soruyu yanıt veremem” diyor Yarbay!
Avukat ısrar ediyor…
“Ankara hükümetinin KKTC hükümetine müdahalesinden söz ediliyor” diyor yarbay…
Siyasetimizin geldiği nokta!
“Bu yazıda Beyaz Ev’e Beyaz Ev deniyor…
Ankara’nın siyasetimizi getirdiği noktaya da genel ev deniyor…”
Avukatın sözleri...
Tanık bakıyor, sessiz...
İşte o noktada mahkeme salonunda olması gerekenler yok.
O meşhur toplantının aktörleri olmalıydı aslında tanık kürsüsünde…
Ünal Üstel…
Faiz Sucuoğlu…
Sunat Atun…
İzlem Gürçağ…
Resmiye Canaltay…
Hasan Taçoy…
Büyükelçi Başçeri…
Komutanlar…
Gelseler, ne diyeceklerdi, merak ediyorum.
- “Beyaz Ev’deki toplantı müdahale değil bir çay partisiydi…”
- “Büyükelçi ve komutanlar, UBP’li vekilleri toplamış ve Evkaf’ın su meselesini konuşuyordu…”
Kim bilir böyle söylerlerdi belki de...
***
Tahkikatı izledikçe “cepheye” sürülen yarbaya üzülüyorum.
Nerede o “büyük” kahramanlar?
Tümü çekilmiş bir kenara ve Cengiz Yarbay’a kalmış, “KKTC”nin siyasi anlamda geneleve dönüştüğünü yorumlamak…
O kadar yoruluyor ve bunalıyor ki yarbay, bir ara sürçülisan ediyor:
“Genel Ev’i işleten Ankara değil Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı’dır…”
Mesele “Beyaz Ev” değil elbette…
Demokrasi, irade ve müdahale!
Şimdi gözler akademisyen tanıklarda
Dava 6 Aralık tarihine ertelendi.
Savcılık, bu duruşmaya, akademisyen iki tanığın katılacağını söyledi.
Şahitlerden birisi, Prof. Dr. Oğuz Karakartal.
Bir diğer Adnan Akgün…
Karakartal'ın "KKTC Cumhurbaşkanlığı Kültür Sanat Komitesi" üyesi olduğunu da belirtmek istiyorum.
Tatar'ın kendisi duruşmaya katılmıyor ama ekibinden biri isim geliyor.
Karakartal , İstanbul doğumlu, Marmara Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı mezunu, “Yeni Türk Edebiyatı” alanında doktora sahibi...
Prof. Dr. Adnan Akgün'ün de Doğu Akdeniz Üniversitesi'nde Türk Dili ve Edebiyatı Bölüm Başkanı olduğunu biliyorum.
Bakalım "tanıklar" bu duruşmada nasıl bir "bilimsel" çerçeve çizecekler!
Onların tanıklığı elbette önemli...
Demokrasi ve fikir özgürlüğü anlamında bu önemli sürece gönüllü ya da zorunlu ortak olacaklar... Ortaya koyacakları tavır, görüş, duruş, özgeçmişlerine işlenecek.
Bir ömür ya onurla taşıyacaklar bu yükü, ya utançla…