Kıbrıs’ın kuzeyinde çözüm, barış ve federasyon motivasyonunun bir kırılma ve düşüş yaşadığı aşikar. Uzunca bir süredir Kıbrıs Sorunu veya federasyon içerikli gündemler toplumda ciddi bir karşılık görmüyor. Hatta bu konu gittikçe daralan bir çevre içerisinde aynı sloganların tekrarından ibaret hale geliyor.
Öte yandan Kıbrıs’ta çözüm ve barış karşıtı sağ-milliyetçi cephe hem federasyon motivasyonunun kırılmasıyla hem de AKP desteği ile sağladığı güç ile iki devletlilik argümanını cilalayıp cilalayıp yüksek sesle dillendirmektedir. Dillendirmekle de kalmayıp ‘resmi tez mertebesine’ çıkartmaktadır.
***
Tatar’ın AKP’nin fiili ve açık desteği ile seçimi kazanması, Kıbrıs’ın kuzeyindeki partiler de dahil kurumlara yönelik müdahaleler, Kıbrıs Sorunu’ndaki yeni iç dengeler ve demokratik hak ve özgürlüklere yönelik artan tehditler, eğer yeni bir döneme girdiğimizin göstergeleri olarak okunacaksa; ki okunmalı, o halde yapılması gerekenlerden ilk iş de barış ve federasyon odaklarının, ama özellikle de solun kendi ezberleri ve çıkmazları ile yüzleşmesi ve yeni bir paradigma oluşturabilme çabasını sergilemesidir.
***
Çok uzatmadan, Kıbrıs Sorunu bağlamında yüzleşmek gerektiğini düşündüğüm bir kaç noktanın üzerinden geçelim:
- Bütünlüklü çözüm çıkmazı
Kıbrıs Sorununda sürekli olarak hayal kırıklıkları ve umutsuzluklar yaratan belirleyici unsurun BM’nin benimsettiği, tüm tarafların da kabullendiği ‘bütünlüklü çözüm’ yöntemidir. Yani her şeyde anlaşmadan hiçbir şeyde anlaşılamayacağı prensibi. Bu prensibin zaman içerisinde, teknik bir yöntemden ziyade, Kıbrıs Sorunun sürekli olarak aynı yerde takılıp kalmasının, her iki kesiminde yakınlaşamamasının ve barışa adım atılamamasının en önemli ve hayati faktörü olduğu ne yazık ki hala daha çözüm ve barış savunucuları tarafından anlaşılamadı. İçinden geçtiğimiz süreçte, ‘bütünlüklü çözüm’ dogmatizmine saplanıp kalınacaksa, demektir ki çözüm ve federasyon yönünde herhangi inandırıcı ve gerçekçi adım da atılmayacaktır. Çünkü bütünlüklü çözüm prensibi, bütünlüklü bir çıkmazdan başka bir şey değildir. Halbuki bugün solun, çözüm ve barış savunucularının Kıbrıs Sorununa dair paradigmaları yeniden tanımlaması ve yaratması, BM de dahil olmak üzere bu yönde baskı unsuru olması gerekmektedir. Aşağıdan, adım adım, işbirliklerine ve irili ufaklı dayanışma pratiklerine dayalı bir çözüm ve barış yöntemi geliştirilmelidir.
