ESKİ FOTOĞRAFLARDA KIBRIS…
AKEL’in sosyal medya sayfasında paylaştığı, bir zamanlar ortak “Kırmızı 1 Mayıs”ı anlatan fotoğraflar, tarihi ve anlamlı…
Resimlerden birisi 1947 yılında 1 Mayıs’ta Kıbrıslırum ve Kıbrıslıtürk maden işçilerinin protestosunu yansıtıyor. Kıbrıslıtürk ve Kıbrıslırum madenciler, yaptıkları ortak toplantıda, 1 Mayıs İşçi Bayramı’nı kutlamaya ve bunun için de Lefke’de, Mavrovuni’de ve Ksero’daki işlerine gitmemeyi kararlaştırmışlar. İşverenlere bu konuda bilgi verir vermez, tehditlerle karşılaşmışlar… İşveren, üç günlüğüne işyerini kapatmakla tehdit etmiş madencileri. Ancak madenciler yılmamış ve Dünya İşçi Bayramı’nı kutlama kararından geri adım atmamışlar…
1 Mayıs 1947’de hiçbir işçi, madenlerdeki işlerine gitmemiş ve inanılmaz bir katılımla yürüyüş yapmış Kıbrıslıtürk ve Kıbrıslırum madenciler birlikte, onlara aileleri de katılmış… Madencilerin yerleşim yerlerinden geçen sokaktaki yürüyüşler en sonunda Mavrovuni’deki sendika binasında son bulmuş… İşverenler ise, tehditlerine “sadık” kalarak üç günlüğüne iş yerlerini kapatmışlar ve böylece binlerce aileyi azıcık gelirlerinden mahrum etmişler, sırf “hataları”nı yüzlerine vurmak maksadıyla… Ancak maden işçileri yine yılmamışlar ve ondan sonraki sene yani 1948 yılında Kıbrıs işçi sınıfı hareketinin görebildiği en keskin savaşımlara girişmişler…
Bundan on sene sonra ise 1958 yılına gelindiğinde, İngilizler’in “Böl ve Yönet” politikaları gereği, Mayıs, hem Kıbrıslıtürk, hem de Kıbrıslırum işçi liderleri için kanlı geçecekti… AKEL’in sosyal medya sayfasında özetle şunlar hatırlatılıyor:
“1958, sınıf odaklı sendikalar federasyonu PEO'nun ve Sol Halk Hareketi’nin Kıbrıslırum-Kıbrıslıtürk üyelerine karşı, her iki toplumdan da şovenistler tarafından işlenen cinayetler ve suikastlarla tarihe geçti.
21 Ocak 1958'de faşist Grivas'ın maskeli katilleri İlias Tofaris'i babasının küçük kahvehanesinde suikast düzenleyerek katlettiler. Aynı gece Mihalis Petru da öldürüldü. Onu Savvas Menikos, Dimitris Yasemis ve Andreas Sakkas izledi. Panayotis Stilianu vahşice dövülerek öldürüldü. Nikodimos Yoannu, Maria Haritu ve henüz 13 yaşındaki Despulla Katsuri'yi kurşuna dizerek acımazca öldürdüler….”
Aynı yazıda, TMT’nin 1 Mayıs eylemlerine katılmamamalrı için Kıbrıslıtürk işçilere yönelik baskılarını yoğunlaştırmasına rağmen pek çok kişinin Lefkoşa’daki 1 Mayıs mitingine katıldığına dikkat çekiliyor fakat aynı gece “Teşkilat”ın Lefkoşa’daki ilerici Türk Eğitim Kulübü’nü yağmalayıp ateşe verdirdiği hatırlatılıyor ve şöyle deniliyor:
“22 Mayıs'ta PEO Türk Bürosu Sorumlusu Ahmet Sadi'ye canice bir suikast girişimi gerçekleştirdiler. Saldırı sonucu Ahmet ve eşi ağır yaralandı.
