Neriman Cahit
Bir gazeteci… Araştırmacı… Ve, onu ‘yazar’ konumuna daha da ötesi, tüm geçmiş belleği… Bu belleğin izlerinin – kanıtlarının, kendi ülkelerine – geçmiş egemenlerce – taşınan bir toplumun geçmişinin en önemli dayanağı olan “evlilik ve bu birlikteliklerde yaşanan süreçlerin” yaşayanlarca toplumun belleğine yeniden taşınması / armağan edilmesi…
Bu, az buz bir iş değil… Üstelik bunu yapan ve her gün konusunda daha bir ustalaşan bir gazeteci – yazar: Ali Atamer
Ali Atamer’in bir başarısı da, amansız sorunların yaşandığı geçmişlerimizde… Sıkıntılardan, yalnızlıklardan, çoğu kez artı bir sürü sorundan nasibini alan + bir yastıkta (50) hatta daha da fazlasını geçiren çiftlerin yaşamlarını toplumuna sunması, armağan etmesi…
Anlatılanlar ne öykü ne de macera… Onların çok ötesi… Onca sıkıntı ve yokluğu yaşayan Kıbrıs Türk Toplumu’nun, abartısız, kocaman, yalın… Yalın olduğu kadar da onurlu geçmişidir…
BİR YASTIKTA 50 YILIN SIRRI…
Bu sırrı ben yazmayacağım… Zaten, mümkün değil bu; ama (52) farklı çiftin ortak öykülerini okuyunca siz kendiniz keşfedecek ve bir daha da unutmayacaksınız… çünkü, bunlar kurmaca değil; bir bakın, en azından bir bölümünü tanıyacaksınız…
Özellikle, gençlere de okutun bu öyküleri…
GENÇLERE OKUTUN…
Gençler, okumaz mı diyeceksiniz…
Asıl da bu tür yazıları okumaları gerek…
Özellikle de, her şeyi, üretim – tüketim ve satışa indirgeyen bir dünyada…
İnsanı ve doğayı güç kullanacak bir nesne değil, onların doğal bir uzantısı olduğumuzu, çoğalan ve çoğaltan bir kültür birikimiyle sürdürmek gerek…
İnsan, politik metinler ve politikayla hayatı belki anlayabildiğini sanır… ama, hissetmesi için ‘estetik kaygılar’ gereklidir.
Bu tür yazı ve yayınlar buna yardımcıdırlar da…
***
Kitap, ‘Havadis Yayınlarında’ çıkmış.
Bitmeden almak gerek… çünkü, okuyunca, ‘Birinci Cildi’ de arayacak ve kendi öykünüzü de bunlara ekleyeceksiniz…
***
Eline ve yüreğine sağlık sevgili Ali Atamer…
***
RÜZGARA YAZILANLAR
KÖLELİK DE EVRİMDEN GEÇER
(386)
Benzeri olmayan bir ‘teknolojik ilerlemeye’ tanık oluyoruz. Eskiden yüzyıllar süren değişimler şimdi – neredeyse – yirmi yılda oluşuyor; ama yine de günlük yaşamın hayhuyu, insanların, ‘olağanüstü’ bir çağda yaşadıklarını unutturuyor.
Uzayın, güneş sistemindeki gezegenlerin, keşfine tanık olunuyor; başka galaksilerin incelenmesi için ‘potansiyel’ yaratılıyor…
Teknolojideki ilerlemeler, uygarlığın yapısını değiştiriyor…
(387)
Ancak, bu ilerlemelerin kendi başına ‘toplumsal sorunları’ çözmeye yetmeyeceğini, görmemiz, anlamamız gerekiyor…
İnsanoğlu ve kızının, sömürü, açlık, hastalık ve ‘manevi kölelikten’ kurtulmasını sağlayamıyor… Sağlayamayacaktır da… Neden mi?
(388)
Köleliğin de ‘evrimden’ geçtiğini bilirsiniz… Yeni koşullara uyum sağlar… daha yumuşacık eldivenler giyer… Bunun akılda tutulması, insanların özgürlük, sınıfsız toplum ve savaşsız dünya rüyalarını hayata geçirmek için tüm çabaların sarfedilmesi gerekir.
Ne var ki, en iyimserler de dahil olmak üzere hepimizin, böyle bir dünya yaratmanın mümkün olup olmadığına, bazen inanmakta güçlük çektiğimizi biliyorum, hissediyorum…
Bu, şaşırtıcı değil, Esad’ın askerlerinin Suriye’de neler yaptıklarını… Kendi öz halklarını ortadan kaldırmak için, nasıl canavarca bir zalimlikle davrandıklarını görünce… İnsanların, tüm kötülükleri yok edebileceklerine inanan ben bile, bazı anlarda yürekten yaralanıyorum…
(389)
Maalesef, dünya halkı için genel bir tehdit gerçektir. Her gün belirtilerini görüyoruz. Nükleer silahlarını, düşünülmeden, kaza ile ya da dikkatsizce kullanılması… İnsanlığın yok edilme tehlikesi ile karşı karşıya olduğunu unutmamalıyız…
(390)
Peki, insanlık başının üstünde sallanan bu tehditle nasıl mücadele etmeli?
Çabalarımızı iki katına çıkarmalı… Tabii, öncelikle paramparça olan toplum inanımızı yeniden “sevgi ve barışın” o ibrişim kuşağıyla sarmalı. Sonra da, çabalarımızı iki katına çıkararak ‘barış, sevgi ve saygıya’ sadece çalışan kitleleri ve aydınları değil… mümkün olan en geniş ‘toplumsal kesimleri’ çekmenin çok önemli olduğunu anımsamalıyız…
(391)
Peki, bir yazar, bir kültür ve sanat insanı, bu konularda ne yapabilir?
Bu tür insanların, günümüz dünyasındaki rolleri büyüktür ve çok şey yapabilirler… Sorun, etkinliklerin genişliğidir.
Edebiyat ve sanattaki tüm ‘akımlara’ saygı duyarım ama kişi olarak ben, çalışmaları ‘dünyanın ve toplumun’ yenilenmesi yönünde olanlardanım; ama bir ‘yeteneğin’ ürünü ve topluma yararlı oldukları sürece her tür sanat ve edebiyata saygı duyar, paylaşırım.
Yazar ve sanatçının “toplumsal davranışına” gelince… Kanımca, ‘barış mücadelesinden’ uzak duran bir aydın ve bir kültür işçisine… Barışı korumaya çalışanlarla aynı saflarda olan… İnsan, hayvan ve doğayı korumayı görev bilerek çalışanlara daha bir sevgi ve saygım vardır…
Ve, ne olursa olsun… İyimserim…
İnsana / insanıma güvenimi asla yitirmiyorum…