Biri Muratağa’da, biri Voni’de öldürüldü… 2

Sevgül Uludağ

İkisi de 15 yaşlarında olan iki gencin, trajik öyküsü… Biri Kıbrıslırum, biri Kıbrıslıtürk’tü… Her ikisi de 1974’te acımasız faşistlerin kurbanı oldular…

 

İki Kıbrıslı gençtiler – birisi Kıbrıslıtürk, ötekisi Kıbrıslırum’du… İkisi de 15 yaşlarındaydı… İkisi de iri çocuklardı… 1974’te acımasız faşistlerin kurbanı oldular… Biri Muratağa’da, biri Voni’de öldürüldü… “Savaş”, yalnızca bir gerekçeydi – silahsız, sivil iki çocuktu her ikisi de ve soğukkanlılıkla öldürüldüler birkaç gün arayla…

Her ikisinin öyküsünü de biliyorum – her ikisi de içimi acıtan kısacık birer hayat sürdürdüler – “savaşı” gerekçe yapan faşistlerin acımasız yüzüyle çok erken tanıştılar…

Türker Mustafa Muratağa’da, Panayotis Aylancodis ise Voni’de öldürüldüğünde henüz 15 yaşında idiler.

Panayotis’in kızkardeşi Atinulla kardeşinin öyküsünü devamla şöyle anlatıyordu:

 

***  Yipsu’dan geriye döndüğünde babam ihtiyarlamıştı artık… Yaşadıklarından ötürü… Yürüyemiyordu, ayakta duramıyordu, çalışamıyordu… İhtiyar bir adam olmuştu artık… Daha 50 yaşında olmamıştı halbuki 1974’te… Onu sakat bıraktılar ve engelli maaşı almaya başlamıştı…  Hiçbir zaman kendine gelemedi tam olarak. Ve 67 yaşında vefat etti 1986’da.

***  1974’ten sonra üç sene çadırda yaşamıştı… Sonra da Strovulos’ta kurulan göçmen bölgesinde bir göçmen evciğine yerleşmişti. Artık çalışamıyordu, yediği dayaklardan ötürü sakat kalmıştı…

***  Babam dışarı çıkıp da tutuklandıktan sonra üvey annem bunu bilmediği için babamı arıyordu ancak başkaları ona babamın yakalandığını söyledilerdi.

Ertesi günü Cuma idi…

***  14’ü Çarşamba idi. İki gün sonra, annemiz Apostolis’in kahvehanesinde bir de küçük bakkal vardı, açıktı orası, annemiz evde bir şey kalmadığı için Panayotis’i gidip bir paket peksemet almaya gönderdiydi… Apostolis’in bakkal dükkanı yakındaydı, Panayotis peksemet almak üzere bakkala giderken bir landrover çıkmıştı ortaya ve Panayotis’i durdurmak istediler tutuklamak üzere, ona durmasını söylediler… “Durmazsan ateş edeceğiz sana!” diye bağırmışlar kendine… Böylece Panayotis durmuştu ve onu yakalamışlardı. Onu landrovere bindirdiler ve onu Voni’deki kiliseye götürdüler.

***  Panayotis’i Voni kilisesine götürünce, üvey annemizin kızkardeşleri Vonili olduğu için oradaydılar ve çocuğu orada, kilisede gördüler.  Ona “Annenle baban nerededir?” diye sordular, o da “Bilmem” diye yanıt verdi.

Üvey annemizin kızkardeşlerinin adı Eleni Hristangelu ve Dulla Yanni Balesi…Onlar Panayotis’e ekmek vermişlerdi, o da alıp yemişti…

***  Geceleyin onu kilisenin içerisine koymuşlardı. Kilisenin içerisinde erkekler vardı, çok sayıda insan vardı… Kadınları ise okula koymuşlardı Voni’de. Gecenin geç saatlerinde – tam ne saat olduğunu bilmiyorum – bazı Kıbrıslıtürkler kiliseye gelmişler ve altı kişiyi dışarıya çıkarmışlardı… Onları dışarıya çıkarıp öldürmüşlerdi…

PANAYOTİS TOPRAĞA VERİLDİ...