İki gün sonra, İngiliz sömürgecileri tarafından kapatılan sol gazete “İnkilapçı”nın eski Genel Yayın Yönetmeni Fazıl Önder Saraç (Sella) öldürüldü. Birkaç gün sonra Ahmet Yahya suikast sonucu öldürüldü. Ardından sendikacı Hasan Ali'ye karşı bir suikast girişimi düzenlendi. 5 Haziran'da faşistler Ahmet İbrahim'i öldürdüler ve kısa bir süre sonra Arif Hulusi'ye karşı bir suikast girişiminde bulunuldu.
Bu faşist saldırılara hedef olan insanların listesi bitmek bilmiyor... Bu suikastlar ve cinayetler her iki toplumun şovenistleri tarafından yapıldı, ancak her ikisi de aynı güçlere hizmet eden maşalardı…”
AKEL, bir de başka fotoğraf paylaşıyor ki bu da tarihi bir fotoğraf… 11 Nisan 1965’te faşistlerin kurşunlarıyla öldürülen Derviş Ali Kavazoğlu, 1 Mayıs 1954 mitinginde Lefke’de konuşma yaparken görülüyor bu fotoğrafta…
Ve sıradaki fotoğraf 10 Mayıs 1964’te çekilmiş – yine kanlı bir dönem ve bu kez iki toplumlu çatışmaların başlayıp devam ettiği bir ortamda kutlanıyor 1 Mayıs… “Yabancı müdahalelere hayır!”, “Halkımızın bölünmesine izin vermeyiniz, dikkatli olunuz” gibi sloganlarla kutlanan Dünya İşçi Bayramı, 2003’te barikatlar açıldıktan sonra yeniden birlikte kutlanmaya başlanmıştı… Ancak bu yıl, COVID 19 Korona virüsü gerekçesiyle barikatlar kapatılmış olduğundan ve sokağa çıkma yasakları, toplanma yasakları yerli yerinde durduğundan, 1 Mayıs, ne kuzeyde, ne güneyde, ne de ortak olarak kutlanmıyor meydanlarda… Fakat belleklerde, yüreklerde kutlanıyor… 1 Mayıs, işçinin, emekçinin bayramı… Kıbrıs’ta ve dünyada tüm emekçilerimize kutlu olsun…
BASINDAN GÜNCEL…
“Ben ellerimi kana bulamam!”
Ari ŞEKERYAN
İstanbul’daki İttihat ve Terakki Partisi merkezinden gelen tehcir emri Kastamonu’ya ulaştığında, Kastamonu Ermenilerini felaketten koruyan aynı zamanda sıkı bir İttihatçı olan dönemin valisi Reşit Bey olmuştu.
Tehcir emri 1915’in lanetli günlerinde Kastamonu valiliğine iletildiğinde, sayıları Doğu vilayetlerindeki Ermeni nüfusla karşılaştırıldığında oldukça az olan Kastamonu Ermenilerini (1915 öncesi Patrikhane kayıtlarına göre Kastamonu vilayeti dâhilinde 13 bin Ermeni yaşamaktaydı) koruyan vicdan sahibi bir devlet adamı vardır. Tehcir emrini uygulamaya koymayarak onurlu bir duruş sergileyen bu devlet adamı, Vali Reşit (Ronabar) Bey’dir (1868-1924).
1888’de Mülkiye’den mezun olan Reşit Bey, kariyerinin ilk yıllarında memurluk ve eğitim kurumlarında müdürlük görevlerinde bulunduktan sonra 1906 yılında Serez (Siroz) mutasarrıflığına atanır. Buradaki görevi sırasında özellikle 1908 Devrimi’ne sunduğu katkılardan dolayı ismini İttihat ve Terakki çevrelerinde iyice duyurur; iyi bir İttihatçı olarak tanınır. 1913 Haziranı’nda Kastamonu valiliğine atanır.
Görevden alınır...
