Polis ‘Dur’ işareti verdiğinde elimiz ayağımıza dolanırdı. “Ne yaptım, nerde hata yaptım acaba ?” telaşıyla...
Akşamları, trafikte, ışıksız araba ve hatta ışıksız bisiklet motorsiklet görmek nerdeyse mümkün değildi... Nereden ortaya çıktığı belli olmayan polisler hemen yolu keser, hem cezayı yazar hem de trafikten men ederdi...
Kırmızı ışıkta geçmek mi ? Mümkün değildi. Cezası ağırdı...
Sürüş ehliyetsiz, seyrüsefer ruhsatsız, hele hele sigortasız araç kullanmak mı ? Büyük suç’tu..Cezası da çok ağırdı...
v.s. v.s. v.s.
***
Şimdilerde hatırlatılan, bir zamanlar, Denktaş’ın, trafikte yakalandığı ve ceza yediği hikayesini biliyordum... Haberi duyan hiç kimse yadırgamamış, sadece gülümsemişti. Ve de hiç kimse “Denktaş da durdurulur, ceza verilir mi ?” dememişti....
Nereden nerelere geldik......
Bir Konserin ardından
Sözcüklerle anlatmamın pek olanağı yok gibi. Buna karşın yine de tutamadım kendimi. Bir şeyler yazmak istedim. Çünkü hala heyecanlıyım... Çünkü hala o anları yaşıyorum...
***
CSO + Sıla 4 Konserimizi geçtiğimiz Salı akşamı gerçekleştirdik. Benim için çok farklı bir çalışma, çok farklı bir heyecandı. Ama en çok merak ettiğim, bizi izlemeye gelecek olanların tepkisinin ne olacağı idi. Bu tepki ile yüzyüze gelmek de apayrı bir heyecandı.
***
Konserin başlama saati 20.30’du. Giriş serbestti. Yani, bir başka deyişle, (birkaç sıra koltuk dışında) yer bulan, istediği yere oturacaktı. İnsanımız daha saat 19.00’lardan itibaren gelmeye başladı. 20.00’lere gelindiğinde çok az boş yer kalmıştı salonda. 20.30’da ise ayakta duracak yer bile yoktu artık.
Bu sıralarda biz mi ne yapıyorduk ? Biz şaşkın, heyecanlı, hatta biraz da tedirgin, oradan oraya gidip gelmekteydik... Ve sonunda, ‘o’ an geldi ve başladık.
Salonu hınca hınç dolduran konuklarımızın da, en az bizim kadar heyecanlı ve coşkulu olduğunu farketmekte gecikmedik. Büyük bir ilgi ama coşkuyla izliyor, dinliyorlar , hatta birlikte söylüyorlardı, kocaman bir Senfoni Orkestrası eşliğinde seslendirdiğimiz Sıla 4 şarkılarını.
Her şey çok iyi gidiyordu. Ve ama , bunun da bir sonu vardı elbet. Ve o ‘son’ da geldi sonunda. Öyle bir son’du ki bu, 50 küsur yıllık müzik yaşamımızın en anlamlı, en heyecanlı ve duygulu son’uydu.
***
Sonradan öğrendim, canlı yayınlayan BRT-TV’de Konser’i izleyenler sayısında da bir rekor söz konusuymuş, Dünyanın dört-bir yanından 20’bin izleyiciye ulaşılmış. Paylaşma sayısı da 1000’in üzerindeymiş. Çok duygulandım, hatta gözlerim de yaşardı. Sevilmek ve takdir edilmek ne güzel bir şeymiş...
***
Bu büyük heyecanı bizlere yaşatanlara en içten sonsuz teşekkürler.
Sokak Ağzı
“Bazıları, milletvekili oldu diye kendini, dokunulmaz Padişah sanmış... İyi ki sadece milletvekiliydi. Bir de Bakan olsa neler yapardı acaba ?”
***
“Ne hız limiti, ne de trafik ışıklarını hiç sallamayan ‘milletvekilleri’ ne (!!!) ne olacak ?”
***
“Trafikte bile, dokunulmazlığını bir silah olarak kullanmak isteyenler, başka başka işlerde neler neler yaparlar acaba ? Çok merak ettim.”
***
“Geçenlerde, bir kaza geçirdim. Bir hanım sürücü arkadan vurdu. Yani yüzde yüz suçlu. Kadın ağlıyordu. Belli ki çok korkmuştu. Yanıma geldi hünküre hünküre ağlayarak ‘Lütfen polis çağırmayın. Tüm hasarı öderim... Ne sürüş ehliyetim var ne sigortam ve de seyrüsefer ruhsatım. Mahfolurum. Çocuklarım var...’ dedi. Acıdım, bıraktım gitti.”
***
“Anladım. Artık biliyorum. Zengin olmanın sadece birkaç yolu var. Uyuşturucu ticareti ve/veya kara para aklama... En ilginç ve en heyecan verici olanlar bunlar. Getirisi de mükemmel.”
***
“Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası-Sıla 4 Konseri muhteşemdi. Çok sayıda kişi konseri ayakta izlerken yüzlerce kişi de kapıdan döndü. Tekrarını dileriz.”
***
“İnanılmaz derecede güzel bir konser izledik. Teşekkürler CSO...Teşekkürler Sıla 4...”
Anlayana
“Delilik, kişide seyrek görülen bir nesnedir. Gruplar, partiler, uluslar, çağlar için ise, bir kuraldır.” (Friedrich Nierzsche)