Panayotis’in de Voni kilisesinden alınarak öldürülen bu altı kişi arasında olduğu tahmin edilmekte, böyle söylenmekteydi ancak başka söylenenler de vardı... Onların Beyköy’de bir eve götürülüp orada teker teker öldürüldükleri gibi anlatılanları da aktardı bize sevgili Athinulla... Kimileri ise Panayotis’i Pavlidis’in garajındaki tutuklular arasında gördüğünü sanıyordu... Tüm “kayıp” öykülerinde olduğu gibi, Panayotis’le ilgili de anlatılanlar vardı fakat tek bir gerçek sırıtıyor bize: Panayotis, Voni esir kampındayken “kayıp” edildi ve kalıntıları bulunarak kimliklendirildi, 4 Temmuz 2021 tarihinde Lakadamya’da Ay Mamma Kilisesi’nde düzenlenen cenaze töreni ardından ailesi tarafından toprağa verildi...

FAŞİSTLER FIRSATINI BULUNCA ÖLDÜRÜRLER...

Sevgili Athinulla ve ailesinin acısını da paylaşıyoruz – Panayotis henüz 15 yaşında bir çocuktu ve evden yalnızca peksemet almak için dışarıya çıkmıştı – annesi göndermişti onu, “Git bakkaldan bir paket peksemet al da gel” diye... Ve onu yakalayan Kıbrıslıtürkler Voni’ye götürmüşler, burada da onun yaşamasına izin vermeyerek onu kiliseden alıp öldürmüşlerdi... 15 yaşındaki cansız bedeni yere serilirken, yerlerde sürünen şey insanlıktı aslında... Çünkü faşistlerin – ister Kıbrıslıtürk, ister Kıbrıslırum olsunlar – insaniyetle alakaları yoktu, onlar için çoluk çocuk farketmezdi, sivil insanları öldürmek de farketmezdi... Gözlerini kırpmadan insanları öldürüyorlar, gömüyorlar ve hayatlarını hiçbir şey olmamış gibi sürdürüyorlardı...

ÖLDÜRDÜLER DE NE OLDU?

Voni’de altı kişiyi kiliseden alıp öldürenlerden birisi gidip akrabalarına övünmüştü – “Şu kadar insan öldürdüm” diye övünmekteydi...

Öldürdü de ne oldu? Nihayetinde kendisi de şu anda mezarında yatıyor, geride kötü bir isim bıraktı... Tıpkı Muratağa-Atlılar-Sandallar’daki katliamları gerçekleştiren Kıbrıslırum katilleri her gün lanetleyenlerin onların adlarını öfkeyle, nefretle anması gibi, Voni’de sivil Kıbrıslırumlar’ı acımasızca öldürenler de nefretle ve lanetle anılıyor onları tanıyanlar, bilenler tarafından...

Tüm bu faşist katiller – ister Kıbrıslıtürk, ister Kıbrıslırum olsunlar – fırsat buldukları her anda öldürdüler ve gene fırsat bulurlarsa, gene öldüreceklerinden kimsenin kuşkusu olmasın... Onlar birbirlerini, kendi acımasızlıklarıyla beslerler... Birbirlerini güçlendirirler... Ve bu küçük adadaki karanlık saltanatlarını da işte böyle kan ve ölümler üzerinden sürdürmeye devam ederler... İki toplum arasında düşmanlığı besleyen böylesi acımasız öldürme olaylarıdır ve her bir toplum sadece kendi acısını, kendi ölülerini, kendi “kayıpları”nı görüp bunlara ağladığı sürece de, bu topraklara barışı getirmek hayal olur... Ancak tüm acıları görebilirsek, barışa doğru adım atabiliriz...

İşte bu yüzden geçmişten dersler çıkarmalıyız ama bunu tek taraflı olarak değil, her iki tarafın da, bu adada yaşayan bütün toplumlarımızın da acısına ve yaşadıklarına bakarak yapmalıyız...

YENİ MACERALARA İZİN VERMEYELİM...

Her iki çocuğumuz da, onlar gibi onlarca çocuk da boşu boşuna hayatlarını kaybettiler – işte bu yüzden faşistlerin planlarını boşa çıkarmak üzere uyanık olmalıyız, provokasyonlara gelmemeli, bu adada bizi ancak barışın kurtaracağını yaşadığımız her saniye aklımızda tutmalı, adamızın yeni maceralara, yeni katliamlara, yeni savaşlara sürüklenmesine izin vermemeli, direnmeliyiz... Bu masum evlatçıklar adına bunu yapmayı başarmalıyız...