Kastamonu’daki görevinin ilk günlerinden itibaren vilayet dâhilinde hem Müslüman hem de gayrimüslim halklarla kurduğu samimi ilişki, Reşit Bey’e olan teveccühü artırır. Reşit Bey, 1915’in karanlık günlerinde Kastamonu valiliğine yollanan tehcir emrine sert biçimde karşı çıkarak, Ermenilerin şehirde yaşamaya devam etmesini sağlar. Sıkı bir İttihatçı olduğu bilinen Reşit Bey’in bu tavrı, Teşkilat-ı Mahsusa’dan kendisine özel bir talimat gönderilerek Ermenileri derhal tehcir etmesi gerektiğinin hatırlatılmasına neden olur. Bu talimat da işe yaramaz, Reşit Bey Kastamonu dâhilinde tehciri uygulamamakta kararlıdır. Hatta bir süre sonra, şehirde açık biçimde dillendirilen “Reşit Bey Türklerin değil, Ermenilerin valisidir!” propagandasına dahi boyun eğmez ve “Ben elimi kana bulamam!” diyerek emirleri uygulamayı reddeder.
Bunun üzerine Reşit Bey dönemin hükümeti tarafından görevden alınır ve yerine tehcir emrini derhal uygulayacak olan Ankara Vali Vekili Atıf Bey atanır. Bu atamaya kadar şehirdeki hayatlarına eskisi gibi devam etmekte olan Kastamonu Ermenilerinin tümü Suriye çöllerine doğru bir yolculuğa çıkarılır.
26 Ekim 1918 tarihli Jamanak gazetesinde yayınlanan bir yazıda Kastamonu Valisi Reşit Bey’in yaptığı iyilikler Kastamonulu bir Ermeni tarafından şu şekilde anlatılmaktadır:
“(...) Kastamonu Ermenilerinin tehciri Reşit Paşa’nın sağlam muhalefeti nedeniyle Şubat 1916’ya kadar ertelenmişti, o dönemde yol güvenliği daha fazlaydı ve böylelikle Reşit Paşa Kastamonu Ermenilerinin yaşamlarının kurtulmasında önemli bir rol oynamış oldu. Hastalıktan ve diğer bazı sebeplerden ölenlerin dışında, Kastamonu Ermenilerinin büyük bir kısmı şu an yaşamaya devam etmektedir (...) Çankırı ve Kastamonu çevresindeki köylerde fakir Ermeni kadınlar var. Reşit Paşa’nın yerel Ermeni halkına göstermiş olduğu hassasiyeti bildiğimizden, evsiz barksız kalmış Ermenilerin toplanarak tekrar evlerine yerleştirilmelerini ümit ediyoruz.
Atıf Bey, Ankara’daki Ermeni tehciri işlemini hallettikten sonra, Kastamonu mutasarrıflığına atandı. Atıf Bey zamanında, 1915 Ağustos’un başlarında, Ankara tehciri zamanında yapılan vahşeti, tecavüzatı anlatmak fazla kaçar. Hükümet tarafından yürütülecek resmi bir soruşturma tüm detaylarıyla olayı ortaya çıkartacaktır (...) Atıf Bey Ankara tehcirinden sonra Kastamonu’ya geçti ve yukarıda yazdığımız gibi Ermeniler buradan da tehcir edildi. Tabii sıra soruşturmaya geldiğinde her şey apaçık ortaya çıkacaktır.
Bu cümlelerini sadece biz değil, tüm millet doğrulamaktadır (...) Reşit Bey’in yaptığı iyilikler bizim aramızda hiçbir zaman unutulmayacaktır.”
Tehcir döneminin Kastamonu Valisi Reşit Bey, Mütareke’nin imzalandığı dönem Sivas valiliği görevindedir. Reşit Bey burada, İstanbul Hükümeti’nin sert muhalefetine rağmen, Mustafa Kemal önderliğindeki Sivas Kongresi’nin toplanmasına destek verir. Hayatı boyunca sıkı bir İttihatçı ve ardından da sıkı bir Kuvva-i Milliyeci olan Reşit Bey’in 1915 yılında Kastamonu valisi iken göstermiş olduğu vicdanlı duruşu şüphesiz unutmamak gerekir.
(YÜZLEŞME ATÖLYESİ/AGOS - Ari Şekeryan – 29.4.2020)