- “İki devletli çözüm olmaz” kolaycılığı
Sağ ve milliyetçi cephenin “iki devletli çözüm” çıkışları, sol ve barış cephesinden “iki devletli çözüm olmaz çünkü BM parametreleri ortada, kktc gerçekliği ortada” argümanları ile cevaplanıyor. Kitabi olarak yanlış bir argüman değil. Bu cevap teknik olarak doğru ve tutarlı bir noktaya gönderme yapıyor. Özetle, “olmayan bir devletle iki devletli çözüm yapamazsınız” deniliyor. Yine de az biraz kibir kıvamlı bu “iki devletli çözüm olmaz zaten” argümanı hem bir kolaycılığa yatmayı hem de yüzleşme gereken noktalardan bir kaçış zeminin oluşturuyor. Dünyada ve coğrafyada, tüm değerlerin yerle bir olduğu, uluslararası hukukun canavarlaşan ulusların hırçın yayılma arzuları altında ezildiği bir dönemde “iki devletli çözüm zaten olmaz” demenin ardına sığınmak, “uluslararası hukuk ortada, Maraş’ı açamazsınız” demek ile eş değer. Günün sonunda Maraş’ın bir kısmı açıldı. Hukukla değil, hukuk tanımayan bir güç ile! Yani hukukun gücünden, gücün hukukuna geçiş yaparak! Peki ya iki devletli çözüm olur mu? “Evet olur” demek o kadar kolay değil. Ama aynı şekilde “hayır olmaz” demek de o kadar kolay olmamalı. Yıllardır bu topraklarda öyle ve böyle, beğensek de beğenmesek de iki devlet yapılaşması var. Ve bu durumun sadece bu şekilde bir varlığı, iki devletli bir yaşamı ön görmektedir. Ve Kıbrıs Sorunundaki her hezimet, hayal kırıklığı ve bütünlüklü çöküşler, bu tezin -doğru veya yanlış- toplumsal bilince işlemesine neden olmakta. BM için belki farklı prensipler söz konusu olabilir, fakat toplumsal olanın değişen ve dönüşen zihin/davranışlar dünyasında, sürer durum, iki devletlilik, hatta taksimin kalıcılaşmasını içselleştirilmiş bir olguya dönüşebilir. Bu da bir çözüm değil çözülmeyi müjdeler. Tam da bu noktada, federasyon ideasının tekrardan inandırıcı bir içeriğe kavuşması için kolaycı yollara başvurmak değil, her sıkıya düşüldüğünde ‘tek çare federasyon’ sloganına sarılmadan, sosyal adalet ve eşitlik zeminine çareler için çaba sarf edilmeli. Sürekli olarak belirsiz bir gelecekte, gerçekleşmesi belirsiz olan, büyük bir belirsize gönderme yapmak, şimdi, su an yapabileceklerimizden kendi kendimizi mahrum bırakmak demektir. Evet, sağın bir paradigması var ve hayatta karşılığını arıyor. Peki ya solun, şu anda toplumsal karşılığı en alt düzeyde olan “tek çare federasyon” tezinden başka ne tür bir paradigması var?
- Masa odaklı çözüm ve barış
Barış, müzakere masalarında tesis edilecek teknik ve bürokratik detaylar silsilesi değildir. Bir değerler bütünü, hayata, yaşamlarımızın en küçük biriminden en geniş ölçeğine kadar yayabileceğimiz ilişkiler ağıdır. Kıbrıslı Türk solunun en büyük çıkmazı da, barış tesisini sürekli olarak müzakere masalarına hapsetmesi, tüm arzu ve potansiyelini ‘liderliklere’ devretmesidir. Kıbrıs’ı güneyinde de, kuzeyinde de aşağıdan oluşan güçlü ve bağımsız bir barış-federasyon hareketi olsaydı bugün barışın tesisi de tüm ‘liderliklerin’ hegemonyasında olmazdı. Tüm bu yaşanan süreçler aslında yeni dönmemde liderliklerin değil, halkların barışı için aşağıdan, hayatın içinden küçük veya büyük yeni mücadele, paylaşım ve dayanışma ağları oluşturmamızı işaret ediyor. Tam da her iki kesimde de milliyetçi liderliklerin güçlerini konuşturduğu bir dönemde, liderliklerin hegemonyasında olmayan, ekonomik, sosyal ve ekolojik ortaklıklar üzerinden şekillenen yüzü barışa dönük pratikler inşa edilmesi zamanıdır. Çünkü barış bir değer olarak masa başında, müzakere heyetleri diplomasisinde değil, hayatın içinde örülür. Bize masa başı müzakerecileri veya bütünlüklü çözümcü liderler değil, barışı hayatın bir değeri haline getirmiş hareketler lazım.
Velhasılıkelam, biri “bütünlüklü çözüm” mü dedi; oradan koştura koştura kaçmak lazım. Çünkü “bütünlüklü çözüm” sizi yeniden bir çıkmaza tıkamanın eş anlamlısıdır. İki devletli çözüm tezinin BM karşısında dillendirilmeye, resmi tez kıvamına getirildiği bir dönemde, sol ve çözüm güçlerinin artık ezberlerinden arınması ve tüm paydaşların karşısına alternatif bir çözüm modeli ile çıkması lazım. Deneyimlenmemiş bir olgu olarak federasyon tezi çökmedi. Çöken, defalarca denenen ve hüsran ile sonuçlanan bir yöntem olarak “bütünlüklü çözüm yöntemi”dir. Sol hala dogmatik bir şekilde “bütünlüklü çözüm” tezi ve yönetimini savundukça, iki devletli çözüm söylemini güçlendirmeye devam edecek.