Çiçek GÖÇKÜN BAYRAMOĞLU
cicekgb@mhdkibris.org
Kıbrıs’ın kuzeyinde çalışan yerel bir sığınma mekanizması yok! Bulunduğumuz coğrafyada mülteci hakları için çalışan bir sivil toplum örgütü olarak Mülteci Hakları Derneği’nin talebi böyle bir mekanizmanın kurulması yönünde. Herhangi bir sığınma mekanizmasının olmaması ve kişilerin sığınma taleplerini iletip korunma talep edebilecekleri bir makamın eksikliği onları en temel insan haklarından olan sığınma hakkından mahrum bırakıyor. Bunu uzun süredir tekrar ediyoruz. Peki diğer ülkelerde var olan yerel veya uluslararası sığınma mekanizmaları hakkında ne söyleyebiliriz? Genel olarak iki tipte sığınma mekanizmasından bahsedebiliriz. Birincisi ulus devletler tarafından taraf oldukları uluslararası hukuk sözleşmelerine ithafen oluşturulmuş yerel mekanizmalardır. İkincisi ise birinci tipin bulunmadığı coğrafyalarda Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin (BMMYK) çalıştırdığı uluslararası koruma mekanizmasıdır. Her iki tip için de başvuru süreci benzer şekillerde ilerliyor. Süreç sığınma başvurusu talebinin ilgili birime iletmesi ile başlıyor ve ardından bir ya da iki mülakat sonucunda edinilen bilgilere dayanılarak kişinin mülteci olup olmadığına karar verilmesi ile de son buluyor.
Mülakat kalıpları, mülakat ve değerlendirme yöntemleri hemen hemen aynı. Hatta bu süreçleri tektipleştirebilmek için sayısız kılavuz ve belge yayınlanmış durumda. Bu tektipleştirme ve kurumsallaştırma kaygısı değerlendirmelerin keyfi ve/veya kişisel sonuçlanmasının önüne geçmek ve süreci daha ‘profosyonel’ kılmak isteğinden kaynaklanıyor.
İşte biraz durup da düşünmemiz gereken an tam da şu andır; mültecinin kim olduğu, hangi bölgeden kimlerin mülteci olabileceği, hangi öykülerin mülteci öyküsü olmadığını bize anlatan onca hukuki ve uygulama kılavuzları arasında kişi tarafından bireysel olarak yaşanmış bir tecrübeyi nasıl değerlendirebiliyoruz?
Mülakat görevlisinin önüne gelene kadar tehlikeli yollardan geçmiş, korkutucu yaşanmışlıkları olmuş ve belki tüm yakınlarını geride bırakmış, bu süreçte yaralanmış, hastalanmış, korkmuş, travmatize olmuş bir insanın ona sunulmasını talep ettiği korumayı hak edip etmediğine kılavuzlara bakarak karar vermek pek kolay değil.
Tektipleşmiş bu süreç içerisinde ‘arada kaynayan’ vakalar da mutlaka oluyor.
Mülteci toplulukları arasında ‘tutmuş hikayeler’in ticaretinin yapıldığı bilinen bir olgu. Bunun sebebi, sığınmacıların kendi kişisel öykülerinin yeteri kadar “iyi” olup olmadığını bilememesidir. Ya değerlendirme memurunun önündeki kılavuzda onun tecrübesine dair bir ipucu yoksa?
Avrupa Birliği (AB)’nin birleştirilmiş sığınma politikası da buna bir örnek olabilir. AB Sığınma Yönergesi ve akabinde AB üyeleri arasında forum shopping (forum alışverişi) (1) denilen davranışın engellenmesi devletlerin – en azından AB üyesi devletlerin – de birbirleri arasında değerlendirme sonuçları açısından farklılıkların olduğunun farkında olduğunu gösteriyor. AB birleştirilmiş sığınma politikasına göre sığınma talebinde bulunan kişi bu başvuruyu AB sınırlarına ilk ulaştığı ülkede yapmak ve parmak izi vererek kayıt yaptırmak zorunda. AB coğrafyasını mültecilerin seyahat şekilleri ile bir araya getirdiğinizde, AB’nin mültecileri İtalya, Yunanistan, İspanya gibi geleneksel olarak mülteciler tarafından daha kolay ulaşılır ama aynı zamanda mülteci mekanizması yönünden de en sıkı ülkelere ittiğini görmek o kadar da zor değil.
Sonuç olarak sığınma talebinin değerlendirilmesi pratikte kişisel tecrübelerin kurumsal analizlerle sınıflandırılması noktasına varıyor. Mülteci/değil, korunmalı/korunma ihtiyacı yok... Ve bu sınıflandırma güvenli iş yerlerinde sabah 9 akşam 5 arası yapılıyor. Halbuki sığınmacılar sürekli kaçıyor, korkuyor ve bekliyorlar. 7/24. Her bekledikleri gün stres ve travma kefeleri daha da doluyor. Ve bir gün değerlendirme memuru çıkarıyor mühürünü beyaz kağıdın üzerine vuruyor: REDDOLUNDU/ DOSYA KAPANDI. Kapanmıyor aslında. Çünkü bir yaşamı nasıl kapatabilirsiniz ki?
Peki bu durumu nasıl daha insancıl kılabiliriz? Hem tektipleştirmenin getirdiği güvenliği hem de kişiden kişiye değişen farklı hikayeleri nasıl bir arada barındırabiliriz? Öncelikle bu sürece maruz kalmış kişilerin travmatik bir geçmişe sahip oldukları gerçeğini kabullenmek önemlidir. Sığınmacıların hayat hikayelerini ve sığınma taleplerine ilişkin tecrübelerini rahat ve tutarlı şekilde aktarabilmeleri için onlara gerekli psikolojik ve sosyal desteğin sağlanması gerekmektedir. Bunun yanında menşe ülke(2) bilgileri değerlendirirken kalıp dışı vakalarda mümkünse değerlendirme sürecinin öngördüğü adımlardan daha fazlası ile kişiye ait hikayenin tamamına erişimin sağlanabilmesi için yeterli esnekliğin değerlendirme görevlilerine tanınması da oldukça önemlidir. Sığınma talebinde bulunan kişilere sürecin nasıl işlediğinin anlatıldığı katılımcı toplantıların ve bu bilgilerin farklı dillerde yazılı olarak da sunulduğu danışma merkezlerinin varlığı sığınmacıların daha önce mülteci olarak tanınmış kişilerin hikayelerini kopyalamanın kendilerine fayda sağlayamayacağını anlaması açısından faydalı olabilir. Bilgilendirme yapılırken, dil çeşitliliği yanında okuma yazma bilmeyen ya da farklı şekillerde öğrenen insanlar da göz önünde bulundurularak yaratıcı bilgi aktarım tekniklerinin kullanılması sığınmacıların sağlıklı bilgiye ulaşması açısından olumlu bir adım olacaktır. Son olarak da sığınmacı ve mültecilerin birbirleri ile dayanışabileceği bir ortam yaratılması ve içinde bulundukları değerlendirme sürecine dair endişe, çekince ve sorunlarının dikkate alınabileceği iletişim kanallarının oluşturulması düşünülebilir. Bu bahsedilen uygulamalar sığınmacıların kişisel hikayelerini aktarabilmelerine ve kendilerini bu kurumsal mekanizmalar içerisinde kayıp hissetmemelerine imkan tanıyacaktır.
Çünkü ‘Bir gün herkes mülteci olabilir...’
---------------------------------------
Notlar:
(1) Mülteci statüsünü elde etme şansını artırmak amacı ile birden fazla ülkede sığınma başvurusunda bulunma davranışı.
(2) Menşe ülke/Country of origin: sığınma talebinde bulunan kişinin kaçtığı ülkesi